Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ruhumun Suratı

Resim
Karanlığın zifirisini gözlerin aydınlatmıştı; yalan yok. Yağmurların altında sindiğim köşede ellerin tutmuştu ellerimi. Kaldırım taşlarından sen kaldırmıştın beni. Güneşin doğmadığı kalbime doğurmuştun güneşi. Kimsenin cesaret edip de dokunmadığı saçlarımı bir çırpıda sen öpüp koklamıştın. Küçük odamda, küçük yatağımda bir senin göğsünde huzurla uykuya dalmıştım. Hatalarımı küle çevirmiştin. Paramparça kalbimi özenle bir araya getirmiştin sen. Sonra da kendi kalbini oturtmuştun baş köşeye. Konuşmazdın çok. Hiç konuşmazdın hatta. Bazen içerdin. Çok sarhoş olurdun. Sarhoş olduğun anlarda da evlenmemiz gerektiğini söylerdin bir tek. Ben mutluluktan ağlardım; sen gülümseyerek sarılırdın. Sabah olduğunda ise bütün gece ne konuştuğumuzu unuturdun. O zaman ben; nefes almayı unuturdum. Nadiren gözlerime bakardın sen. Yakaladığım anlarda ise dünyanın geri kalanını unuturdum. Tarihi, mevsimi... Nerede olduğumu unuttuğum bile oldu. Sonra her güzel şey gibi sen gittin. Klasik son

Son Sokak Lambası

Resim
Şarap; açılmak için aşk arar. Aşk olsun da açılıp buram buram kokutsun her yeri.  Şarap; en güzel aşka açtı bu gece kendini. Umutsuzluğa, hiçbir zaman gerçek olmayacak rüyalara, kurulup da enkaza dönüşü izlenen hayallere açıldı en güzel kokan şarap. Sana soyundu bu gece. Hiçbir soyunması bu kadar anlamlı olmamıştı. Affet beni. Seni unuttuğum yalanıyla kendimi kandırdım. Çok başarılıyımdır yalan söyleme konusunda. Bir kez daha başarmıştım. Söylediğim yalana herkesi inandırmıştım; kendim dahil. Yapamamışım. Affet cennetim. Seni unuttum diye başka kalpleri sürdüm yüreğime. Belki de seni unutayım diye. Başka evlerde uyandım, başka boyunlardan çektim içime aşkı.  Başaramamışım. Affet beni on sekizim. Sen diye tutmuşum avcuma kenetlenen incecik parmakları. Gözlerini sen yerine koyup da bakmışım en derinlerine. Kokunu başka adamlara yakıştırmışım. Olmamış, yapamamışım. Çocuk yanım, affet. Sen sanıp da bakmışım sokağımı terk eden adamların peşinden. Bakarsam; s

Eksik Nefes'in Sesli Halleri

Resim
Merhabalar Aşağıdaki linkler Eksik Nefes'in denemeleri ve şiirlerini temsil ediyor. Hepsi sahibinin yani benim sesimden. Bir göz atın derim :) Belki Diyorum Yine Bazı Adamlar Bayım Yalnızlığın Mumu

Bu Bir İtiraftır!

Resim
Evet yanlış okumadınız. Aylardır köşe bucak kaçtığım anılarım; bugün bir tokat gibi yeniden çarptı suratıma. Kalbimin en derini bugün yoklandı uzun zamanlar sonra. İtiraf edemedim. Sustum, dudağımı ısırdım. Gözlerimi kaçırdım biraz da. Doldu gözlerim. Yuttum her damla yaşı. Her damlasında midemi biraz daha bulandıran o tuzlu suyu bugün bir kez daha yuttum. Yanıyorum. Alevlerin içine elimi uzattım bundan bir yıl önce. Sonra çektim sandım elimi. Tüküre tüküre, kusa kusa söndürdüm sandım avuçlarımdaki alevleri. Sönmüştü. Köz olmuştu. Bitmişti her şey.  Üflemek yetiyormuş. Küçücük bir rüzgar, köz olan bir ateşi yeniden harekete geçiriyormuş. Bugün öğrendim evet! Öğrenmez olaydım. Parmak uçlarımda hissettiğim alevlerin bütün vücudumu kasıp kavurduğunu ve aylardır alev alev yandığımı tam da bugün öğrendim.  Bitmişti. Bitirmiştim. Parçalaya parçalaya yok etmiştim kalbimi. Umutlarımın bileklerini defalarca kesmiştim. Hayallerimi asmıştım kalplerinden.  Becerememişim. O

Hangisi Adam?

