Kayıtlar

kalp etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yolu Mutlu Masal

Resim
Kısacık bir zaman önce duydum sesini. Sesin! Ağzından çıkan her hecede içime işleyen sesin... Yüreğimin her bir telini tir tir titreten, tüylerimi diken diken eden sesin... Kısacık bir zaman önce gördüm kalbini. Bir kuş kadar hafif, pamuk kadar narin, yumuşacık kalbin... Ruhuna çok yeni dokundum. Oysa çok önceden tanırdım seni. Bir başına ayağa dikilmeni, kimsesiz büyüyüp, kimsesiz yürümeni... Çok olmasa da sevdiğin zaman nasıl güzel sevdiğini ne kadar uzun zaman önce öğrendim ben; bilmezsin. Tamam biliyor da olabilirsin belki. Gözlerin... Sonu mutlu olmasa da yolu mutlu olabilecek bir masala davet etti beni. Memnun oldum hem de nasıl! Benim ihtiyacım vardı sana çok uzun zamandır. Öyle ansız oldu ki gelişin! Öyle ansız girdim ki hayatına... Evet ben girdim senin hayatına. Senin aklında dahi yoktu. Damdan düştüm ben senin yanıbaşına. Damdan yuvarladım kendimi. Uzun zaman önce varlığından haberdar olduğum adama dokunamadan bir ömür geçirmiştim adeta. Sesini bir kez olsun duyamada

İnsan

Resim
İnsan kaç cümleyi yutar? Kendisine söylenen kaç çirkin söze susar? Biten kaç aşkın ardından ağlar? Kaç kişiye ağıt yakar? Mesela insan kaç ölüm görür ve bir insan kaç kez gömülür? Ne kadar kapatsa da kendisini yeniliklere, insan her geçen gün bir yeniliği giydirir bedenine. Farkında bile olmaz çoğu zaman. İmkansızlar imkan yaratır kendine. Baktığı hep aynı da olsa her geçen gün baktığı şeyden gördüğü bambaşka olur. Farkında olmaz insan. Aynaya bakar gibi bakar çünkü baktığına. Her gün biraz daha yaşlanır ama farkında olmaz. Baktığı da her gün biraz daha farklılaşır; insan anlamaz. Düşünmez çünkü. Baktığı şey dünyanın en güzel mucizesi de olsa bir çöp parçası da olsa; değişir. Günden güne kötüleşir aslında her şey. İnsan günden güne kötüleşir. Sağlığı iyiye gitse, ruhu kötüleşir. Bazen duyguları... Bazen umutları kötüleşir. İnsan her geçen gün biraz daha kötü olarak şekillenir. Peki insan en çok ne kadar kötüleşebilir? Bir insan kaç küfrü üzerine giyebilir? Kalbini tekme tokat

Bi' Beni

Resim
Yüzümdeki kocaman tebessümden kalan birkaç parça, bin parçaya bölünmüş kalbim, üzerinde tepinilmiş umutlarım, hayal kırıklarım ve kocaman aşkım! Toparladım hepsini bir araya. Birer sandalye çektim her birine. Birer bira açtım sonra. Mezarlık manzaralı, rüzgarı hiç bitmeyen balkonumda… Ne tatlı! Kavurucu sıcakla boğuştuğum günlerin serin akşamlarında seninle içecektim biramı. Sensizliği değil de seni yatıracaktım dizlerime. Şiirlerimi göz bebeklerine dalıp dalıp yazacaktım. Sana her saniye yeniden aşık olacaktım. İmkanlar yaratacaktım kollarına koşmaya ve yanında olduğum her an yeniden inanacaktım; inanmadığım onca şeye. Bütün şansımı, elime her geçtiğinde sana saçacaktım. Sen benim en büyük şansımdın. Çünkü içinde sen olan her şey şanstı. Sen; yaşayamadığım en büyülü, en güzel şeydin. Yaşayamadım; çünkü izin vermedin. Gözlerini bile ezberleyemedim ben senin; vücudundan ziyade. Saçlarına bulaşmadı kokum. Sesimi ezberleyemedin. Göğsünde yatamadım senin; hayallerinde yatamadı

