Kayıtlar

Eylül, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Umudun Küçük Kadını

Resim
Küçük bir kağıda karalamış SİNEM’im ve demiş ki; ’Gerekenden fazla zamanım var!’ Kısacık bir ömür ve zamansız bir ölüm.. Bu, çok mu gerekliydi ya da bu, gerekli miydi? Hayat boyu bitmek bilmeyen yıl dönümleri yaşarız. Kimini küçük tebessüm, kimini gözyaşlarıyla hatırlarız. Bazen bir şeyler yazar, bazense yakarız. Karaladığım hiçbir şey, değerli değildir benim için. Bu satırlardan başka. Dönüp geriye bakarsam, bugüne dek ne sayfalar yazıp çizmişimdir. Ne acılar yaşamış ne ayrılıklara göğüs germişimdir.  Göğüs geremediğim, üzerinden yıllar geçse de acısını dün gibi içimde taşıdığım tek kaybım vardır.  Sinem'im; Ne çok zaman olmuş sen rüyalarıma gelmeyeli? Seni mezara koyuşumun üzerinden ne çok zaman geçmiş? 14'üm seni benden alıp gideli kaç yıl olmuş melek yüzlüm? Bugün kaç olmuşsun sen? 23'üne girişini birkaç satır yazı ve mezarına bırakılan bir buketle kutlamak nasıl bir cezadır bize? Yıllardır dökülen gözyaşı, hiç mi kurutmaz gözlerimizi? Hiç mi kurumaz yaşlar

Saklambaç

Ve sen gittin. Ardında yıkık dökük bir kadın bırakarak. Bu kez dönmemek üzere bütün köprüleri yıkarak Gittin. Hiçbir anı yaşanmamış gibi şimdi. Gülüşler, birlikte değil. Acılar da... Çünkü biz, Başka acılarımızı sardık her zaman. Ve şimdi bir acı var ortada durmadan kanayan. Sebep olan bir başkası değil. Bu kez sen acıttın yüreğimi. Saçlarımı bu kez sen kestin Ve sen tokat gibi suratıma indirdin terk edilmeyi. Eylül, turuncusuna sarıp aldı bizi. Acılarını sırtımıza yükledi Eylül. Acılarımızın çoğunu barındıran Eylül, Bir acı daha ekledi sinesine. Sen gittin. Hiç gelmemiş, hiç söz vermemiş gibi. Gecenin bir vakti sokaklarda kalmamış, Uyurken şarkılar söylememiş gibi. Bakmamış gibi gözlerime Ve kokumu hiç içine çekmemiş gibi. Sadece gittin. Gittiğini bilmeme hakkım yokmuş gibi Haber vermeden kayboldun koca şehirde. Kocaman yüreğimde saklambaç oynadın benimle Ve bulamadım seni. Ki bulsam, mahvedecektim, unutacaktım seni. Ama öyle saklanmışsın ki bu kez, Ul

On Dört

Hiçbir şeye sahip değilim. Bana ait olan hiçbir şey yok. Kalemimle kağıdım bu yüzden var belki de. Kaybettiğim, sahip ya da ait olamadığım onca şey için, bir kaleme sahibim. Kalbimden dolup taşan onca şeyi karalayabilmek için var bu sayfa. Sarılıp ağlayabilmem için var kedim. Bütün derdimi anlatabilmem için... Hiçbir şeye sahip olmadığım halde bir çok derde sahibim. Kaybettiğim her şeyi bir gurur gibi taşıyorum göğsümde. Acılarım, birer nişane göğsümde. Ve yaşadığım hiçbir acıdan kaçmıyorum. Üstüne basa basa ben bu acıyı yaşadım diyorum. Ve en büyüğüyle daha bir çocukken tanıştım. Ölümü, küçük bir çocukken verdiler kollarıma. Nefes almayan kardeşimi daha dün aldım kollarıma adeta. Belki de ben, bu yüzden çocuk kaldım. 14 yaşımda takıldım kaldım. Her yıl sonunda başa sardım yeniden. Her yıl yeniden yaşadım. Aşkı da 14'ümde tattım ben. Kardeşimi mezara koyduktan sonra tanıştım aşkla. Belki de kardeşim olmadığından aşk dedim adına. Ama sevdim. O adamı çok sevdim ben. İçimi ka

