Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İsterdim Sadece

Resim
Kendime yalanlar söyleyebilmeyi isterdim. Söylediğim yalanlara da inanmayı. Mesela herkes unutulduğunu sanarken, göğsümde sakladığım fotoğrafını yakmak isterdim. Gülüşlerini, yankı yankı beynimi saran kahkahalarını yok etmeyi dilerdim. Yüzünü görmediğim saniyelerde mutlu olmak isterdim. "Sen!" diye ağlamak yerine. Bin bir umutla göğüs kafesime astığım papatyaları, tek tek yolmak isterdim; içim rahat. Ağlamamalıydım ismini yazdığım onlarca sayfayı karalarken. Bu kadar uzun zamanlar da bakmamalıydım fotoğraflarına. "Unutmayayım." diye kaydettiğim sesini; her gece baş ucuma ninni yapmamalıydım mesela. Kaydetmemeliydim de üstelik sana dair hiçbir şeyi. Gittiğin gün, silmeliydim, yakmalıydım hepsini. Misafir geleceği zamanları kestirip, indirmemeliydim odamın duvarlarından fotoğraflarını. Asmamalıydım aslında hiç. Hiç olmamalıydın yarım yamalak olacağına. Darmadağın bırakıp 'kaçacağına' gelmemeliydin hiç. Soranlara söylediğim yalanlara inansaydım da 

Saklı Gerçekler

Resim
Çocukluğuma yaptığı darbeyi, şimdilerde göremez oldum gözlerinde. Şimdilerde yalnız sevdiği kadını görüyorum gözlerine her baktığımda. Taparcasına sevişlerini, sevda sözcüklerini okuyorum baktığım her fotoğrafında. Yan yana ne kadar mutlu olduklarını görüyorum. O kadına bir et parçasından çok daha büyük anlamlar yüklediğini anlıyorum. Cız etmiyor değil içim. Canına, çocukluğuna, kardeşine neden böylesine saf, böylesine duygulu yaklaşamadığını anlamıyorum bir tek. "En mutlu gününde yanında olmaya" çağırıyor biricik kardeşini. "Olurum." diyorum. Ölürüm diyemiyorum çünkü. İşlediği suçu, günahını sadece ben biliyorum çünkü. 'Biz' olduğumuz tek nokta çünkü. Gitmediğimde sıradışı bir olaya imza atacağım çünkü. O, milyonlarca sözün altına imza atarken; kalbimi susturacağım sadece. Onlarca insan mutlu olsun diye yıllardır sustuğum gibi susmaya devam edeceğim. Dökülen yaşlarıma saçmasapan yakıştırmalar yapılacak belki. Kimse bilmeyecek gerçeği. Hiç kimse anlamay

Yansımalar

Resim
Fotoğraflarını koyuyorum da önüme tek tek; buğulanıyor gözlerim. Yitirdiklerime değil; hiç sahip olamadıklarıma dertleniyorum mesela. Seninle geçiremediğim bir hayat, canımı acıtıyor zaman zaman. Mutlu olduğum anlarda yanımda arıyorum seni. Mutsuzluğumdan bahsetmiyorum bile ki başrol sensin nasılsa. Olmayışın... Kimseler görmeden odamda yaşatıyorum seni. Duvarlarımda, satırlarımda, yastığımın altında... Yastığımın kenarında asılı kalmış gülüşlerin var mesela. Başımın altında yastıktan önce kolun... Avuçlarımda ellerin ve sırtımda göğsün var yorgandan önce. Üşüdüğüm gecelerde sıkıca karnıma dolanmış kolların var. Ensemde nefes alışların ve saçlarıma karışmış kirpiklerin var. Kahkahaların var evimin her köşesinde yankı yankı. Kokun var gizli saklı bi' yerlerde. İsmin var umutlarımda. Kurduğum her hayal adınla başlıyor ve her hayal kırıklığım son buluyor adınla. Yokluğun da en az varlığın kadar sarıyor bütün ruhumu. Daha fazla sarıyor hatta. Varlığının tam tersine üşütüyor beni

Son

Resim
Arkandan bakakaldığım yollara, adımlarının izlerine son defa gözyaşlarımı bırakıyorum; hıçkıra hıçkıra. Son kez ağlıyorum senin için. Saymadım ağlattığın geceleri. Sayamadım. Doyamadım seninle yaşamaya. Gülmeye, yemek yapmaya, uykusuz kalmaya, sohbet etmeye doyamadım. Seni yaşamaya doyamadım seninleden ziyade. Göğsünde uyumalara doyamadım! Teşekkürler cennetim. Bana tattırdığın her mutluluk adına sana teşekkürler!  Sahiplik eklerinin sırası mı şimdi? Hiç benim olmadın ki! Her gidişine dönüş senaryosu yazdım ben. Kağıttan umutlar yarattım kendime. Sesini duyduğum her saniyeye milyon tane anlam yükledim. Seni ne çok büyüttüm öyle! Yanıbaşında geçirdiğim bir tek saniye için bile pişman değilim.  Ve yüzsüzüm! Yine olsan, yine yaşarım seni. Aynı acıları çekeceğimi bile bile koşarım kollarına.  Gözümü kırpmadan dünyayı yakardım da aşk kokan boynuna, başka tenleri sürdün sen.  Canın sağolsun. Defalarca veda edip de gidemediğim adam! On sekizim, çocuk yanım, ca

Günah Bedeli

Resim
Bir günahımın bedeliydin sen. Tanrı'nın bana yaşarken cehennemi yaşatmasıydı gidişin. Tıpkı gelişinle cenneti verdiği gibi, Büyük bir günahıma armağan etti gidişini. Tanrı; Bana cenneti sundu cüretkarca. Sakladım göğsümün en derinine Ve yaşadım seni doyasıya. Bir çocuğu sevdim ben. Mutluluğumu dizelere dökmeyi denedim, Yetmedi kalemim. Kelimelerimi yetiremedim. Göğsünde uyuduğum geceleri Yetiremedim kalbime. Söz geçiremedim. Seni saklamak istedim Tanrı'nın bile bulamayacağı yerlere. En içerime hapsettim. Söz geçiremedim kalbine. Beynine laf dinletemedim. Gem vuramadım arzularına Bakakaldım ardından, Gözyaşlarımla. Küçüğümün başka kollara gidişini izledim, Defalarca. Yorulduğunda, Göğsümde soluklanmalarını dinledim. Kokunu duyduğum her an, İçime ağladım kana kana. Duvarlarımı yumrukladım, Bileklerimi doğradım, Defalarca. Ben; Bir tek çocuk sevdim. Gözlerindeki umarsızlığın en derinine baka baka. Kalbindeki hissizliğe susa susa. Bir