Hoş Geldin Adam

Resim
Merhaba adam Kalbimi sızlattığı ilk anı unutmadığım Bunca zaman kendime sakladığım Merhaba! Zamansız, apar topar gelişinden belli yüreğinin derinliği. Yüzündeki kargaşadan, sesindeki heyecandan... Kalbimdeki çiçeklerden belli gelişin. Geceme saçtığın yıldızlardan... Attığım adımları, yürüdüğüm yolları ezberlememden belli. Saydığım saatlerden bazen... Bazen de daralan nefesimden, ritmini şaşıran kalbimden... Seninle süslenen uykularımdan, mutluluk dolan gamze çukurlarımdan belli.  Attığım büyük adımlardan... Ne de güzel darmaduman ettin beni! Hayatımın altı, üstünden ne de güzelmiş öyle! Hoş geldin adam! Paldır küldür girdin bütün hücrelerime. Güneş oldun üşümüş kalbime ve huzurla doldurdun benliğimi. Umut saçtın; her saniyeme. Ne güzel geldin adam! Senden önce ne yaptığımı unuttum. Nasıl soluk almışım bunca zaman? Varlığınla dolan solumu nereye yaslamışım ve nasıl yaşamışım seni hiç tanımadan?  Ruhumu, ruhuna yasladım ve kapa

Alkımın Güneşi "Bölüm 7"

Resim
            Evin oradaki kafeye doğru koşar adımlarla yürürken planın üzerinden defalarca geçtik. Anlamadığım ben neden dahil olmuştum bu plana? Hazal’dan intikamdı alt tarafı. Ama herkesin biriyle hesabı varmış onu anladım. Eski sevgilim, beni aldattığı için ben intikam alacaktım. Aynı adam(!) Gökmen’i işten kovduğu için Gökmen intikam alacaktı. Hazal Koray’ın arkadaşıyla orada olduğu için Koray intikam alacaktı ve Pınar Hazal’dan nefret ettiği için o da intikam alacaktı. Tek günahsızımız benim cennet gözlü Güneş’imdi ve bu kadar günahsız kalmasın diye Koray onu da intikam planlarımıza dahil etmişti. Olay çok basitti. Eski sevgilimi onunla kıskandıracaktım. Elbette ‘İstemem, yan cebime’ yaptım.             Kafenin önüne gelmek üzereyken Koray’la Pınar ayrıldılar. Sonradan geleceklerdi. Önce Hazal’ın oturduğu masayı öğrenmemiz gerekiyordu. Onun gözüne sokacakları için Hazal’ın oturduğu masaya en yakın kapıdan şaşalı bir giriş yapacaklardı. Gökmen de sonradan girmeyi tercih ett

Alkımın Güneşi "Bölüm 5"

Resim
            Güneş'i Gökmen'i ve Koray'ı görmeden birkaç gün geçirdim. Bu zaman zarfında Güneş, Gökmen'den telefon numaramı almış, mesaj atmıştı. Çok yoğun olduğum bir anda ısrarla yazıyordu üstelik. Elimden geldiğince cevap vermeye çalışsam da biraz geç oluyordu bu cevaplarım. O da üstelememişti daha sonra.             Alsancak'tan döndüğüm bir akşam, Koray'ı göresim geldi. Koray'a geçerken Güneş'i de bir yoklayayım da o da gelsin diye düşünüp peş peşe mesajlar attım. O cevap yazana kadar ben Koray'a gitmiştim ve çoktan sinirlenmeye başlamıştım Güneş'e.             -"Şans’ın burada ne işi var Koray? Güneş'le Gökmen nerede?" dedim yalnızlıktan gözyaşlarına boğulmuş güzeller güzeli kızı kucağıma alırken.             -Geçen gece gelmişlerdi, sabahına biri okula biri işe gitti, onu da bana bıraktılar.             -Geçen gece derken?             -İki gün önce işte.             -Şans iki gündür sende yani?