Soru

İnsan, ömrünün her noktasında bir çok soruyla yüz yüze gelir. Bazılarını kendine sormaktan kaçınır çünkü cevapları bellidir. Kimi sorular, hayata sorulur, kimileri sevgiliye. Çoğunlukla da kendine. Bazı sorularının cevapları, atacağı adımları belirler, bazıları ise cevabından kaçınılan sorulardır. Can yakar, acıtır, ağlatır. Bazı şeyler, sorularla başlar. İnsanın hayatı sorularla başlar ve kısır bir döngüde devam eder. Bazen insan saçmalar ve bazen biteceğini bildiği şeylere başlar. Biteceğini bildiği şeylere bir soru sorarak başlar. "Benimle olur musun?" der sevdiği kadına ve bir aşka başlar. İkisi de çok iyi bilir ki bitmeyecek aşk yoktur. Varsa da masallardadır. Bitince hangisi yıkılır ya da taş üstünde taş kalır mı ikisi de bilemez elbet. Belki de ikisi de bu soruya cevap arar. "Sizinle çalışabilir miyim?" der ve bir işe başlar. O işten bir gün çıkacağını yahut atılacağını bildiği halde. Belki de hangisinin olacağının merakından başlar işe. İnsan meraklıdı

Aşk Dediğin

Salonda minderimin üzerinde oturuyordum. Avucumda tuttuğum cam kırıkları yüzünden kanlar süzülüyordu ellerimden. Pantolonum artık beyaz değildi. Aslına bakarsan, hiçbir şey beyaz değildi artık. Biri dünyanın ışıklarını kapatmış ve her yer zifiri olmuştu. Peki şimdi ne yapacaktım?  Kocaman umutlarla başlayan aşk, kocaman küfürlerle son bulmuştu. Oysa rüya gibiydi her şey. Herkes imrenerek izler, güzel sözler söylerdi. "Bitmesin" derdi herkes. Çünkü hiçbiri böylesine derin bir aşka sahip olmamıştı.  Bitişine bakılırsa, o kadar da büyük bir aşk değildi. Yaşanmış her hatıra, her güzel anı; hak etmediği bir sona mahkum edilmişti. Peki neydi sebebi? Kimdi suçlu? Ben miydim yoksa her şeyimle sevdiğim o çekip giden adam mıydı? Geri gelir miydi peki? Bir şansımız daha olur muydu? İkimizin de kafasındaki tek soruydu bu. Ama ikimiz de bilirdik ki başlamazdı bir daha biten bir ilişki. Ki Bu kadar fırtınalı bitmeseydi. Bu kadar kırılmasaydık ve kırmasaydık bu denli... Aşk dediğin,

Herkes Kendi Yoluna

İçimde birikenleri yazmaya kalksam, yol yaparım yanına  da  gelmek ister miyim o yoldan ben bile  bilmem bunu. Görmek ister miyim yüzünü bir daha? Bilirim ki  gökyüzüne aynı zamanlarda baktık. Aynı  yıldıza anlattık sevdayı, aynı yıldıza ağladık. Sonra sildik  yaşları. Sildi gurur. Hayat sildi yaşları. Kalp  sildi, beyin sildi. Kalp ve beyin ilk defa ortak bi karar verdi.  Sonra ne mi oldu? Herkes yoluna baktı.  Artık  iki yabancıydık. Artık tanımıyordum seni.  Tanıyamıyordum. ..... Şimdi yollar yapsam da sana, yaptığımla kalırım. Herkes bilir  ki herkes kendinden sorumludur aşkta.  Sorumluluktan kaçana da çoktur o yol. Gözüne durur, dizine  durur. Kalbine durur senin. Demem o ki  yaptığım yollar yol değildir artık bana. Ne bana ne de bir  başkasına. Artık kesişen yol yok. Herkes kendi yoluna.

Perperika

Resim
Tesadüflerin ötesinde tanıştığım, tesadüflerle tanımaya devam ettiğim ve tesadüflerin sebep olduğu bitişi yaşadığım; hayatımın hiçbir döneminde bir daha onun gibisiyle karşılaşmayacağım adam... Buraya yazılacak olanlar, söylenecek sözler ve her sözün altında aslında söylenmemiş, saklı kalmış şeylerin de barındığı satırlar sanadır. O an orada olmasaydım, sen merakından gelmeseydin ve yine merakından yemeseydin yaptığım makarnayı; sonrasında içmeseydik o kahveleri ve zaman bize daha fazla sohbet için sınırsız içki sunmasaydı beraberindeki güzel müziklerle yazılmazdı belki de bu satırlar. Hayatım, bir döneminde bu kadar güzel anılar barındırmazdı. Yıllar da geçse yollar bir daha kesişmese de her hatırlayışımda gülümsediğim ve ne güzeldi dediğim anılarım olmazdı. Şarkılar olmazdı. Her dizesinde söylediğin her bir kelimeyi hatırladığım, sana ısrarla yanlış isimle seslendiğimde senin bozularak yüzüme bakışların ve ardındaki tebessümlerin olmazdı. Bir Perperikam olmazdı mesela. Kendim