Kapalı Kutu

Resim
Yazmak istiyorum. Kağıtları, kalemleri, kalbimi paramparça etmek istiyorum. Yeniden kanasın istiyorum ellerim. Kalbimdeki kırıklar, ellerime batsın. Yansın canım. Kalbimden ziyade canım yansın istiyorum. Alevlerin arasından çekip almak istiyorum kalbimi. Buzların arasından kalbini çıkarmak istiyorum. Koymak istiyorum benim kalbimin yanıbaşına. Başımı omzuna koymak istiyorum. Göğsüne yatmak istiyorum her gece. Gözlerine dalmak istiyorum uzun uzun. Ezberlemek istiyorum bütün hayatını hece hece. Yağmur altında ısınsın diye tutmaktansa ellerini; yazın sıcağında kavrulduğu halde bırakmamak istiyorum avuçlarını. Bileklerine bir kelepçe takıp, hep burada kal istiyorum. Gittiğin yer olayım, seninle her yere geleyim istiyorum. Umuttan çocuklarımız olsun, gözlerin olsun gözleri. Saçları; senin saçların gibi koksun. Her sabah uyku kokan yüzünü öpeyim. Gözlerinin daldığı yerden seveyim seni istiyorum. Sesini kaydedip, olmadığın anlarda milyonca kez dinleyeyim. Seni gördüğüm yerde boynuna a

Bir Adam Düşünün

Resim
Gözlerinizin önünde sevdiğiniz adamın, Başka kadını sevdiğini düşünün. Yanıbaşınızda oturup, Kaçamak sevişlerini... Yer yer doluşlarını gözlerinin. Uzaklara dalışlarını düşünün. Korkmayın! Ağrılar girmesin kalbinize. Canlandırın gözünüzün önünde Her detayına kadar! Umutlarınızın, aşkınızın başrolü yaptığınız adamın, Başka kadını sevdiğini düşünün. Sesinizi de çıkaramıyorsunuz buna. Aşkınızın karşılığı yok çünkü. Söyleseniz; Bir daha göremezsiniz yüzünü. Bir daha duyamazsınız sesini belki de. Bir adam düşünün. Kana kana severken siz onu, O da kana kana seviyor başka bir ruhu. En az, Sizin onu sevdiğiniz kadar... Acıyor değil mi? Düşündükçe ağrılar giriyor kalbinize. Gözlerinizi yaşlar acıtıyor belki Akmasın diye sıktıkça siz. Dualar ediyorsunuz belki de Görmemek için. Peki bunun gerçek olduğunu düşündünüz mü hiç? Bir kadının bu denli yandığını anlayabildiniz mi? Gururlu bir kadın bunu kabullenir mi? Çeker mi sineye? Taş basar mı kalbine? O diye y

Bayım

Resim
Hayır bayım! Karıştırdınız sanırım beni başka biriyle. Yahut birileriyle. Celladınız olmaya gelmedim ben. Umuttan küçük demetler verip, Alıştığınız an almayacağım umutlarınızı ellerinizden. Güneşin doğacağı sözünü vermişsem; Gecenin en zifirisinde bile doğuracağım güneşi Sizin için. Yeni intiharlar öğretmek değil amacım. Kalbinize hançer saplamaya hiç niyetim yok. Evrenin kıskandığı gözlerinizden Yaşlar da dökmeyeceğim inci inci. Ağrılarla sınamayacağım beyninizi. İncecik parmaklarınızı yumruk yapıp, Duvarlarla da buluşturmayacağım. Avuçlarınızı öpeceğim bunun yerine. Başınızı dizlerime koyacağım bayım! Sabaha kadar saçlarınızı okşayacağım. Gözlerinizin içine içine konuşacağım içimden. İçimden şiirler yazacağım size. Ve yine içimden okuyacağım. Yakınınızda olacağım her zaman. Kötü olduğunuzu düşünürsem, Koşup geleceğim gecenin köründe. Ağladığınızı görmemek için Kör edeceğim gözlerimi. Tebessümünüzle yeniden göreceğim sizi. Hayır bayım! Ben dokunduğumda;

Parmak İzleri

Resim
Parmak izleri dolu kalbim. Hangisinin kime ait olduğunu bilmiyorum. Cinayet sonrası sessizliği var kalbimde. Ölen kim, öldüren kim? Bilmiyorum. Bu kadar fazla parmak izinin kalbimde ne aradığını da bilmiyorum. Hangisini gerçekten sevmiştim? Hangisinin gözlerinde kaybetmiştim kimliğimi? Hangi sözlere aldanmış ve hangi bedenlerle aldatılmıştım? Belki bir gün anlatabilirdim kendimi. Günün birinde karşıma geçer de bir adam, anlatırdı bana beni. Parmak izlerinin sahibini tek tek gösterir, yaşatılan, unutulan her şeyi bir bir anlatırdı bana. Düşmanlarımı gösterir, silerdi yaşlarımı. Tutardı elimi. Öperdi saçlarımı. Belki...

Yas

. . . Gülmüyordu gözlerinin içi bile gülen güzeller güzeli kız. Zoraki bir tebessümü tutuşturmuştu dudaklarına. Bir şey mi vardı? Yolunda gitmeyen, canını sıkan, mutlu etmeyen şeyler mi vardı hayatında? Yoktu. Sebepsizce asıktı yüzü. Sanki her an bir fırtınaya kurban gidecekti iğreti duran tebessümü. Öyle de oldu. Dakikalar içinde alt üst oldu bütün hayatı. Gözlerinin önünde, avuçlarından akıp gitti sahip olduğu en değerli varlığı. İlk aşkı, ilk kelimesi, ilk dayanağı kayboldu bir anda. Uzaklara gitti. Çok uzaklara. Son bir kez duyamadan sesini, son kez öpemeden gözlerini, "Babam!" diyemeden son kez; aldılar ellerinden.

Şartlı Dönüş

Gözüm, kalbim, ruhum, cennetim arkada; dönmeyeceğim bir yola çıktım. Öyle uzun uzun da düşünmedim. Dokunacak kadar yakınken ve dokunamıyorsam sesine; ulaşamayacağım kadar uzağımda ol istedim sadece. Sadece seni özledim. Seni özlemekten kaçtım. Uzaklarda özlemem dedim belki de. Gittiğim her şehrin "sen" olduğunu geç anladım biraz. Dönmem için hiçbir neden yok. Ölmem dışında. Yokluğunda yanı başında acı çekmem dışında bir sebep yok. Ama olur da özlersin, olur da geri dönersin, olur da "Dön!" dersin; bir saniye bile düşünmeden koşarım kollarına. Ne olur! "Dön!" de bana.

