Kayıtlar

Şubat, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Şarkılar, Şiirler Yasta

Ötme bülbül. Ötme! Sen sen ol, gülü terk etme! Kaçıncı bitiş, kaçıncı gidiş, kaçıncı gözyaşı bu? Yüzümdeki çukurlar kaçtır doluyor gözyaşlarıyla? Olgunlaşır mı insan acıyla? Nasıl bir olgunluk bu peki? Kalbinin en derini acırken, elinden gelen hiçbir şey yokken nasıl olgunlaşacak insan? Yaz Çağla. Bir kez daha yaz. Kimsenin okumayacağı satırları sırala peşisıra. Belki hafifler omzuna binmiş acılar. Belki kabullenirsin bitişleri. Gidişleri kabullenirsin belki. Sahi; Kabullenir mi insan en sevdiklerinin gidişlerini? Sol yanına yatırdığı, gecelerce kokusunu içine çektiği adamın gidişi nasıl kabul edilebilir ki? "Gitme" demişken, Nasıl çekip gider ki insan? Birliktelik her daim mutluluğu mu gerektirir? Birlikte ağlamaz mı iki insan? Mutsuz olunmaz mı? "Yeter ki onunla olsun. Gerekirse mutsuzluk olsun." Denmez mi? Aşkın en büyük fedakarlığı değil midir mutluluktan vazgeçmek? Ya kokusu sinmişse evin her yerine? Ya sinmişse yastığa? Baş kon

Aydönümü

Resim
Şimdi bir şeyler yazmam lazım sanırım. Ne de olsa yapabildiğim en iyi şey yazmak. Becerebildiğim tek şey! Kimseler okumasa da bir şeyler karalamak. Elimden gelen tek şey... Küçük bir şair olana kadar defalarca kez terk edildim. Defalarca kez aldatıldım ben. Eve gelene kadar sokak ortasında hüngür hüngür ağlasam da annem ve babamın karşısına sapasağlam çıktım. Güçlüydüm ben. Çok güçlüydüm. Herkes her daim bu yakıştırmayı yaptı bana. Kimse bilmedi içimde kopan fırtınaları. Kimse bilmedi içime akıttığım gözyaşlarımı. Terk edilmekten utanmadım hiçbir zaman. Her gidiş, bana milyonlarca anlam kattı. Her gidiş, beni baştan yarattı. Ve bir gidiş daha! Yalnız; bu kez kalbim çok acıdı. Bu kez söküp aldılar yara bere içindeki kalbimi ve bu kez parçaladılar benliğimi. Her şeyinden taviz vermiş biriyken, her şeye rağmen susmuş ve hala yetmemişken, bir gidiş daha zoraki toparlanmış kalbimi yerle bir etti bu kez. Ayrılık... 3 heceli, kısacık bir kelime bu kadar yakar mı insanın canını?

Bencilliğin Çocuğu

İnsan; kendini keşfetmeye başladığı an, ilk bulduğu umarsızlık oldu kendinde. Karşısındaki kim olursa olsun değil bu umarsızlık. Biraz bencillikle karışık bir şeyler... İnsan; sevildiğini anladığı an umarsızlaştı. Yıllarca sevgiyi kovalamamış gibi umursamamaya başladı. "Nasılsa benimle" mantığını soktu devreye. "Ağzına da sıçsam benimle. Sıçayım o zaman, keyfime bakayım." Varoluşundan beri insanı hataya, hatalara sürükleyen en berbat his oldu bencillikle umarsızlığın çocuğu. Her güzel duygunun altına yatıp, kirletti hepsini. Aşkı kirletti, masumiyeti kirletti, kalbi kirletti. İnsan; kazanmayı da avucunda tutar her daim, kaybetmeyi de. Kelebek misali. Avucundaki kelebeğin hayatını çalmak da bahşetmek de onun elindedir. Göğüs kafesindeki organın elindedir. Ve insan; kelebeğin hayatını çaldığı an, kaybetmiştir. Aşkı da, huzuru da, mutluluğu da... İşte bu kadar basit!

Çok Şey Öğrenmek

Ömrünüzün bir yerinde mutlaka sorgulamışsınızdır ömrünüzü. Varoluşunuzu, ne yönde yürüdüğünüzü ve neden yürüdüğünüzü. Kimsenin olmadığı bir sahilde dalga sesleri eşliğinde adımlarken serin kumları, mutlaka düşünmüşsünüzdür eski aşklarınızı. İlk heyecanı, ilk elini tuttuğunuz, öptüğünüz insanı hatırlamış ve gülümsemişsinizdir. Ya da bir iki damla yaş armağan etmişsinizdir ardından. Küçük adımlar karşısında duyulan büyük mutluluklar esir almıştır kalbinizi. "Azıcık huzur" demişsinizdir. Kanaat etmişsinizdir aza. Çoğa sahip olmak varken, yetinmeyi seçmişsinizdir. Ve şimdi hayatınızın bir döneminde de olsa size eşlik etmiş insanların her birini düşünün. Nerede, kiminle? Sizin en az bir kez sahip olduğunuz o aşka sahip oldu mu ve yaşadı mı o mutluluğu? En az bir kez sevmiş, en az bir kez ağlamış ve gülmüşseniz, çok şey öğrenmişsiniz demektir.

Neyim Ben?

Kafamı kurcalayan beynimi yiyip bitiren milyonlarca şey var. Ben kimim? Neden buradayım? Ne istiyorum? Aslına bakarsanız ne istediğimi çoğu zaman biliyorum. Çoğu zaman. Bazen elbette boşluğa düşüyorum. Bazen kendimi fazlasıyla arıyorum. Yaradılışı çoğu zaman sorguluyorum. Yazıyorum işte. Söyleyemediğim, içimi yiyip bitiren her şeyi yazıyorum. Bu yazının nereye bağlanacağını bilmeden yazıyorum mesela.  20 yaşındayım. Hayat bana birçok şey bahşetti. Hayat bana kendini bahşetti. Olmayı istediğim yerde olmayı istediğim gibi yalnızım. Tek başıma küçük hücremde yaşıyorum. Yaşamak demeyelim. Nefes alıyorum. Yaşamak bu değildir. Amaçsızca her gece uyuyup her sabah uyanmak değildir yaşamak. Benim için yaşamak yazmaktır. Şuan yaşıyor musun dersen bilmiyorum. Yazıyorum ama yaşadığıma emin değilim.  Hava kapalı yağmur var istemediğin kadar. Aşık olduğum şehre yakışmayacak kadar ıslak her yer. Küçük hücremde bir misafirim var. aynı rahimde benden 4 yıl sonra 9 ay yaşamış bir ufaklık var. u