Kayıtlar

Nisan, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ASK KENTIM

İçimde bir tufana davetiye çıkaran heceler var. Dizeler var haykıran 'SEN' diye diye. Ve bir his var kalbimde. Sevda neymiş, niyeymiş? Var olan tüm şiirleri yakıp yıkan... Aşkı yeniden yaratan bir his... Bir başına var olan, günden güne çoğalan kocaman bir his! Bir kalp var ait olduğum. Ait olmaktan ziyade BEN olduğum bir kalp! Aşk olduğum! Aşk olsun sana adam! Sana bu gönülden sevda olsun bütün aşkları utandıran! Sen olsun başkentim. Aşk kentim yalnız sen olsun. BİR ÖMÜR... Umut olsun ve huzur! Sözlükteki anlamı kıskandıracak boyuttan! Dün de sen! Bugün de sen! Yarın da sen! Umut da sen! Hayal de sen! Yakamda sen! Acım da sen! Yasım da sen! Huzur da sen!  Günüm de sen! Gecem de sen! İçim de sen! Dışım da sen! Ölüm de sen!  Yasam da sen! Ah bir bilsen! Gönlümde oturduğun yeri biliyor musun sevgilim? Farkında mısın sahip olduğun merkezin Ve hep sahip olacağın? Bir ömür!!! Seni seviyorum aşk! Kalbimdeki yerini seviyorum. Kalbimdeki izler

ADAMA IKI SATIR

Sevgilim benim; Gelişiyle darmadağın hayatımı bir anda toparlayan; kalbime, evime, yaşamıma yeni anlamlar katıp huzurun bin bir tonuna boyayan adam! Yanı başında su gibi akan zamanlarımız var bizim. Aslına bakarsan, senin yanında geçen günlerin hepsi su gibi! Geçtim dakikaları, saatleri... Kısacık, küçücük zamanda; kocaman yer ettin kalbimde. Kalbimde ve bana ait her yerde... Bana ait her şeyde, sana ait her şeyden biraz var. Aslına bakarsan; birazdan fazla var. Umudun nasıl bir şey olduğunu öğrendim ben. Bir adamın nasıl sevileceğini öğrendim. Her an onu düşünmeyi öğrendim mesela. Her saniye yanı başında olmayı istemeyi... Hayallerime başrol verdim sonunda. Hayatımın ana karakteri işte tam da burada. SOL YANIMDA... Ömrün; ömrüme, ellerin; ellerime, kalbin; kalbime karışsın sevgilim. Karışsın ve sonsuza dek öyle kalsın. Seni seviyorum adam. Seni çok seviyorum.                                                                                                 KÜCÜGÜN

Buruk Dusler

Mayıs görünümlü bir Mart gecesinde Ilık ılık esen rüzgar, çarpıp geçerken tenimize; Kim bilir kaçıncı sigarayı bastırmıştık kül tablasına... Kurduğumuz kim bilir kaçıncı hayal yok olup gitmişti ellerimizde... Ve biz; Dünyanın bütün yükünü sırtına almış İki küçük insandık. Biz o gece buruşturup çöpe attık Bütün kırgınlıklarımızı. Hayata karşı aldığımız bütün yenilgiler Yok oldu bir anda. Yalnız biz vardık. Yalnız sigaralarımız vardı. Yalnız kısık sesle çalan müziğimiz Ve düşlerimiz... Ceplerimizden taşan düşlerimiz... Kurup kurup, Buruk buruk ardından baktığımız onlarca düş... Göz kapaklarımızı zorlayan yaşlar Ama asla akmayan, Akamayan... Bir tek biz vardık. Onca yalanın içinde var olmaya çalışan, İki küçük insan... Bir tek biz! Bütün yaralara rağmen Hala hayata tutunmaya çalışan Yalnız biz...

Gercek Olamayacak Kadar Guzel

Resim
Hiç ummadığım bir anda, kalemim kağıda yaklaştı usul usul. Sözcükler damladı sayfalara, kalbime bir aşk damladı. Işık damladı gözlerimin en derinine. Bir adam doğdu hayatıma. Varlığından bihaber uyuduğum gecelere inat, uykularıma sızdı usulca. Sonra yatağıma... Soluma... Göğsümün tam altına damladı adam. Birikti içimde damla damla. Kokusu damladı saçlarıma. Ellerimi kavradı elleri. Güldükçe güzelleşen gözleri vardı adamın. Öpülesi dudakları, sevilesi bir kalbi vardı. Bir umut damladı hücreme. Güneş izinsizce sızdı odamın camından içeri. Gülen bir kalbi vardı adamın ve onun kalbiydi güneşin güzelliği. Bir akşamüstü sıcacık bir aşk damladı küçük yüreğime. Sevdayı yeniden yaratan, her satıra ayrı anlam katan bir aşktı o. Umuttu, sevgiydi. Gerçek olamayacak kadar güzeldi. Ama gerçekti. O aşk; benimdi. O aşk; geleceğimdi. O aşk ki; yüreğimin tek sahibi...

Alısma Teoremi

Alışmak diye bir duygu var. Yapışır eninde sonunda bir yerde yakana, ne yaparsan yap bırakmaz. İnsan sabah erken kalkmaya alışır mesela. Bir çocuk, okuldan geldiğinde ellerini yıkamaya alışabilir. Alışabilirsin hayatın seni umursamadan akıp giden tavrına. Aslına bakarsan, alışırsın bir çok şeye. Öyle ya da böyle mecbur kalırsın. Koca yatağında bir başına uyurken her gece, günün birinde bir adamın göğsünde gözlerini açmaya alışabilirsin mesela. Başlarda yadırgarsın. Uyandığın an korkabilirsin hatta. Yanında ne işi olduğunu sorgulayabilirsin sevgilin de olsa. Dedim ya! Alışırsın işte her gece onun göğsünde uyumaya. Gözlerini kapatmadan önce öptüğün son yüz ve açtığında gözlerini, sana gülümseyen iki güzel göz... Sarılırsın o an. Sarılmaya da alışırsın kalbi olan bir adama. Adamın yüzünün her karesine alışırsın, ezberlersin tenini. Karış karış bilirsin her hücresini. Alışırsın aşka; tutkuya, huzura alışırsın. Kapıyı kilitlemesen de olur. Kollarında yattığındır kahramanın. Gün ge

Post-it

Post-itler ne içindir? Bir şeyleri unutmamak, yapılacakları zamanında yapmak veya sevgiliden önce evden çıkmak gerektiğinde uyandığında merak etmesin diye ona haber vermek için. Başucuna konulacak güzel bir günaydın mesajıdır post-it. Basittir ama tebessümü oturtuverir sevgilinin dudaklarına. Siz evinizde post-itlerle yaşadınız mı hiç? Bir iki post-it değil. Bir iki gün değil. Uzunca zamanları bir şeyi “unutmak” için post-itlerle ilan ettiniz mi evinizin her köşesinde? Ben ettim. Gözümü açtığım andan, evimde attığım her adımımda unutmamak için her yere yapıştırdım notcukları. Unut dedim kendime günde milyon kez. Seni sevdiğini unut. Sana dokunduğunu da. Göğsünde uyuduğun her geceyi unut Çağla. Hiç olmadı say. O hiç bakmadı senin suratına. Hiçbir zaman gülümsemedi ve asla gelmedi sana varıyla yoğuyla. Yoktu o. Sokakta gördüğün her insan gibiydi. Bir gün aynı yolda yürüdünüz farkına varmadan. Ama asla kesişmedi yollarınız. Asla tutmadı elini. Sen aşık olmadın ona. Yoktu o yok! U