Yeteri Kadar

Yeteri kadar umudum, yeteri kadar gücüm var. Fazlasına ihtiyacım olmadığını düşünüyorum. Az olan nasıl yetmiyorsa, çok olan da o kadar ayak bağı, o kadar hayal kırıklığı yapıyor. Fazla umut, bende göz çıkarıyor. Gözyaşlarımı silecek kadar umudum yok ama. Mesela kafamdaki intihar senaryolarının her birini öldürecek kadar da umudum yok. Sabah uyanmayı da istiyor değilim pek fazla. Ama yeteri kadar umudum var. Gücüm var yeteri kadar. Unutacağımı, her şeyi yakıp yıkacağımı, bütün hikayeyi yok edeceğimi sandım. Gereğinden fazla sandım hem de. Elimde kalan son gücümü de bu umuda verdim. "Bu kez başarabilirim." dedim ilk kez. Düşmem sandım. Acımaz sandım canım. Kalbim, kanamaz sandım. Nasıl da yanılmışım ben? Nasıl böyle büyük bir boşluğun içinde yapayalnız kalmışım? Uzanacak olan her ele böylesine muhtaç kalmış mıydım hiçbir zaman? Hiç bu kadar acımış mıydı canım? Gözyaşlarım bu kadar yakmış mıydı yanaklarımı? İlk kez mi sevmiştim bir adamı? İlk kez mi terk e

Küçük Kız

Resim
Bugün ben; Yorgun, küçük bir kızın gönlünden yazıyorum bu dizeleri. Hatıralarında boğulmuş, Nefes almaya devam eden; Her şeye rağmen. Bugün ben; Kırgın, umutsuz bir kızın gönlünden yazıyorum her şeyi. Hatalarını ilk kez önüne koymuş, Pişmanlıkla tanışmış bir kız var yanı başımda. Boğulmaktan yorulmuş; Bütün nefretini kusuyor hayata. Ben bugün; Saçlarını okşadım küçük bir kızın. Gözlerini öptüm yaşlarla ıslanmış. Henüz küçük yaşında aşk; canını yakmış. Ben bugün; Açılan her kucaktan delicesine kaçan bir kızla tanıştım. İncinmiş kalbini aldım avuçlarıma. Hırpalanmış, aldatılmış, Bir başına bırakılmış küçük bir kız tanıdım bugün. Korkuları, dağları aşmış. Acıdım küçük kıza. Çok acıdım. Göğsümü yokladığımda ben, O küçük kıza rastladım. Küçük kıza değil, Kendime acıdım ben bugün. Kendime ağladım. Ama acıdım o küçük kıza. Çok acıdım.

Şarkılar

Şarkıların, insanı zamanda yolculuğa çıkarma gücü var. İster inanın, ister inanmayın. Geleceği boş verin; bir parçayla geçmişinizin istediğiniz karesine gidebilirsiniz yeniden. Yeniden yaşayabilirsiniz güzel anları veya yeniden parçalayabilirsiniz yumruklarınızla aynaları. Çocukluğum mesela şuan avuçlarımda. Çocukluğumu izliyorum dışarıdan. Küçüklüğümü yanıma çağırıp, başını okşuyorum. Gözlerimde yaşlarla bakıyorum umut dolu gözlerine. Nasıl da habersizmişim diye düşünüyorum. Canımın bu denli yanacağını hiç hissetmemişim mesela. Bu şarkıları yıllar sonra bir daha dinleyeceğim de gelmemiş aklıma. Günün birinde pes edeceğimi de düşünmemişim.  Çocukken ben, nasıl da güzelmişim... Nasıl mutluymuşum öyle. Üzerimde huzurdan yeleğim; koşarmışım oyun peşinde.

Veda Mektubu

Resim
Gerçekleri bir kereliğe mahsus görmezden geliyorum şuan. Bir kere, ilk ve son kere... İkincisi yok! Bu satırlar, yazıldıktan hemen sonra unutulacak ve sana asla ulaşmayacak. Bütün kuralları yıkıyor ve bugüne dek yuttuğum bütün sözleri bir bir kusuyorum. Sevgilim... Cennetim... Umudum... Mutluluğum... Gözyaşım... Huzurum... Acım... Dünlerim... Yarınlarım... Terk edilişim... Aldatılışım... Acizliğim... Çaresizliğim... Çıkmazım... Hayallerim... Kalbim... Gecelerim... Kabuslarım... Güneşim... Yıldızım... Bıraksan sabaha kadar yazacağım. Milyon tane sıfat yakıştıracağım varlığına. Gözlerine, saçlarına onlarca şiir sığdıracağım. Yatsan dizlerime, kirpiklerini öpeceğim usul usul. Yaralarımı göstereceğim. Yokluğun kadar acıtmayan ama en az o kadar acıtan yaralarımı... Kanlar içindeki avuçlarımı ve bileklerimi... Sen dolu kalbimi göstereceğim sana. Umut dolu yarınları anlatacağım. Birleşen iki elin, nasıl da her zorluğu alt ettiğinden bahsedeceğim biraz. Sonra sana bir sigara yakacağım. S

Sorgulamalar

Resim
Buradaki insanlar tertemiz... Onları tanıdıkça şehirdeki insanlık ağır gelmeye başladı. Sorgulamaya başlar oldum bazı değerleri.  İyi olmak nedi? Nasıl bir şeydi? Karşılıksız, bir kuruş talep etmeden evini açan, ekmeğini bölen bu insanlar neyin nesiydi? Bu teyzeler neleri görmüştü? Nedendi herkesi kendi çocuğu gibi sevmeleri? Nasıl kurulmuştu bu köy dağların arasına? Elektriğin olmadığı bir gün, nasıl böylesine güzel geçebilirdi?  Sessiz, sakin; tüten her bacanın altında gözlemelerin piştiği mekanlar... Lüks olmayan, derme çatma ama suyuna kadar her şeyin lezzetli olduğu küçük mekanlar... Nerede bulabilirdin bu huzuru? Başka hangi şehir, hangi köy verirdi bu rahatlığı sana? Karşılıklı her mekanda nasıl sarhoş olacak kadar bedava şarap içebilirdin?  Ve hangi köpek başını okşadın diye gelip yatardı kucağına? Şirince

Güç

Resim
"Gecenin bir yarısı uykunuzdan uyanıp sigara yakmanıza sebep olanları affetmeyin. Sineye çekin ama affetmeyin." Her affediş, yenisini getirir çünkü. Affettiğin her insan, koca bir günah yükler sırtına. Ezilir kalırsın. Ne kaldırabilir ne doğrulabilirsin o yükün altında. İyisi mi siz, aklınıza her geldiğinde sigara yaktığınız hiçbir insanı affetmeyin. Her yeni güne de bunu bilerek başlayın. Daha güçlü olursunuz bu defa. Güç, avuçlarınızda olur. En güçlü olursunuz. Yönetirsiniz onu vicdanı sızladığında. Belki yarın, belki 50 yıl sonra. Ben ise; seni asla affetmeyeceğim. Ne bugün ne 50 yıl sonra...