Resim
Sevemediğim iki mevsimden birindeyim. Yine hazan, yine hüzün, yine sonbahar... Yine acı, hep acı... Kalbime imza atan ne kadar adam(!) varsa, Ekimi seçti. Ekimde ektiler isimlerini yüreğime. Soyadını adı bellediğim de, gözlerini cennet bellediğim de... Sahi! Hangisi adamdı? Hangisi yanımda kaldı?  Her evlenelim dediğinde ısrarla evet dediğim mi yanımda şimdi yoksa parmağına içinde ismimin yazmadığı yüzüğü takan mı?  İkisi de yok. Bir fark var yalnız: Biriyle aynı mahalleyi paylaştığım halde bir gün olsun çalmıyor kapımı. Parmağında yüzük olansa bulduğu her fırsatta çaldırıyor telefonumu.  İkisi de benim seçtiğim adam... Zamanında kalbimi kanatırcasına sevdiğim adam... Biri çok sevdiğini iddia eden, diğeri beni hiç sevmeyen... Ona rağmen hala yanımda olabilen... Ekim 30. İki adam verdin kalbime, hayatıma iki hikaye verdin.  Sonbahar... Her güzel hikayemi çaldığın gibi o iki adamı da yok ettin. Sahi! Bu sefer nasıl bir sürpriz bekliyor beni?

Bir Ben Var

Resim
Boğazımda bir yumruk var. Yemin ediyorum yutkunamıyorum son birkaç gündür. Son birkaç gündür hıçkıra hıçkıra ağlıyorum da yine de yetmiyor. Bitmiyor gözyaşlarım. Ne hıçkırıklarla dökülmekten usanıyor ne de içime akmaktan. Bir yumruk var kalbimin üzerinde. Kalbimin üzerinde parmak izleri var; bazı izlerin ne zaman olduğunu bile bilmediğim. Bedenimde kaç adamın izi var? Ruhumda kaçının kokusu var hala? Neden var bunca koku? Bunca adam hala hayatımda neden var? Bir yumruk var evimdeki her aynada. Bunu tanıyorum. Benim yumruğumdan başkası değil. Ellerimde kanlar var yine. Avuçlarımda yine saçlarım var. Kalbimde hayal kırıklıkları, gidişler var. Terk edilişler var kalbimde. Ruhumda yarım kalmış onlarca aşk var. İçimde benden öte bir ben var. Ne zamandır orada olduğunu bilmediğim, Ne kadar kalacağını da. Her günümde apayrı bir terk ediliş var. Bazen de terk edilişleri süsleyen aldatmalar var. Bunca şeyin arasında bir de ben var. Nerede olduğunu bilmediğim bir ben... Yo

Umut Yeşili

Resim
Önümdeki boş sayfaya bir o kadar dolu bir kalple bakıyorum saatlerdir. Kalem parmaklarımda döndü bir bir. Defalarca... Saatlerdir kalem, her iki parmağımın arasını dolaştı. Karalanmadı kağıt. Kalbimin dilini beynim çözemedi ilk defa. Saatlerdir konuştuğu dili anlamaya çalışıyor. Şimdiyse bir şeyler saçmalanıyor. Yalnızlık vardı. Umutsuzluk... Bir huzursuzluk da vardı. Güzel rüyalar vardı sonra. Gerçekler ne kadar acıysa rüyalar o kadar güzeldi. Yalnızca sevgi yoktu, aşk yoktu. Güzel bakan bir çift göz yoktu mesela. Yatağın boş tarafı vardı. Bir nefes eksikti ensemde. Başımın altında bir omuz... Avuçlarımda bir avuç eksikti ve benim nefesim eksikti en çok. En çok ben eksiktim. Kahvaltıda bir bardak çay eksikti. Akşamları bir kadeh şarap. Yağmurlarda bir tutam kahve kokusu eksikti. Ruhum eksikti bir de. Güzel olan her şey eksikti. Sonra sen geldin. Aylardır bekliyormuşum gibi bir çırpıda üstüne giyindin "Bayım"ı. İncecik parmaklarını yüzüme düşen her saç