İstedim

Resim
Bugün; aramıza aylar girmemiş gibi koşup sarılmak istedim boynuna. Kapıdan çıktığım an yolun başında kollarını açmış, gözlerinin içiyle gülerek bakmanı istedim yüzüme. Sonra bana bir ömür gibi gelecek olan o yolu saniyelerce koşup atlamak istedim kollarına. Sarıl istedim. Boynuma, ruhuma, yüreğime sarıl istedim. Koklaya koklaya öp saçlarımı yeniden. Boynumdan içine çektiğin huzur olsun istedim. Kötü hissetme kendini tüm bunları bana sunamıyorsun diye. Ben sadece içimde kalmasın istedim. Aylardır kayıp olan ilhamımı yeniden bulup karşıma çıkaran adama teşekkür etmek istedim. Çok şey istedim de bunların sadece bir kısmını sana söyleyebildim. Hepsini söylemeyi de isterdim elbette. Sen sustun, ben çekindim. Sen gözlerime bakamadın, ben bakmak için kendimi parçaladım. Seni ne çok özledim ben! Yokluğunda nasıl güzel umutlara sardım sevgini biliyor musun? En güzel yıldızlara kondurdum senli dileklerimi. Bir gün gelmeni nasıl istedim öyle! Gelmeni istedim de yine gidebileceğini d

Ne Çok Kez

Resim
Ben ne çok sevdim senden sonra içmeyi, tanımadığım kollarda dans etmeyi, tanımadığım yataklarda uyanmayı... Ruhu çekilmiş bir bedene hapsolmayı, alkolün damarlarımla ilk buluştuğu an söylenen şarkıları... Ben nasıl da şen kahkahalar atardım senin kollarında. Dudaklarım birbirine kavuşmazdı mutluluktan. Kalkan her kadeh senin şerefine tokuşturulurdu uzaktan uzaktan. Ne çok sevdim ben ruhsuz bedenimi. Müziğin ritmiyle sağa sola sallanan, düştüğü yerde yabancı bir kolda ayağa kalkacağını bildiğim orospu bedenimi. Sevdim mi gerçekten? Senden sonra dokundum mu boynuma? Damarlarımın üzerinde bıraktığın küçük izleri kaç kez okşadı parmaklarım? Peki başka parmaklar? Ne çok sevdim adını ilk kez duyduğum barlarda bir göz kırpmayla gelen içkileri. Oysa sen varken nasıl da usluydum. Kollarında eşlik ederdim ilk kez duyduğum müziklere. Sırtımı dönerdim sana ve bilirdim ki karnımda kavuşacak ellerin. Dudakların defalarca kez boynumla sevişecek insanların ortasında; hem de hiç utanmadan. Be

En Çok Nefret Yakışır Aşkın Üzerine

Resim
Bu gece; yaşanmış, yaşanmamış veyahut yaşanamamış onca şeyi koydum bir kutuya. Bugüne dek tanıdığım ya da yanlış tanıdığım kim varsa kim yoksa o kutuda. Ben bu gece yüreğimi çıkardım koydum önümdeki masaya. Sevmezsin diye beyaz ışığı, beyaz ışıkla donattım odamı. Yanlış tanıdığım insanlara bir yenisini ekledim bu gece. Çok koydum başına da. Bir zamanlar sevgimin önüne koyduğum çok; bu kez yanlışların önünde durdu. Sevgimden çok yakıştı buraya. Hoş! Sevgimi çirkinleştiren de aynı adamdı. Kulaklarını tıkayıp, gözlerini kapatıp da yaşarsın aşkı. Duymazsın gerçek dünyayı, görmezsin insanları. Doğru olan aşktır ve doğru aşk için gereken de soyutlaşmaktır. Somutlaştıranınsa yine aynı aşk olacağını bilemezsin tabi. Gün gelir seni rüyalarla buluşturan aşk; bir çırpıda uyandırıverir. Sonra dikilir karşına. Aşk sanıp da yaşadığını hiç çekinmeden kirletir. Yüz vermek olur adı ya da kendini çok değerli görmek. Hoş! Kendini sevdiğin adamın gözünden değerli de görmemişsindir ya hiçbir