Sevmeyin Kana Kana

Resim
Bir adamı kalbinizi kanatırcasına sevmeyin sakın. Canınızın en içi demeyin ona. Bakmayın bir adamın yalan dolu gözlerine. Umutlanmayın buluşursa avuçlarınız. Göğsünde uyur kalırsanız Ve örterse üzerinizi, Sakın ola hayaller kurmayın. Geleceğinize koymayın hiçbir adamı. Kokusunu çekmeyin içinize. Uykudan uyandığı haline Aşık olmayın sakın. Saçlarını kapatmayın yüzünüze. Nefesini de dinlemeyin, Kalp ritmini de. Saymayın kirpiklerini de. Gözlerinin rengini kestirmeye çalışmayın. Parmaklarını öpmeyin sakın! Sarılmayın boynuna da, ruhuna da. Adam gider. Günün birinde yok olur hayatınızdan. Hiç gelmemiş gibi. Hiç tanışmamışsınız gibi gider. Bir enkaza dönseniz bile, Sorumlusu olduğunu düşünmez. Sevginizi de düşünmez. Umutlarınız, hayalleriniz, Onun için hiçbir anlam ifade etmez.

Masal Roman Olmuş

Resim
Büyük acıları olan, küçük bir adamı sevdi küçük kız. Kendisi gibi kocaman acılara sahip bir adam... Hiç tanımadığı bir adamı, gördüğü gibi sevdi. İlk görüşünde saniyelerce kitlendi gözlerine. İçinden sevdi. Kana kana sevdi. Büyük bir sır gibi açmadan ağzını, kalbinin en derinine saklayarak sevdi. Yüzünü sevdi adamın. Saçlarının kokusunu içine içine çekti küçük kız. Gözlerinin içine içine baktı gecelerce. Nefes alışlarını dinledi, kalp atışlarını ezberledi. Yüzüne defalarca baktı. Her çizgiyi, her tebessümü kazıdı aklına teker teker. Ellerini sevdi adamın. Göğsüne yattığı her gece birleşen sıcacık avuçlarını öptü tek tek. Şiirler yazdı ona o uyurken. Yüzüne düşen saçlarını alnına toplarken, dizeleri ardı arkasına sıraladı. Yemekler yaptı ona. Ve alıp yanı başına sıvattı kollarını. En sevdiği kurabiyeyi yaptı onunla. Yüzü düşünce adamın, kendini yedi bitirdi bir parça tebessüm için. Ona kucak dolusu umutlar sundu. Mutluluğu anlatmaya çalıştı küçük kız. Asla onu ne kadar sevdiğini s

Maydanoz

Sevdicek... Yüzüne karşı hiçbir zaman sevdiğim diyemediğim adam... Yüzünü avuçlarımın arasına alıp da sevemediğim adam... Bu satırlar; küçük hücremde, küçük köşemde yazılıyor sana. Bilirsin; büyük olan hiçbir şeye sahip olamadığımı hiçbir zaman. Sana sahip olamadığım gibi... Ait olamadığım gibi sana... Üç-beş gün geciktirdiğim (vakit bulamamak veya üşenmek değil bu gecikme sadece gereken cesareti bulamamak de sen ona) fakat asla unutmadığım bir günü yazıyorum bu gece sana. Bir gecemi daha sabaha bağlarken, şarabımı sana açtım. Yine, bir kez daha, her zaman olduğu gibi, bu gece de adınla değdi şarap dudaklarıma. "Seneye bugün!" demiştik geçen sene. "Seneye bugün nerede, ne yapıyor olacağız? Kimler olacak yanı başımızda, kimlerin kokusunu çekeceğiz burnumuza? Hatırlayacak mıyız bugünü? Bir hatıra lazım mı yarınlara?" Tüm bu sorulara karşılık, samimi bir öpücük almıştım yanağıma. "Seneye bugünü hatırlayalım." diye. Seni bilemem ama bak bu satırları yazı

Kalıplardaki Mutluluk

Resim
... Duvarın dibine sinip de kafanızı duvarlara vurmak ve yumruklamak için size binlerce sebep sayabilirim. Beyninize bir kurşun yemiş gibi acı çektirebilecek onlarca şey de biliyorum. Yumulu göz kapaklarımın altında, kurduğum onca hayalin paramparça oluşlarını da izledim defalarca. Saçlarımı da kestim hiç acımadan. Renkten renge de soktum yeri geldiğinde. Peki ne oldu? ... Bazı şeyleri aştığımı, atlattığımı sanmıştım bu aralar. Kendimi duvar dibinde, ellerim kanlar içinde kalana kadar duvarı yumrukluyor bir şekilde bulana kadar. Tek bir fark var bu defa. İçimdeki fırtına başlangıcı hissi bilen tek kişi benim. İlk defa! Kimseye bir şey anlatmamayı seçtim bu kez. Yalnız olduğumdan mıdır bu seçim yoksa güçlü görünme isteği mi? Belki anlattıkça karışmaları da olabilir. Ağladıkça ağlattıkları da. Siz verin bunun cevabını da. "Mutluluğu kalıplara sokup zamanlara yayma." derdi bir dostum. Bu kez onun dediği olsun istedim. Vazgeçtim yarınlardan. Bıraktım dünleri de. &qu