Affetmek

Bazı insanlar hayatına hiç ummadığın anlarda girer. Aslına bakarsan, her insan hayatına ummadığın anlarda girer. Kimi o anları birer masala dönüştürür; peri masalına. Büyülü düşler yaşatır sana. Güzel mutluluklar... Güzel hayaller kurdurur gerçek olamayacak kadar güzel hem de. Çoğu da gerçek olmaz aslına bakarsan. Önemli olan, o hayalleri kurduran birine sahip olmaktır. Bir eşe, dosta. Kimileriyse bu güzel anıların tam tersine hayatını alt üst eder. Hayatında bulunduğu zaman sürecinden çok daha uzun sürer o kısacık anları hafızadan silmek. Unutulmaz bazen. "Mış gibi" yapılır. Unutmuş gibi mesela. Acıtmıyormuş gibi. Hatıra gelmiyormuş gibi. Gerçeği yalnızca sen bilirsin. Kendinle baş başa kaldığında. Hayatına giren her insan, günün birinde hayatından çıkar gider. Sessizce ve yine hiç ummadığın bir anda. Geride hatıralar kalır, anılar kalır. Kimi hatırlandıkça gülümseten, kimi hatırlanmaya bile değmeyen anılar. Ömrün boyunca birçok insan, gözlerinde suçlu konumuna düşer.

Bir Mazoşistin Hikayesi

O, dünyadaki tüm kötülerin içinde birinciliği açık ara farkla hak etmiş biriydi. Kendini acındırırdı sürekli. Aptal aptal hırslara sahipti. Mutsuzdu sanki. Herkese karşı cadı olmayı kendi istemişse, hak etmişti aslında mutsuzluğu. Cadı değil, o bir şeytandı. Melek yüzüne bile sahip olamayan bir iblis. Ve yoktu dostları. Yalnızdı. Kendi kendin i iterdi yalnızlığa. Oysa biraz güler yüzü olsa ve aptalca hırslarını bir yana bıraksa belki de sayısızca insan olabilirdi yanında. Ve o kendini mahkum etti yalnızlığa, mutsuzluğa, umutsuzluğa. Hak ediyor, yaptığı her şeyin hesabını veriyordu şimdi. İnat vardı o gözlerinde. Nefret ve hiddet. Ve aptal bir çaresizlik. Kendi kendine acı çektirirdi. O bir mazoşistti. Umutlarını katledip, kanlarıyla kendini zehirleyen bir mazoşist… Ve o gün gün be gün ölmeye başladı. Tanıyan herkes hak ettiğini söyledi her an. Her şeye rağmen cız etti insanoğlunun sol yanı. Kimse onun gibi iblis olamadı. Ve o, kendini öldürdü… Eylül 2010 İstanbul

Askı Anlatan

Dünyada aşkı anlatan ne kadar dizi, film varsa hepsini kenarından kıyısından izledim. Aşkın olduğu her fotoğrafa defalarca kez baktım. Kadının gözlerine ve erkeğin kalbinin en derinlerine... Neler hissettiklerini anlamak istedim hep. Hangisinin daha çok sevdiğini, günün birinde eğer biri giderse, hangisinin suçlu olduğunu anlamaya çalıştım. Sorularımın hepsinin cevabı vardı. Hepsine uygun bir cevabı da hep kendim yarattım. Her aşkın kendisine özel, kendisine daha güzel olduğunu anladım baktıkça. Her bakışımda kalbimden parçaların koptuğunu hissettim. Canımın biraz daha yandığını... Sahip olduğumu sanmışken kaybettiğimi hatırladım. Aslına bakarsan hiç sahip olamadım. Sevmesine sevdim. Kalbimi kanatırcasına... Kalbimi ellerine bıraktım adamın. Bıraktım da hırpalana hırpalana bana kalmadı benim kalbim. Bir süredir de düşman oldum aşkın olduğu filmlere. Aşkı anlatan her şeye düşman kesildim. Birbirine aşkla bakan her çifti kıskandım. Evet kıskandım! Belli etmedim belki kimselere. O

Aşk Borcu

Ben öyle birini sevdim ki, Bi' nevi intihardı. Söyleyeceklerim tükenmiş mi yoksa kırgınlıklarım mı geçmiş önüne bilemedim orasını. Bu yazıyı hiçbir zaman okumayacak adam! Asla blogumu açmayacak ve bakmayacak olan adam sana bu satırlar. Boğazım düğüm, dilim kilit. Bağırsam diyorum sesim çıkmıyor; sussam diyorum içim el vermiyor. Sana söylenecek hiçbir söz yok aslına bakarsan. Bugüne kadar söyleyebileceklerimin hepsini söyledim. Sen dinlemedin veya anlamadın. Ama bu aşkta benim içim rahat. Çünkü ben elimden geleni yaptım. Artık kaçma sırası bende. Belki de benim dönüşüm de olmayacak. Kesin olan tek bir şey var ki gidiyorum. Uzaklara... Olmadığın, olmadığımız şehirlere... Her adımda seni görmeyeceğim caddelere. Ama şunu da unutma sakın; Bana koca bir aşk borcun var.