Küçük Kırmızı Kurdelelerim

Resim
Yeniden çok fazla düşünür oldum her şeyi. Yeniden sorguladım kendimi, seni yeniden sorguladım bugün. Yıktığımız, yeniden yaptığımız, defalarca altında kalıp da yaralı çıktığımız duvarlarımıza baktım. Eskisi kadar sağlam mı diye. Bir kez daha taşır mı bizi diye. Bir kez daha altında kalırsak ölür müyüz diye. Yaralarımıza baktım bugün. Bandajları özenle açtım. Kabuklarını yoldum usul usul. Yeniden kanayacak mı diye bekledim nefesimi tutup. 1,2,3,4,5,... Kanamadı yaralarım. Küçük izler kalmıştı sadece. Bir zamanlar canımı yakan yaralar, hayatıma birer kurdeleden başka bir şey bırakmamıştı bu kez. Yirmi yıl sonra bile baktığımda görebileceğim, tebessümle ve birer damla yaşla hatırlayacağım küçük kırmızı kurdeleler... Sonra senin yaraların... Defalarca kez kalbine açtığım yaralar... Bilmeden, hiç istemeden. Eskimişti bandajların. Oynatılmıştı kenarlarından. Kaşındıkça kaşımıştın sen. Kabuklarına baktım uzun uzun. Yolduğumda ne kadar kanayacağını bilmiyordum. Yalnızca kanayaca

Eksik Nefes'i Facebook'ta Takip Etmeyen Kaldı mı?

Resim
Eksik Nefes Facebook paylaşımlarıyla kendini sizlere sunmaya devam ediyor. Aşağıdaki linkten kitabın içindeki denemelerden kesitlere ulaşabilirsiniz. Eksik Nefes Facebook Sayfası Ve bu da Eksik Nefes'in en çok sevilen denemelerinden biri. Dinlemek ister misiniz?, Eksik Nefes - Yalnızlığın Mumu

Eksik Nefes Çıktı !!!

Resim
Merhabalar :) Daha önceden belirttiğim gibi Eksik Nefes internet satışına sunuldu. Temin edebileceğiniz adresler şöyle: Eksik Nefes - İdefix Eksik Nefes - D&R Eksik Nefes - Pegem Sevgiyle ve bir solukta okumanızı diliyorum. Sonrasında kitabın da o kötü adamların da dedikodusunu yaparız hep birlikte :) Arka kapak yazısı ise: Hayatınıza uğradı mı hiç filmlerdeki aşklar? En sevdiğiniz aşk filminde, başrolü oynadınız mı günün birinde?  Nefesiniz kesilircesine sevdiniz mi kimseyi? Aldığınız nefeslerin, yaşamanıza yetmediğini de düşündünüz mü hiç? "O" olmayınca eksik kaldı mı nefesiniz?  Defalarca kez yaktığınız umutları, yeniden tutundurmayı denediniz mi hayata? Kalp kırıklıkları, yaktı mı gözlerinizi hiç?  Sokak ortasında gözyaşlarına boğulup size bakanları umursamadan kapandınız mı arnavut kaldırımlarına? Hiç denizlere attınız mı yüzme bilmeyen sevdanızı? Karşılıksız aşkınız, 'boğulsun' diye can attınız mı? Anılarınızdan vazgeçebildiniz mi hiç? Son

Eksik Nefes

Resim
"Blog neden bu kadar pasif?" diye soracak olursanız diye bu açıklamayı yapma gereği hissettim. Bu blog bir kitaba ilham verdi. Çocukluk hayalimi gerçekleştirdi ve Eksik Nefes blogumla can buldu. Burada yazılanları ve buraya hiç yazılmamış olanları kitap kokusunu içinize çeke çeke okuyun istiyorum. Şimdilik hiçbir yerde bulunmayan kitabım, çok yakında internetten ve belirli D&R'lardan satışa sunulacak. Nereler olduğunu yine buradan belirteceğim. Eksilen nefeslerinize ses olmuşsam, ne mutlu bana diyeceğim siz okudukça.  Sevgiyle ve tek nefeste okumanız dileklerimle... Bunlar da en sevilen şiir ve denemenin kendi sesimden kayıtları... Ben okurum, yeter ki siz dinleyin :) Eksik Nefes - Bayım Eksik Nefes - Belki Diyorum Yine