Cennet

Şimdiden öncede sıkışıp kalmış dizelerimi yokluyorum şimdi. Kafamda yazmaya başlayıp, yarım bıraktığım dizeler bunlar. Ne tamamı var ne büyük kısmı eksik. Biraz kesik kesik sadece. Yanıbaşımdasın. Gözümü açtığımda öldüğümü sandığım gün gibi tıpkı. Habersiz değilsin bu kez. Bile isteye, başımı omzuna yasladığımsın. Saçlarını okşarken söylediğim onlarca şey var. Dışımdan söylemeye cesaret edemeyip yutuşlarım tüm sözleri. Açınca gözlerini, fark etme diye kapanan göz kapaklarım ve ısrarla sana doğru atan kalp atışlarım var. Bunların her birini gözlerine baka baka söylesem, sona erecek sanki. Henüz yeni başlamış masal, kendini yazmadan her güzelliği yok edecek gibi. Ben; Hala öldüğümü düşünüyorum. Gözümü açıp seni gördüğüm her an, cennette sanıyorum hala kendimi. Sesini duyar duymaz gülümsemeye başlıyorum. Sonra büyü bozulmasın diye engel oluyorum kendime. Mesela sana hiç güzel şeylerden bahsetmiyorum. Seni nasıl sevebileceğimi anlatmıyorum sana. İzin versen ne kadar mutlu olabile

Aşk Kokan Yerinden

Resim
Kanatlarından astım turnaları sevgilim. Gülleri aşk kokan yerinden soldurdum. Geçti baharlar, geçti mevsim. Ne sen bana yar oldun Ne saçlarıma dokundun bir gece daha. Kalbimden astım kendimi. Avuçlarımı kan kokularıyla doldurdum. Kalmadı senin izlerin Senin ellerin kalmadı avuçlarımda. Sen başka tene yar olduğun gün, Ben ellerini öldürdüm sevgilim. Kokunu hapsettim müebbet! Sürgün verdim kendime. Senin teninden sürgün yedim be adam! Tutsağı olduğum gözlerinden Çocuklar gibi avaz avaz kaçtım. Gidişinin kaç zamanı doldu bilmem artık. Bıraktım saymaları. Beklemeleri de bıraktım. İçine çekerek öptüğün her saç telinde, Bir günah olarak kulağına fısıldadım. İşlediğin günahı hiç unutma diye, Her gün sana beni hatırlattım. Aşk kokan yerinden soldu güller. Ben soldurdum! Sen kokan yerimden kanadım ben. Yokluğunu yine ben doldurdum!

Vazgeçiliş

Resim
Ne acılara dayanır yürek denen organ. Neleri geçirir, ne mutluluklar görür, neler neler. Gelir de birinde takılır kalır. Her seçimi kabullenir sonucunda kendinden vazgeçilen. Öyle ya da böyle sindirir, devam eder yoluna. Bazı seçimler, fazla adaletsizdir. Bazı vazgeçilişler, hak edilmeyenden de ötedir. Kaldıramaz, kabullenemez gerçek olsa da. Sonra da hınzırlığa çalışmayı vazife edinir. Kötü kalpli insan yoktur. Her kötülüğün ardında biri vardır. Bir sebep vardır elbet. Bir vazgeçiliş ağır gelmiştir, sindirilme miştir. İnsanın kalbini kötü yapan, sokakta gördüğünüz, her gün yüzüne güldüğünüz onlarca insandır. 

Bazı Geceler

Bazı geceler, nefes alamadığımı düşünüyorum. Gece, uzadıkça uzuyor. Güneş doğmak bilmiyor böyle gecelerde ve çok soğuk oluyor. Ellerim üşüyor bazen. Küçücük yatağım, kocaman bir boşluğa dönüşüyor ve ne yana dönsem, üşüyorum. Ellerini arıyorum böyle gecelerde. Bir araba, park ediyor kapımda ve ben; nefesimi tutuyorum kapım çalacak diye. Çalacak da sen geleceksin diye. Olmuyor. Nefesimi tutmaktan ölüyorum ama sen gelmiyorsun. Bazen yanımdan geçen birinden kokun geliyor ve ben o adama kızıyorum sen kokuyor diye. Sonra bütün günüm berbat geçiyor. Bazen, aramızda yalnızca tek haneli metreler mesafe kalıyor. Sesini duyabiliyorum böyle zamanlarda. Yalnızca gözlerine bakamıyorum. Baktığım hiçbir yerde olmuyorsun çünkü. Baksam, kaçarsın. Bu kez sesini de duyamam diye kaldırmıyorum başımı ayaklarımdan. Bazen, yok edeyim diyorum bütün fotoğrafları. Sonra yapamıyorum. Bakmaktan, sarılıp hayallere dalmaktan kıyamıyorum. Bakıp bakıp küfürler ediyorum sana. Beddualar, nefret dolu sözler... Sonr

Acımadı Ki!

Hayatınızda bazı değişiklikler yapın. Mesela farklı yemekler yiyin. Başka yerlere gidin mesela. En sevdiğiniz semtleri, sokakları unutun bir süreliğine. Mutlu olun. Değilseniz bile öyle gözükün. Kahkahalarınız inletsin evinizin duvarlarını. Yaptığınız makyajı, giydiğiniz kıyafetleri değiştirin. Unutun o kör kütük aşık olduğunuz adamı. Ya da 'mış' gibi yapın. Sonra aşık olun hiç olmayacak adamlara. Size göre olmayan adamlara aşık olun. Olmuş gibi de yapabilirsiniz. Terk edildiğinizde bir değişiklik yapın. Küçük bir çocuk gibi   "Acımadı ki!" diyin mesela. Kalbiniz söküp alınsa da bunu yalnız siz bilin. Bütün bunlardan sonra dönüp bakın etrafınıza. Kim kalmış dünden bugüne diye. Kimler gitmiş yanımdan, Kimler kalmış diye. Tanıdığınızı sandığınız onca insanı o zaman tanırsınız işte. Size anne gibi kucak açanı da, Kardeş gibi kanat gereni de. Baba gibi sırtına yaslandığınızı da. Aklınızda bulunsun: Genelde kimse kal

Araf

Mutlu olmak, gülmek, ağlamak için bir sebep aramayın. Zamanlar beklemeyin ve ertelemeyin bunların hiçbirini. Zamanında dökülmeyen gözyaşı, kalbine damlar. Damladıkça kanatır, hırpalar. Zamanında atılmayan bir ağız dolusu kahkaha, oturur insanın içine. Belki bir daha o kadar büyük gülemeyecektir. Kim bilir? Ben bilirim. Bugüne kadar karaladığım hiçbir şey, iyi ya da kötü bir his olmadan yazılmadı çünkü. Her biri ya dolu dolu kahkaha, ya da acıtan gözyaşları barındırır. Dikkatli bakarsan satırlara, hissedersin. Ben mutluluğa da geç kaldım, acılara da. Araftayım. Kim olduğumu bile bilemeyeceğim bir taraftayım. O yüzdendir bunları yazışım. Demem o ki; her şeyi zamanında yaşayın.