En Acı Şahitlik

Resim
Bir zamanlar sevdiğim adamların bu zamanlar bir kadını sevişini görüyorum. Kana kana... Gözlerinin içine kocaman bir aşka bakışını... Sıkıca tutuşunu ellerini... Koklayarak öpüşünü... İçine sokarcasına sarılışını... Bu aralar ben, onlarca aşka şahit oluyorum. Her birine bakarken dudağımı ısırıyorum nazar değmesin diye. Oysa onlar değil miydi bir zamanlar canımı verircesine sevdiğim? Şu kızın elini sıkıca tutan adam değil miydi bana yüreğini açamayan? O adam değil miydi içime girip de beni içine alamayan? Sorguluyorum sonra. Neyi eksik yaptığımı. Yanlışın ne olduğunu, neden sevilmediğimi soruyorum kendime defalarca. Sevdiğine aşkla bakan adamların her birinin gözlerinin en derinine bakıyorum. Ne değişti diye. Gözlerim içini çeke çeke niye sevemedin beni diye soruyor her birine. Her biri de anlamıyor beni teker teker. Gözlerimin sorusunu duymuyor. Avuçlarım mı kirliydi diyorum elimi tutmayan adama. Kalbin mi küçüktü diyorum beni içine sokmayana. Sığardım oysa. Kambur

Ruhumun Suratı

Resim
Karanlığın zifirisini gözlerin aydınlatmıştı; yalan yok. Yağmurların altında sindiğim köşede ellerin tutmuştu ellerimi. Kaldırım taşlarından sen kaldırmıştın beni. Güneşin doğmadığı kalbime doğurmuştun güneşi. Kimsenin cesaret edip de dokunmadığı saçlarımı bir çırpıda sen öpüp koklamıştın. Küçük odamda, küçük yatağımda bir senin göğsünde huzurla uykuya dalmıştım. Hatalarımı küle çevirmiştin. Paramparça kalbimi özenle bir araya getirmiştin sen. Sonra da kendi kalbini oturtmuştun baş köşeye. Konuşmazdın çok. Hiç konuşmazdın hatta. Bazen içerdin. Çok sarhoş olurdun. Sarhoş olduğun anlarda da evlenmemiz gerektiğini söylerdin bir tek. Ben mutluluktan ağlardım; sen gülümseyerek sarılırdın. Sabah olduğunda ise bütün gece ne konuştuğumuzu unuturdun. O zaman ben; nefes almayı unuturdum. Nadiren gözlerime bakardın sen. Yakaladığım anlarda ise dünyanın geri kalanını unuturdum. Tarihi, mevsimi... Nerede olduğumu unuttuğum bile oldu. Sonra her güzel şey gibi sen gittin. Klasik son