Bazı Adamlar

Resim
Boğulduğumu, nefes alamadığımı hisseder oldum bu aralar. Boğan kim derseniz yine benim aslında. Sebepleri ürettim belki ama sonuçların böylesine ağır olacağı geçmezdi aklımın ucundan. Ne zaman bu kadar yalnız kaldım ben? Ne zaman böylesi yoruldum yalnızlıktan? Kaçacak delik arardım kalabalıkların içinde bir zamanlar. Şimdi ne değişti de bir ses arıyorum küçük hücremde? Ayaklarımı uzatıp elime kahvemi aldığımda en sevdiğim diziye odaklanamıyorum bir aralar vakit bulamazken. Bir aralar sessiz kaldığım an yokken artık kendi sesimi unutuyorum. Büyük mutluluklarla yaptığım en sevdiğim yemekleri yiyemiyorum artık. Tek başına en güzel yemek bile berbat oluyor sanki. Tuzu eksik kalıyor ve sonradan ekleyince de düzelmiyor. Ya da pişmiyor mesela böreğin altı. Umutlarım gibi çiğ kalıyor. Ne yaparsan yap! Çift kupam kullanmadıkça toz bulutuna dönüşüyor. Kalbimin yarısını tamamlayan yokken kullanasım gelmiyor. Kapımı kilitlemeden yatağa giremiyorum artık. Güveneceğim bir insan yok artık evi

İkinci Şansım

Resim
Sen benim geç bulup en erken kaybettiğimsin. Yıktığım duvarların altından sağlam çıkan, Hayatın devam ettiğini bıkmadan usanmadan Anlatansın. Sabırla bekleyensin göğsüne yatmamı. Saçlarımı öpeceğin günün hayallerini kuransın. Her defasında kırılıp, Kapımı yeniden çalansın. Kalbimi çalansın kapıyı açtığım her an! Bana yeniden aşkla baktıransın. Sen; Buruk sevinçlerim, kursağımda kalan mutluluklarımsın. Kapalı kapıların ardından imrenerek baktığım, Keşke benim olsa dediğim Çocukluğumun en değerli oyuncağısın. Her an hayalini kurup da Bir türlü kavuşamadığım. Yanlışlıklarımın en masum kahramanısın sen! Gözlerimin içine bakıp sinirini kusarken bile Gözlerinin içi 'sen' diye atansın. Sen benim ikinci şansımsın. Birinciye bile zor sahip olmuşken, 'Bir kez daha gül' diye avuçlarıma tutuşturulansın. Kalbimi tutuşturansın sen! Her gelişinde beni baştan yaratan, Elinde bir demet huzur olan Tek adamsın. Bir demet

Beyindeki Adam

Resim
Beynimin odalarına günün birinde bir adamı sakladılar. Saklayanlar da adamdı. Ya da dürüst olayım hadi... Adam kıyafetine bürünmüş iki kişi, birini hapsetti beynime. Damarlarımdan içeri pompaladılar yavaş yavaş. Her yerde onun fotoğraflarının olduğu bir odaya hapsettiler sonra. Kokusunu verdiler oksijen diye de. Bu kez de ciğerlerime hapsedeyim diye. Gözlerini; gözlerime gözlerime soktular. "İyi bak bu adama. Senin varın da yoğun da o artık." dediler. Yeri geldi, duvar diplerine diz çöktürdüler beni. Saçlarımı yoldurttular tek tek. Turnaların kanatlarını koparttılar benim ellerimle. Yemek kitabı yutturdular bana. Bir çırpıda nefret ettiğim onlarca tatlıyı koydum o adamın önüne. Kalp atışlarını ninni yaptılar adamın. Her gece 'müzik' diye dinlettiler bana. Ellerinden; sıcak su torbası. Dindirdi karnıma saplanan her sancıyı. Saçlarından; cennet yaptılar bana. Gülüşünden, bakışından, sesinden taptaze umutları serdiler yoluma. Sonra adam kıya