24 Saat

Resim
Bir değişimi gözlemlemeye 24 saat yetermiş. Yalnızca 24 saat. Belki de daha az. Dönüp düşündüğümde 24 saat önce her şeyin çok daha farklı olduğu gerçeği vuruyor yüzüme. Mutluydum sanki. Ya da ben öyle sanıyordum. Belki kandırıldım. Yalanlar söylendi belki. Belki de ben izin verdim buna. Hadi dedim. Söyle bütün yalanları gözlerime baka baka. Avuçlarındayken kalbim, sık bakalım ne kadar yakacaksın canımı dedim. Gözlerim kapalı, canımın yanışını izledim belki de. İzin verilseydi eğer, belki ne çok severdim seni. Nasıl sever, nasıl sakınırdım herkesten. Canın yanmasın diye yakardım canımı eğer ki müsaade etseydin. Ben yakmadan yakmasaydın canımı. Huzurun sesini dinlediğimi sandım ben dün gece sabaha kadar. Konuşan huzurdu, gözlerime bakan, avuçlarımı öpendi huzur. Hiç yabancı gelmemişti. "Yıllar önce kaybettiğim sevgilimdi sanki." Bir çift gözün, dünyayı durduracağını sanarak hata yaptım belki de. Merkezim, o olur dememdi hatam. Çünkü sevmek hata değildir. Aşık olmak

Kendimi Buldum

Resim
Küçük bir şairdim ben. Küçücüktüm daha. Küçücüğüm daha. Aşık oldum ben. Ne olduğunu bilmeden. Kalbimin ritminin bozulmasından geçtim, zaman zaman yoklar oldum kendimi hala yaşıyor muyum diye. İlk defa bir adamı tanıyıp da sevmelerden vazgeçtim. İlk defa bir adamın göz bebeklerinde gördüm kendimi. İd'imi ararken orada buldum bana dair her şeyi. Tanımadığım bir adama ilk bakışta tutuldum ben. Sonra yürümeyi unuttum. Konuşmayı unuttum sonra. Yağan yağmurlar kurudu birden. Güpegündüz oldu ortalık. Bir adam doğdu geceme. Hayatıma damdan düştü resmen. Mantığımı kaybettim ve onu aramaktan da vazgeçtim. Neyin nesi olduğunu bilmediğim küçük bir adama aşık oldum ben. Küçük dünyamı uydusu yaptım onun. Bir daha göreceğim zamanları hesaplar oldum. Gözlerimi kapattığımda, karanlığımda buldum onu. Aldığım her nefeste ona dair her şey... O var her günümde. Ben küçük bir kız... Küçük bir şair... Aşık oldum ben. Kim olduğunu bilmediğim Bir adama. Gülüşüne dünyaları sildiğim, K

Şeref(sizlik)

Seni unuttum demek, seni hatırlayıp da bir şeyler karalamaya engel bir şey değil. Ki bunu yapmam, seni unutmadığımın anlamı falan da olamaz. Ben yalnızca bu aralar, senden başka yazabileceğim güçlü şeyler bulamaz oldum. Çünkü kimse sen gibi darmadağın edip de gitmedi beni. Kimse sen gibi yalanlar söylemedi gözlerime baka baka. Bugün avucuma tutuşturduğu umutları yarın yakmadı hiç kimse. Bu şeref yalnız senin. Ya da şerefsizlik mi demeliyim? Her adımın, her hareketin ve her bakışın bir şerefi vardır. Kalışlar da şerefli olmalıdır, gidişler de. Adına yakışmalıdır. Gitti ama çok sağlam gitti denilmelidir ardından. Yakıp yıkacaksan bir kadını, bu yalnız bir kez olmalıdır. Yerin dibine de girse kadın, adam bir kez gitmelidir ondan. Dönmemeli bir daha. Şeref mi kalır yoksa? Nerede kalır gitmeler? Ardına bakmadan çekip gidecek yürek varsa eğer, çarpıp çıktığın o kapıyı bir daha çalmayacak kadar da yürek vardır adamda. Sende var mıdır? Adam mıydın sen? Boş vakitlerinde avuçlarıma umutlar s

Kalp Atışı

Kalbini kaplayan karmakarışık hisler vardır zaman zaman. Nereden geldiği, neye hissedildiği belli olmayan hisler... An gelir de gümbürdetir kalbini. Ritmini alt üst eder. Ne hissettiğini anlayamazsın. Miden bulanır, başın döner. Baktığın her şey kaybolur. Gördüğün olur yalnız. Her yerdedir. Baktığın her yerde gördüğün tek olur zaman zaman. Hislerimi anlatmayı deneyemiyorum bile. Öylesine karışık, öylesine yoğun çünkü. Son birkaç gündür yalnızca. Düşerken tutunduğum dal de istersen ya da boşluk... Adı yok bunun. Koyabileceğim bir isim yok. Aslına bakarsan, koymak da istemiyorum. Yalnızca ben; ritmimi değiştirip beni alt üst eden bu durumu öylesine seviyorum ki... Belki iş aldım başıma, belki mutluluğa bir adım attım. Sonucunu ne ben bilirim ne bir başkası. Önemli olansa şuan. Ve ben şuan uzun zamandır yaşamadığım mutluluğu yaşıyorum. Bu bana yeter. Sorarsan, yok adı. Tanıtabileceğim bir sözcük de yok. O, yalnızca kalbimin atışı.

Kaçıncı Mevsim

Yeni doğan güne uyanmaya korkuyorum artık. Mesela nefes almaya cesaretim yok. Kendime yeni bir yol çizmek, her şeyden zor gelir oldu. Bir şeyler yazmak ve hayaller kurmak, kolay değil eskisi gibi. Yalnızca ellerim eskisi gibi... Yazdıkça kanamaya devam ediyor. Dilim susuyor yine avaz avaz. Anlatmak istediğim çok şey varken, açtıkça ağzımı; mideme kaçıyor bütün kelimeler. Ve yokluğun! Dönüp dolaşıp sarıyor her heceyi. Her anı, her saniyeyi... Ve teslim oluyorum ellerine. Saçlarımı tarayan parmak uçlarında kayboluyorum yine. Sonra ben, yoktan var ettiğim gibi şimdi de yok ediyorum seni. Kim bilir kaçıncı mevsim senden vazgeçtiğim? Veyahut geçemediğim... Sildim ömrümden ömrünü. Söktüm attım her anını, kokunu, simsiyah saçlarını. Bugün, yok oluşunun yıl dönümü.