Son Sokak Lambası

Resim
Şarap; açılmak için aşk arar. Aşk olsun da açılıp buram buram kokutsun her yeri.  Şarap; en güzel aşka açtı bu gece kendini. Umutsuzluğa, hiçbir zaman gerçek olmayacak rüyalara, kurulup da enkaza dönüşü izlenen hayallere açıldı en güzel kokan şarap. Sana soyundu bu gece. Hiçbir soyunması bu kadar anlamlı olmamıştı. Affet beni. Seni unuttuğum yalanıyla kendimi kandırdım. Çok başarılıyımdır yalan söyleme konusunda. Bir kez daha başarmıştım. Söylediğim yalana herkesi inandırmıştım; kendim dahil. Yapamamışım. Affet cennetim. Seni unuttum diye başka kalpleri sürdüm yüreğime. Belki de seni unutayım diye. Başka evlerde uyandım, başka boyunlardan çektim içime aşkı.  Başaramamışım. Affet beni on sekizim. Sen diye tutmuşum avcuma kenetlenen incecik parmakları. Gözlerini sen yerine koyup da bakmışım en derinlerine. Kokunu başka adamlara yakıştırmışım. Olmamış, yapamamışım. Çocuk yanım, affet. Sen sanıp da bakmışım sokağımı terk eden adamların peşinden. Bakarsam; s

Bu Bir İtiraftır!

Resim
Evet yanlış okumadınız. Aylardır köşe bucak kaçtığım anılarım; bugün bir tokat gibi yeniden çarptı suratıma. Kalbimin en derini bugün yoklandı uzun zamanlar sonra. İtiraf edemedim. Sustum, dudağımı ısırdım. Gözlerimi kaçırdım biraz da. Doldu gözlerim. Yuttum her damla yaşı. Her damlasında midemi biraz daha bulandıran o tuzlu suyu bugün bir kez daha yuttum. Yanıyorum. Alevlerin içine elimi uzattım bundan bir yıl önce. Sonra çektim sandım elimi. Tüküre tüküre, kusa kusa söndürdüm sandım avuçlarımdaki alevleri. Sönmüştü. Köz olmuştu. Bitmişti her şey.  Üflemek yetiyormuş. Küçücük bir rüzgar, köz olan bir ateşi yeniden harekete geçiriyormuş. Bugün öğrendim evet! Öğrenmez olaydım. Parmak uçlarımda hissettiğim alevlerin bütün vücudumu kasıp kavurduğunu ve aylardır alev alev yandığımı tam da bugün öğrendim.  Bitmişti. Bitirmiştim. Parçalaya parçalaya yok etmiştim kalbimi. Umutlarımın bileklerini defalarca kesmiştim. Hayallerimi asmıştım kalplerinden.  Becerememişim. O

Umut Yeşili

Resim
Önümdeki boş sayfaya bir o kadar dolu bir kalple bakıyorum saatlerdir. Kalem parmaklarımda döndü bir bir. Defalarca... Saatlerdir kalem, her iki parmağımın arasını dolaştı. Karalanmadı kağıt. Kalbimin dilini beynim çözemedi ilk defa. Saatlerdir konuştuğu dili anlamaya çalışıyor. Şimdiyse bir şeyler saçmalanıyor. Yalnızlık vardı. Umutsuzluk... Bir huzursuzluk da vardı. Güzel rüyalar vardı sonra. Gerçekler ne kadar acıysa rüyalar o kadar güzeldi. Yalnızca sevgi yoktu, aşk yoktu. Güzel bakan bir çift göz yoktu mesela. Yatağın boş tarafı vardı. Bir nefes eksikti ensemde. Başımın altında bir omuz... Avuçlarımda bir avuç eksikti ve benim nefesim eksikti en çok. En çok ben eksiktim. Kahvaltıda bir bardak çay eksikti. Akşamları bir kadeh şarap. Yağmurlarda bir tutam kahve kokusu eksikti. Ruhum eksikti bir de. Güzel olan her şey eksikti. Sonra sen geldin. Aylardır bekliyormuşum gibi bir çırpıda üstüne giyindin "Bayım"ı. İncecik parmaklarını yüzüme düşen her saç