Yalnızlığın Mumu

Resim
Ne kadar mutluysam, o kadar mum yanardı benim küçük ahşap masamda. Ne kadar fazlaysak, o kadar kadeh konurdu. Bazen bir kişi bütün kalabalıklara bedel olurdu. Sabaha kadar yanardı mumlarımız. Sabaha kadar şarap kokardı saçlarım. Düşlerim, avuçlarım şarap kokardı. Şarap demek; huzur demekti benim sözlüğümde. Yanında ancak huzur vereni varsa açılırdı en güzel şişeler. Öyle herkesle içilmezdi. Ben içmezdim. Sol yanımı aralamayı başarmış insanlar otururdu bu masaya. Kimin oturacağını da kimin kalkacağını da ben seçtim her zaman. Yalnızlığı seçmemiştim. Tek başıma en güzel kokulu şarapları içeceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Yanlış yaptığım bir şeyler var bir yerlerde. Biliyorum. Sadece yanlış yaptığımı biliyorum. Hala göremiyorum yanlışın ne olduğunu. Sıkmaktan ağrıyor artık yumruklarım. Sıkıp da bir yere indirememek yakıyor canımı. Kontrolsüzken, canımı yaksam da fark etmezdim. Etmezdim ve geçerdi her şey. Sıkılı kalmazdı yumruğum. Kendime geldiğimden beridir ki akmasın di

Küçük Kadın

Resim
Biz; ayrımcılığın en üst noktasını hayatının her anında görmüş insanlarız. Beyaz tebeşirimizle yere çizdiğimiz karelerde seksek oynarken karşılaştık ilk kez adını dahi bilmediğimiz o mide bulandırıcı davranışla. "Kardeşin sayılır."lar yaktı ilk önce canımızı. Sonra aynı sırayı paylaştığımız arkadaşlarımızdan duyduk ilk defa o değişik kelimeleri. Sessiz söylediklerinden belki de eve gidince soramadık ailemize 'ayıptır' diye. Arkadaşımıza kızmasınlar diye. Futbol oynayamadık mesela ilkokul 5'ten sonra. "Büyüdün! Genç kız oldun! Erkeklerle oyun oynayamazsın!"lar kondu önümüze. Sorgulamadık. 'Kız gibi davranmak' ne demek onu sorguladık sadece. Neden 'İnsan gibi davran' değildi? Ne farkı vardı kız olmanın? Toplumdan ötekileştirildik her zaman. 'En büyüğümüz' sıfatındakiler sokağa çıkmamıza kadar karıştı yeri geldiğinde. 'Çocuk doğurmanın' ayıp olduğunu düşünür olduk '3 çocuk' diye bağıran adamın hamileyken sok

Avaz Avaz Sen

Resim
İçimde hep günün birinde sana kavuşacağımın umudu vardı. Avuçlarını sıkıca kavrayıp kalbimin en içine hapsedeceğimi hayal ettim hep. Seni diledim kayan yıldızlardan. Yeni yıllardan, yepyeni umutlardan başroller verdim sana. Sonra imkansızlığın en derin noktasını en derinimde hissettim. Avaz avaz sevgimi bağırdığım geceleri savunamaz oldum. Biraz olsun görebilseydim içinde bana dair bir his; yakardım dünyayı. Başımı omzuna yaslayabildiğim bir günüm daha olsaydı ve sen bir gece ansızın çıkıp gelseydim yanıma, yatağıma, göğsüme uzansaydın bir gece daha; başa sarardım her şeyi. Karşıma alırdım dünyayı bir kez daha. Elini tutabilmek için en büyük depremleri yaratırdım. Herkesi enkaza gömeceğimi bilsem de; biz ayakta kalalım diye yıkardım bu şehri. Aşk şehrimi ateşe verirdim; ısınalım diye. Şimşekleri çaktırır, korkuturdum küçük çocukları. Onlar anlamazdı belki şimşeklerin kalbimin atışı olduğunu ve her çakışında oluk oluk seni kustuğumu. Sen de anlamazdın belki. Tıpkı seni ne kadar