Huzur

Bu satırlar, huzurun mümkün kılınabildiği nadir yerlerden birinde yazılıyor. Aşk şehrim İzmir'de, aşk dolu semti Alsancak'da, vapur iskelesinin hemen dibinde... Günlerdir en sevdiği eşyasını kaybetmiş gibi huzurumu arar oldum. Aradım durdum olabilecek her yerde. Üzerimden çıkarıp da bıraktığım son yere de baktım fakat rastlamadım hiçbir ize. Terk etmişti beni. Bir sabah, güneşin doğuşuyla usulca kalkıp gitmişti benden uzaklara. Uzunca süreler dönmesini bekledim. Hiçbir şey yapmadan bekledim öylece. Gelmedi. Onun için çaba göstermediğimi fark edip dönmedi bana. Sonra aradım onu yeniden. Bakmadık yer bırakmadım. Aradıkça daha da güçlendi hislerim. Acılarım arttı ve gözyaşlarım! Günü geldi, tek bir tebessüm bile bırakmadım ardımda. Korktum. Yitirdiklerime bir yenisini ve hatta en önemlisini de eklemekten korktum hep. Değer verdiğim onca şey giderken, bana baki kalan tek şey gitmemeliydi. Yitirmediğimi anladım. Huzur, her daim varlığıyla sararken seni, kıymet bilmediğin an uza

Bir Tek Sen

Ben sana söverim de şimdi, toplum buna hazır değil. Çünkü severim ben seni. Varımla, yoğumla severim. Toplum buna alışık. İnsanlar bunu bildi kaç zamandır. Kolay kolay da değiştiremezsin toplumun yargılarını. Yani ben ki sanatı sanat için savunan, Şimdi toplum içindir diyorum sanat. Diyorum ki ben, Yokluğun toplum içindir. Yok ol diyorum yani. Benim için değil, İnsanlığın yararı için terk et diyorum bu dünyayı. Sensiz dönmeyen bir dünyam yok zaten. Sensiz mutsuz da değilim. Ağlamıyorum da ulu orta her yerde. Yalnızca nefretimi kusuyorum ben sana. Tıka basa varlığınla doldurduğun hayatımdan, Zehri atıyorum yalnızca. Seni atıyorum. Bir tek seni. Nefret ediyorum. Bir tek senden. Ve yok ol istiyorum. Bir tek sen.

Bi' Kişi

Önümde milyon tane yol varken, hepsi dönüp dolaşıp aynı yere çıkıyor. Aklına gelebilecek ne varsa hepsi aynı yer... Hayaller, planlar, dün, bugün, yarın hepsi! Bi' kişi fazla bu dünyaya.

Belki Diyorum Yine

Bu gece; yaşanmış, yaşanmamış veyahut yaşanamamış onca şeyi koydum bir kutuya. Bugüne dek tanıdığım, ya da yanlış tanıdığım kim var kim yoksa o kutuda. Ben bu gece; yüreğimi çıkardım koydum önümdeki masaya. Sevmezsin diye beyaz ışığı, zifiri karanlığa boyadım geceyi. Mumlarımla aydınlattım biraz biraz. Tütsülerimle ahenk kattım. Ve açtım şarabımı. Sana içtim. En başa... Annenin rahmini terk ettiğin güne, ve bensiz geçirdiğin, sensiz geçirdiğim bir güne daha içtim. Yapıp yapıp, birer birer yıktığım, yaktığım umutlarımı koydum önüme. En güzellerini seçtim. Tuhaftır ki umutlar, küle de dönse yeniden yakılabiliyor. Bir kez daha yaktım hepsini. Çünkü ben hep korktum. Sahip olmaktan, ait olmaktan korktum hep. Geçtim sahiplik eklerini. Bir olmak korkuttu beni. Defalarca kez yakıp yıktığım adamın kalbini bir kez daha kırabilme ihtimalim korkuttu. O yüzdendir nerede olabileceğini tahmin dahi etmeden, gidebileceğin yerlere gidişim. Ve yine korkup hiçbir kapıyı çalmadan geri gelişlerim. Sır

Umudun Küçük Kadını

Resim
Küçük bir kağıda karalamış SİNEM’im ve demiş ki; ’Gerekenden fazla zamanım var!’ Kısacık bir ömür ve zamansız bir ölüm.. Bu, çok mu gerekliydi ya da bu, gerekli miydi? Hayat boyu bitmek bilmeyen yıl dönümleri yaşarız. Kimini küçük tebessüm, kimini gözyaşlarıyla hatırlarız. Bazen bir şeyler yazar, bazense yakarız. Karaladığım hiçbir şey, değerli değildir benim için. Bu satırlardan başka. Dönüp geriye bakarsam, bugüne dek ne sayfalar yazıp çizmişimdir. Ne acılar yaşamış ne ayrılıklara göğüs germişimdir.  Göğüs geremediğim, üzerinden yıllar geçse de acısını dün gibi içimde taşıdığım tek kaybım vardır.  Sinem'im; Ne çok zaman olmuş sen rüyalarıma gelmeyeli? Seni mezara koyuşumun üzerinden ne çok zaman geçmiş? 14'üm seni benden alıp gideli kaç yıl olmuş melek yüzlüm? Bugün kaç olmuşsun sen? 23'üne girişini birkaç satır yazı ve mezarına bırakılan bir buketle kutlamak nasıl bir cezadır bize? Yıllardır dökülen gözyaşı, hiç mi kurutmaz gözlerimizi? Hiç mi kurumaz yaşlar

Saklambaç

Ve sen gittin. Ardında yıkık dökük bir kadın bırakarak. Bu kez dönmemek üzere bütün köprüleri yıkarak Gittin. Hiçbir anı yaşanmamış gibi şimdi. Gülüşler, birlikte değil. Acılar da... Çünkü biz, Başka acılarımızı sardık her zaman. Ve şimdi bir acı var ortada durmadan kanayan. Sebep olan bir başkası değil. Bu kez sen acıttın yüreğimi. Saçlarımı bu kez sen kestin Ve sen tokat gibi suratıma indirdin terk edilmeyi. Eylül, turuncusuna sarıp aldı bizi. Acılarını sırtımıza yükledi Eylül. Acılarımızın çoğunu barındıran Eylül, Bir acı daha ekledi sinesine. Sen gittin. Hiç gelmemiş, hiç söz vermemiş gibi. Gecenin bir vakti sokaklarda kalmamış, Uyurken şarkılar söylememiş gibi. Bakmamış gibi gözlerime Ve kokumu hiç içine çekmemiş gibi. Sadece gittin. Gittiğini bilmeme hakkım yokmuş gibi Haber vermeden kayboldun koca şehirde. Kocaman yüreğimde saklambaç oynadın benimle Ve bulamadım seni. Ki bulsam, mahvedecektim, unutacaktım seni. Ama öyle saklanmışsın ki bu kez, Ul