Küçük Kırmızı Kurdelelerim

Resim
Yeniden çok fazla düşünür oldum her şeyi. Yeniden sorguladım kendimi, seni yeniden sorguladım bugün. Yıktığımız, yeniden yaptığımız, defalarca altında kalıp da yaralı çıktığımız duvarlarımıza baktım. Eskisi kadar sağlam mı diye. Bir kez daha taşır mı bizi diye. Bir kez daha altında kalırsak ölür müyüz diye. Yaralarımıza baktım bugün. Bandajları özenle açtım. Kabuklarını yoldum usul usul. Yeniden kanayacak mı diye bekledim nefesimi tutup. 1,2,3,4,5,... Kanamadı yaralarım. Küçük izler kalmıştı sadece. Bir zamanlar canımı yakan yaralar, hayatıma birer kurdeleden başka bir şey bırakmamıştı bu kez. Yirmi yıl sonra bile baktığımda görebileceğim, tebessümle ve birer damla yaşla hatırlayacağım küçük kırmızı kurdeleler... Sonra senin yaraların... Defalarca kez kalbine açtığım yaralar... Bilmeden, hiç istemeden. Eskimişti bandajların. Oynatılmıştı kenarlarından. Kaşındıkça kaşımıştın sen. Kabuklarına baktım uzun uzun. Yolduğumda ne kadar kanayacağını bilmiyordum. Yalnızca kanayaca

Bazı Adamlar

Resim
Boğulduğumu, nefes alamadığımı hisseder oldum bu aralar. Boğan kim derseniz yine benim aslında. Sebepleri ürettim belki ama sonuçların böylesine ağır olacağı geçmezdi aklımın ucundan. Ne zaman bu kadar yalnız kaldım ben? Ne zaman böylesi yoruldum yalnızlıktan? Kaçacak delik arardım kalabalıkların içinde bir zamanlar. Şimdi ne değişti de bir ses arıyorum küçük hücremde? Ayaklarımı uzatıp elime kahvemi aldığımda en sevdiğim diziye odaklanamıyorum bir aralar vakit bulamazken. Bir aralar sessiz kaldığım an yokken artık kendi sesimi unutuyorum. Büyük mutluluklarla yaptığım en sevdiğim yemekleri yiyemiyorum artık. Tek başına en güzel yemek bile berbat oluyor sanki. Tuzu eksik kalıyor ve sonradan ekleyince de düzelmiyor. Ya da pişmiyor mesela böreğin altı. Umutlarım gibi çiğ kalıyor. Ne yaparsan yap! Çift kupam kullanmadıkça toz bulutuna dönüşüyor. Kalbimin yarısını tamamlayan yokken kullanasım gelmiyor. Kapımı kilitlemeden yatağa giremiyorum artık. Güveneceğim bir insan yok artık evi

İkinci Şansım

Resim
Sen benim geç bulup en erken kaybettiğimsin. Yıktığım duvarların altından sağlam çıkan, Hayatın devam ettiğini bıkmadan usanmadan Anlatansın. Sabırla bekleyensin göğsüne yatmamı. Saçlarımı öpeceğin günün hayallerini kuransın. Her defasında kırılıp, Kapımı yeniden çalansın. Kalbimi çalansın kapıyı açtığım her an! Bana yeniden aşkla baktıransın. Sen; Buruk sevinçlerim, kursağımda kalan mutluluklarımsın. Kapalı kapıların ardından imrenerek baktığım, Keşke benim olsa dediğim Çocukluğumun en değerli oyuncağısın. Her an hayalini kurup da Bir türlü kavuşamadığım. Yanlışlıklarımın en masum kahramanısın sen! Gözlerimin içine bakıp sinirini kusarken bile Gözlerinin içi 'sen' diye atansın. Sen benim ikinci şansımsın. Birinciye bile zor sahip olmuşken, 'Bir kez daha gül' diye avuçlarıma tutuşturulansın. Kalbimi tutuşturansın sen! Her gelişinde beni baştan yaratan, Elinde bir demet huzur olan Tek adamsın. Bir demet