Bazen; Hiçbir Şey

Resim
Bazen hayatınızda her şey yolunda gider. Tam o anda hiç beklemediğiniz biri girer hayatınıza. Sonra bir daha asla eskisi gibi olmaz hiçbir şey. Bazen hayatınızda yolunda giden hiçbir şey yoktur. Tam o anda hiç beklemediğiniz biri girer hayatınıza. Sonra bir daha asla eskisi gibi olmaz hiçbir şey. Berbat, leş, illet bir çukurun içinde; kendi pisliğimde boğulmayı kabul etmiştim bu kez. Debelenmiyor, sakince batmayı bekliyordum. Tam olarak film şeridi olmasa da, gözden geçiriyordum hayatımı. Yaşadıklarımı ve ne kadar iyi olmaya çalışsam da yaşattıklarımı bir bir koyuyordum önüme. Kimine kocaman tebessümler, kimineyse de derya deniz gözyaşları döküyordum. Dökülen her damla yaşta biraz daha batıyordum çukura. Aslına bakarsanız, intihar ediyordum ben. Mutlu olsam, çıkacaktım çukurun içinden. Ama bir kere batmıştım o çukura. Çıksam, ne yapacaktım? Derken o çıktı işte karşıma. Kendimi kandırdığım, kendime dahi itiraf etmekten kaçtığım onlarca duyguyla bağlandığım cennetle o çukurda t

Dilek Ağaçları

Resim
Ben; rengarenk dilek ağaçlarının incecik dallarına çaputlar bağlamadım. Dualar da etmedim Tanrı'ya. Hıdırellezlerde dilekler de dilemedim kocaman umutlarla. Ya da kayan yıldızların kuyruklarına bağlamadım hiçbir umudumu. Kordona çıktım onun yerine. Yemyeşil çimlerde uzanırken; bir akşam üstü mutluluk diledim sadece. Karşıyaka'yı karşıma alıp, makul hayaller kurdum. Hayallerim bile küçüktü benim. Sahip olduğum şeyler kadar azdı hayallerim. Sonra en sevdiğim şarabı yudumlarken, karşımda bir kadeh daha olsun istedim. Bütün gün yapayalnız yürüdüğüm yolları, bir gün sıcacık bir avucu ellerimde hissederek yürümek istedim. Bir adamın sesini, zihnime kazımak istedim. Yıl geçti, dileklerim benim olmadı. Buruk tebessüm yolladım ardından. "Kısmet değilmiş!" dedim dolan gözlerime aynada bakarak. Sonra yaşlandım. Bir yıl daha büyüdüm bir gece aniden. Küçük bir çocuk gibi yaşlandığıma seviniyordum farkında olmadan. Sevincim başkaymış. Bir ses, beynime kazınmak için canı

Memnun Olacağım; Tanışırsak

Resim
Bir insandan etkilenmek anlık bir şey de olsa, geçip giderseniz o an; sonrasında taşlara vurabilirsiniz kafanızı. İyisi mi siz; ceketine, oturduğu koltuğun bir yerine veyahut masadaki peçetesine çaktırmadan bir kağıt sıkıştırın. Ne olur ne olmaz. Tesadüfen gittiğiniz bir ildir belki orası. Belki o da bir iş için oradadır. Aynı şehir ikinizindir belki de yoktur haberiniz. Utanmayın sakın! Çekinmeyin de. Sonucunun ne olacağını bilemezsiniz. Hiç tanımadığınız bir insanı da kaybetmezsiniz sonuçta. Bir de kazanma ihtimaliniz vardır. Belki ufacık bir kağıt; size bir dost, bir eş veya bir arkadaş kazandıracaktır. Kaybedeceğim hiçbir şey yoktu. Ellerim titreye titreye bir parça kağıda aceleyle numaramı yazdım. Bir de memnun oldum dedim. 'Tanıştığıma.' "Tanışırsak memnun olacağım." Yazmak daha mantıklı gibiydi aslına bakarsanız. Ama heyecandan düşünemedim o an. Çantasının kenarına sıkıştırdığımı sanıp oturdum yerime. Kafamı çevirdiğimde kağıt yerdeydi. Sıkıştıramamıştı