On Dört

Hiçbir şeye sahip değilim. Bana ait olan hiçbir şey yok. Kalemimle kağıdım bu yüzden var belki de. Kaybettiğim, sahip ya da ait olamadığım onca şey için, bir kaleme sahibim. Kalbimden dolup taşan onca şeyi karalayabilmek için var bu sayfa. Sarılıp ağlayabilmem için var kedim. Bütün derdimi anlatabilmem için... Hiçbir şeye sahip olmadığım halde bir çok derde sahibim. Kaybettiğim her şeyi bir gurur gibi taşıyorum göğsümde. Acılarım, birer nişane göğsümde. Ve yaşadığım hiçbir acıdan kaçmıyorum. Üstüne basa basa ben bu acıyı yaşadım diyorum. Ve en büyüğüyle daha bir çocukken tanıştım. Ölümü, küçük bir çocukken verdiler kollarıma. Nefes almayan kardeşimi daha dün aldım kollarıma adeta. Belki de ben, bu yüzden çocuk kaldım. 14 yaşımda takıldım kaldım. Her yıl sonunda başa sardım yeniden. Her yıl yeniden yaşadım. Aşkı da 14'ümde tattım ben. Kardeşimi mezara koyduktan sonra tanıştım aşkla. Belki de kardeşim olmadığından aşk dedim adına. Ama sevdim. O adamı çok sevdim ben. İçimi ka

Soru

İnsan, ömrünün her noktasında bir çok soruyla yüz yüze gelir. Bazılarını kendine sormaktan kaçınır çünkü cevapları bellidir. Kimi sorular, hayata sorulur, kimileri sevgiliye. Çoğunlukla da kendine. Bazı sorularının cevapları, atacağı adımları belirler, bazıları ise cevabından kaçınılan sorulardır. Can yakar, acıtır, ağlatır. Bazı şeyler, sorularla başlar. İnsanın hayatı sorularla başlar ve kısır bir döngüde devam eder. Bazen insan saçmalar ve bazen biteceğini bildiği şeylere başlar. Biteceğini bildiği şeylere bir soru sorarak başlar. "Benimle olur musun?" der sevdiği kadına ve bir aşka başlar. İkisi de çok iyi bilir ki bitmeyecek aşk yoktur. Varsa da masallardadır. Bitince hangisi yıkılır ya da taş üstünde taş kalır mı ikisi de bilemez elbet. Belki de ikisi de bu soruya cevap arar. "Sizinle çalışabilir miyim?" der ve bir işe başlar. O işten bir gün çıkacağını yahut atılacağını bildiği halde. Belki de hangisinin olacağının merakından başlar işe. İnsan meraklıdı

Aşk Dediğin

Salonda minderimin üzerinde oturuyordum. Avucumda tuttuğum cam kırıkları yüzünden kanlar süzülüyordu ellerimden. Pantolonum artık beyaz değildi. Aslına bakarsan, hiçbir şey beyaz değildi artık. Biri dünyanın ışıklarını kapatmış ve her yer zifiri olmuştu. Peki şimdi ne yapacaktım?  Kocaman umutlarla başlayan aşk, kocaman küfürlerle son bulmuştu. Oysa rüya gibiydi her şey. Herkes imrenerek izler, güzel sözler söylerdi. "Bitmesin" derdi herkes. Çünkü hiçbiri böylesine derin bir aşka sahip olmamıştı.  Bitişine bakılırsa, o kadar da büyük bir aşk değildi. Yaşanmış her hatıra, her güzel anı; hak etmediği bir sona mahkum edilmişti. Peki neydi sebebi? Kimdi suçlu? Ben miydim yoksa her şeyimle sevdiğim o çekip giden adam mıydı? Geri gelir miydi peki? Bir şansımız daha olur muydu? İkimizin de kafasındaki tek soruydu bu. Ama ikimiz de bilirdik ki başlamazdı bir daha biten bir ilişki. Ki Bu kadar fırtınalı bitmeseydi. Bu kadar kırılmasaydık ve kırmasaydık bu denli... Aşk dediğin,

Herkes Kendi Yoluna

İçimde birikenleri yazmaya kalksam, yol yaparım yanına  da  gelmek ister miyim o yoldan ben bile  bilmem bunu. Görmek ister miyim yüzünü bir daha? Bilirim ki  gökyüzüne aynı zamanlarda baktık. Aynı  yıldıza anlattık sevdayı, aynı yıldıza ağladık. Sonra sildik  yaşları. Sildi gurur. Hayat sildi yaşları. Kalp  sildi, beyin sildi. Kalp ve beyin ilk defa ortak bi karar verdi.  Sonra ne mi oldu? Herkes yoluna baktı.  Artık  iki yabancıydık. Artık tanımıyordum seni.  Tanıyamıyordum. ..... Şimdi yollar yapsam da sana, yaptığımla kalırım. Herkes bilir  ki herkes kendinden sorumludur aşkta.  Sorumluluktan kaçana da çoktur o yol. Gözüne durur, dizine  durur. Kalbine durur senin. Demem o ki  yaptığım yollar yol değildir artık bana. Ne bana ne de bir  başkasına. Artık kesişen yol yok. Herkes kendi yoluna.

Perperika

Resim
Tesadüflerin ötesinde tanıştığım, tesadüflerle tanımaya devam ettiğim ve tesadüflerin sebep olduğu bitişi yaşadığım; hayatımın hiçbir döneminde bir daha onun gibisiyle karşılaşmayacağım adam... Buraya yazılacak olanlar, söylenecek sözler ve her sözün altında aslında söylenmemiş, saklı kalmış şeylerin de barındığı satırlar sanadır. O an orada olmasaydım, sen merakından gelmeseydin ve yine merakından yemeseydin yaptığım makarnayı; sonrasında içmeseydik o kahveleri ve zaman bize daha fazla sohbet için sınırsız içki sunmasaydı beraberindeki güzel müziklerle yazılmazdı belki de bu satırlar. Hayatım, bir döneminde bu kadar güzel anılar barındırmazdı. Yıllar da geçse yollar bir daha kesişmese de her hatırlayışımda gülümsediğim ve ne güzeldi dediğim anılarım olmazdı. Şarkılar olmazdı. Her dizesinde söylediğin her bir kelimeyi hatırladığım, sana ısrarla yanlış isimle seslendiğimde senin bozularak yüzüme bakışların ve ardındaki tebessümlerin olmazdı. Bir Perperikam olmazdı mesela. Kendim