Beyindeki Adam

Resim
Beynimin odalarına günün birinde bir adamı sakladılar. Saklayanlar da adamdı. Ya da dürüst olayım hadi... Adam kıyafetine bürünmüş iki kişi, birini hapsetti beynime. Damarlarımdan içeri pompaladılar yavaş yavaş. Her yerde onun fotoğraflarının olduğu bir odaya hapsettiler sonra. Kokusunu verdiler oksijen diye de. Bu kez de ciğerlerime hapsedeyim diye. Gözlerini; gözlerime gözlerime soktular. "İyi bak bu adama. Senin varın da yoğun da o artık." dediler. Yeri geldi, duvar diplerine diz çöktürdüler beni. Saçlarımı yoldurttular tek tek. Turnaların kanatlarını koparttılar benim ellerimle. Yemek kitabı yutturdular bana. Bir çırpıda nefret ettiğim onlarca tatlıyı koydum o adamın önüne. Kalp atışlarını ninni yaptılar adamın. Her gece 'müzik' diye dinlettiler bana. Ellerinden; sıcak su torbası. Dindirdi karnıma saplanan her sancıyı. Saçlarından; cennet yaptılar bana. Gülüşünden, bakışından, sesinden taptaze umutları serdiler yoluma. Sonra adam kıya

Bir Rüya

Resim
Günün birinde küçük kız, bir rüya görür. Prenses elbiseleri üzerinde, parmak uçlarında döner etrafında. "Dünya!" der. "Dönüyor benim parmak uçlarımda."  Dengesini kaybedip, aniden yere düşer küçük kız. Ve tıpkı filmlerdeki gibi koşar gelir esas oğlan. 'Esas adam.' Tutar ellerinden küçüğün ve gözlerinin en derinine bakar. Yaralarını sarmaya çalışır o sırada. Dizindeki kanları siler. Gözyaşlarını öper içine çekerek. "Geçecek." der kızı ayağa kaldırmak için elini uzatırken. "Bana yaslan; geçecek." Beni seven bir adam var. Hayır! Sıradan biri değil o. Öyle ki; umudumu kendine umut edinen, çabalarıma benden çok çaba gösteren ve bana nefes almayı öğreten; kimsenin bilmediği bir ölçüde değerli bir adam o. Yumuşacık kalbi, güzelliklerle bakan gözleri var. Kimsede göremediğim şefkat var onun kollarında. Fedakarlıkları var adamın. Kendinden vazgeçercesine bana koşuşları... Aklımdan geçtiği an; çalan telefonlarım var benim. Yalnız hissetme

Yansımalar

Resim
Fotoğraflarını koyuyorum da önüme tek tek; buğulanıyor gözlerim. Yitirdiklerime değil; hiç sahip olamadıklarıma dertleniyorum mesela. Seninle geçiremediğim bir hayat, canımı acıtıyor zaman zaman. Mutlu olduğum anlarda yanımda arıyorum seni. Mutsuzluğumdan bahsetmiyorum bile ki başrol sensin nasılsa. Olmayışın... Kimseler görmeden odamda yaşatıyorum seni. Duvarlarımda, satırlarımda, yastığımın altında... Yastığımın kenarında asılı kalmış gülüşlerin var mesela. Başımın altında yastıktan önce kolun... Avuçlarımda ellerin ve sırtımda göğsün var yorgandan önce. Üşüdüğüm gecelerde sıkıca karnıma dolanmış kolların var. Ensemde nefes alışların ve saçlarıma karışmış kirpiklerin var. Kahkahaların var evimin her köşesinde yankı yankı. Kokun var gizli saklı bi' yerlerde. İsmin var umutlarımda. Kurduğum her hayal adınla başlıyor ve her hayal kırıklığım son buluyor adınla. Yokluğun da en az varlığın kadar sarıyor bütün ruhumu. Daha fazla sarıyor hatta. Varlığının tam tersine üşütüyor beni