Küçük Prens

Resim
Bugün ben; milyonlarca hissi bir arada yaşadım. Çocukluğuma gittim de takılı kaldım oralarda. Dolandım durdum. Aynı rahmi paylaşmadığım ama ablam olsa en fazla bu kadar sevebileceğim kadının anne oluşuna şahit oldum. Bugün ben; mis kokulu bir prense sahip oldum. Teyze oldum ben bugün. Sözlükteki anlamından çok daha fazlasını ifade ettiğini ben, bugün anladım. Kucağıma da alamadım, kokusunu da çekemedim içime. Bu kadar uzağımda olmasaydı, elini de tutabilirdim belki. Bugün ben; bir aşkın ne denli bir mucize yaratabileceğini anladım ilk defa. Dokunamadığım bir varlığa böylesine büyük bir aşk besleyebileceğim aklıma dahi gelmezdi. Sevinç çığlıklarıma karıştı hıçkırıklarım ve gözyaşlarım. Bir tek fotoğrafa saatlerce baktım ben bugün. Öptükçe öptüm. "Teyze mi oldum şimdi?" dedim kendi kendime. Yolda yürürken kahkahalar attım umarsızca. Dünyalara sahip olan bir çift gördüm bugün. Mutluluğun en fazlasını tattım bugün. Ailemize hoşgeldin küçük prens. Kocaman dünyamıza,

24 Saatin Kahramanı

Resim
Bir zamanlar gözlerimden kalbimin en içine bakan küçük bir adam sevmiştim. Gülüşüne ömrümü verirdim. Yanıbaşında geçirdiğim saatlerin su gibi akıp gittiğine de şahit oldum, uyandığımda; başucumda oturuşuna da. Elimi sıkıca tutuşunu da biliyorum. Gözümün önüne düşen saçı, nazikçe kulağımın arkasına itişini de. Küçücük bir adamı, kısacık bir zamanda, kocaman sevmiştim. Öylesine büyülü sözleri, aşk dolu gözleri vardı ki; aşık olmamak elde değildi gözlerine baktığın zaman. 24 saatteki değişimi yaşattıran oydu işte! Koca yürekli, küçük adam... Bugün ben, onu gördüm. Saatlerce yanıbaşımda duruşlarını izledim kaçamak kaçamak. Yanımdan geçtiği anlarda, derinden nefesler aldım; kokusunu bir kez daha içime hapsedeyim diye. Gözlerini yakalamaya çalıştım gece boyunca. Belki göz göze geliriz de söylediği onca güzel sözü bir bir hatırlar diye. Nefesini hissedeceğim kadar yakınımdan geçtiğinde, durup da gözlerime baksın istedim. Avuçlarıma dokunsun, usulca akan gözyaşlarımı bir çırpıda kızara

Piç

Resim
Kırmalardan geçtim artık. Çok kırıldım, çok yanıldım. Bir hiç uğruna, bir piç uğruna en büyük değerlerimden geçtim ben. Bilmezdim. Değer sanardım. "Onun için dünyaları yaksan; değer." Genelde kimse için değmez beylik laflar, büyük yeminler... Benim bahsettiğimse bir 'piç.' İncitmeyi kendine rol edinmiş bir piç üstelik. Öylesine de güzel oynuyor ki, herkes gerçek sanıyor. "Aşık!" diyor herkes. "Bu adam sana kör kütük aşık." Ben, kalbimi açtım o adama. Bir hiç uğruna varımı yoğumu koydum ortaya. Canımı koydum ben. Kurallardan, maddelerden vazgeçtim de "Bu adam olsun!" dedim. "Benim  her şeyim, gecenin bir yarısı başımı omzuna yasladığım adam yalnızca bu olsun." Ne mi oldu diyip de başlamayacağım anlatmaya. Tahmin etmişsinizdir o kadarını. Güzel şeyler olsa bu yazının başlığı piç olmazdı mesela. Aşk olurdu, huzur olurdu, umut olurdu. Ne bileyim işte! Sevmeler canıma fazla dokunur oldu bu aralar. Yitirdiğim adamlar, rüyalarımd

Bir Pazar Günü

Resim
Bir Pazar günü veda edeceğim bu şehre. Güneşin henüz doğduğu ve insanın içini sıcacık ettiği bir Pazar sabahı, yanıma yalnız kedimi alacağım. Bir de küçüğünden bir valizimi... Nereye gittiğimi bilmeden çıkacağım yollara. Herkes tatil gününde uzun uykular çekerken; kimseye hissettirmeyeceğim gittiğimi. Ne bu şehir ne de gideceğim yerler... Yasa dışı bir şey yapacağım o sabah. Henüz terk etmeden bu şehri, koynunda hangi kadının yattığını umursamadan bir eve umarsızca gireceğim. Yalnız uyuduğunu görürsem eğer, hesapladığımdan daha uzun kalacağım yanında. Başucuna oturup, saçlarını seveceğim dokunmadan. Kokusunu doya doya çekeceğim içime. Öpeceğim doyasıya. Konuşacağım da biraz biraz. Söyleyeceğim her şeyi yutacağım. Sandalyesinin başındaki üzerinden çıkardığı tişörtü alacağım. Üzerime geçireceğim bir çırpıda. Her şeyi sil baştan yaşayacağım film şeridi misali. Misal ki; başa döndük biz. Yeniden tanıdık birbirimizi. Misal ki; hiç ayrılmadık. Sonrası malum. Çıkacağım yola. Sıcacık b

Bir Rüya

Resim
Günün birinde küçük kız, bir rüya görür. Prenses elbiseleri üzerinde, parmak uçlarında döner etrafında. "Dünya!" der. "Dönüyor benim parmak uçlarımda."  Dengesini kaybedip, aniden yere düşer küçük kız. Ve tıpkı filmlerdeki gibi koşar gelir esas oğlan. 'Esas adam.' Tutar ellerinden küçüğün ve gözlerinin en derinine bakar. Yaralarını sarmaya çalışır o sırada. Dizindeki kanları siler. Gözyaşlarını öper içine çekerek. "Geçecek." der kızı ayağa kaldırmak için elini uzatırken. "Bana yaslan; geçecek." Beni seven bir adam var. Hayır! Sıradan biri değil o. Öyle ki; umudumu kendine umut edinen, çabalarıma benden çok çaba gösteren ve bana nefes almayı öğreten; kimsenin bilmediği bir ölçüde değerli bir adam o. Yumuşacık kalbi, güzelliklerle bakan gözleri var. Kimsede göremediğim şefkat var onun kollarında. Fedakarlıkları var adamın. Kendinden vazgeçercesine bana koşuşları... Aklımdan geçtiği an; çalan telefonlarım var benim. Yalnız hissetme

İğreti Sevda

Resim
İçimden mevsimler geçiyor; mevsimlerin içinden geçmemden ziyade. Bedenim; soğuktan donmak üzereyken güneşler açıyor kalbimde. İçimden; içinde 'ben' olmayan sevdalar geçiyor. Gördüğüm her aşka imrenircesine bakıyorum. Vitrindeki o pahalı oyuncağa aşık çocuk gibi. Vitrinleri geziyorum da boy boy aşk beğeniyorum kendime. Niyeyse olmuyor hiçbiri bedenime. Pot duruyor, oturmuyor. Sevda; üzerimde komşunun büyük çocuğunun eski elbiseleri kadar iğreti kalıyor.  Bu aralar gülüşlerim de iğreti duruyor dudaklarımda. Koca gözlerim kocaman bakmak istemiyor sanki hiçbir şeye. Uzun zamanların sonunda çekilip bir köşeye bakıyorum aynadan kendime. Hayatıma, yaşadıklarıma... En çok da umutlarıma bakıyorum. Hayallerime bakıyorum sonra. "Ne istedim, ne yaşıyorum?" diyorum zaman zaman. Aslına bakarsan; bundan başka da bir cümle kurmuyorum pek fazla. Tezatlıklarımı izliyorum tırnaklarımı dişleyerek. Kırılıp dökülen hayallerime artık sitemle de bakmıyorum. Kırgın, buruk, umutsuz teb