Kayıtlar

Kasım, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Parmak İzleri

Resim
Parmak izleri dolu kalbim. Hangisinin kime ait olduğunu bilmiyorum. Cinayet sonrası sessizliği var kalbimde. Ölen kim, öldüren kim? Bilmiyorum. Bu kadar fazla parmak izinin kalbimde ne aradığını da bilmiyorum. Hangisini gerçekten sevmiştim? Hangisinin gözlerinde kaybetmiştim kimliğimi? Hangi sözlere aldanmış ve hangi bedenlerle aldatılmıştım? Belki bir gün anlatabilirdim kendimi. Günün birinde karşıma geçer de bir adam, anlatırdı bana beni. Parmak izlerinin sahibini tek tek gösterir, yaşatılan, unutulan her şeyi bir bir anlatırdı bana. Düşmanlarımı gösterir, silerdi yaşlarımı. Tutardı elimi. Öperdi saçlarımı. Belki...

Yas

. . . Gülmüyordu gözlerinin içi bile gülen güzeller güzeli kız. Zoraki bir tebessümü tutuşturmuştu dudaklarına. Bir şey mi vardı? Yolunda gitmeyen, canını sıkan, mutlu etmeyen şeyler mi vardı hayatında? Yoktu. Sebepsizce asıktı yüzü. Sanki her an bir fırtınaya kurban gidecekti iğreti duran tebessümü. Öyle de oldu. Dakikalar içinde alt üst oldu bütün hayatı. Gözlerinin önünde, avuçlarından akıp gitti sahip olduğu en değerli varlığı. İlk aşkı, ilk kelimesi, ilk dayanağı kayboldu bir anda. Uzaklara gitti. Çok uzaklara. Son bir kez duyamadan sesini, son kez öpemeden gözlerini, "Babam!" diyemeden son kez; aldılar ellerinden.

Şartlı Dönüş

Gözüm, kalbim, ruhum, cennetim arkada; dönmeyeceğim bir yola çıktım. Öyle uzun uzun da düşünmedim. Dokunacak kadar yakınken ve dokunamıyorsam sesine; ulaşamayacağım kadar uzağımda ol istedim sadece. Sadece seni özledim. Seni özlemekten kaçtım. Uzaklarda özlemem dedim belki de. Gittiğim her şehrin "sen" olduğunu geç anladım biraz. Dönmem için hiçbir neden yok. Ölmem dışında. Yokluğunda yanı başında acı çekmem dışında bir sebep yok. Ama olur da özlersin, olur da geri dönersin, olur da "Dön!" dersin; bir saniye bile düşünmeden koşarım kollarına. Ne olur! "Dön!" de bana.

Yeteri Kadar

Yeteri kadar umudum, yeteri kadar gücüm var. Fazlasına ihtiyacım olmadığını düşünüyorum. Az olan nasıl yetmiyorsa, çok olan da o kadar ayak bağı, o kadar hayal kırıklığı yapıyor. Fazla umut, bende göz çıkarıyor. Gözyaşlarımı silecek kadar umudum yok ama. Mesela kafamdaki intihar senaryolarının her birini öldürecek kadar da umudum yok. Sabah uyanmayı da istiyor değilim pek fazla. Ama yeteri kadar umudum var. Gücüm var yeteri kadar. Unutacağımı, her şeyi yakıp yıkacağımı, bütün hikayeyi yok edeceğimi sandım. Gereğinden fazla sandım hem de. Elimde kalan son gücümü de bu umuda verdim. "Bu kez başarabilirim." dedim ilk kez. Düşmem sandım. Acımaz sandım canım. Kalbim, kanamaz sandım. Nasıl da yanılmışım ben? Nasıl böyle büyük bir boşluğun içinde yapayalnız kalmışım? Uzanacak olan her ele böylesine muhtaç kalmış mıydım hiçbir zaman? Hiç bu kadar acımış mıydı canım? Gözyaşlarım bu kadar yakmış mıydı yanaklarımı? İlk kez mi sevmiştim bir adamı? İlk kez mi terk e

Küçük Kız

Resim
Bugün ben; Yorgun, küçük bir kızın gönlünden yazıyorum bu dizeleri. Hatıralarında boğulmuş, Nefes almaya devam eden; Her şeye rağmen. Bugün ben; Kırgın, umutsuz bir kızın gönlünden yazıyorum her şeyi. Hatalarını ilk kez önüne koymuş, Pişmanlıkla tanışmış bir kız var yanı başımda. Boğulmaktan yorulmuş; Bütün nefretini kusuyor hayata. Ben bugün; Saçlarını okşadım küçük bir kızın. Gözlerini öptüm yaşlarla ıslanmış. Henüz küçük yaşında aşk; canını yakmış. Ben bugün; Açılan her kucaktan delicesine kaçan bir kızla tanıştım. İncinmiş kalbini aldım avuçlarıma. Hırpalanmış, aldatılmış, Bir başına bırakılmış küçük bir kız tanıdım bugün. Korkuları, dağları aşmış. Acıdım küçük kıza. Çok acıdım. Göğsümü yokladığımda ben, O küçük kıza rastladım. Küçük kıza değil, Kendime acıdım ben bugün. Kendime ağladım. Ama acıdım o küçük kıza. Çok acıdım.

Şarkılar

Şarkıların, insanı zamanda yolculuğa çıkarma gücü var. İster inanın, ister inanmayın. Geleceği boş verin; bir parçayla geçmişinizin istediğiniz karesine gidebilirsiniz yeniden. Yeniden yaşayabilirsiniz güzel anları veya yeniden parçalayabilirsiniz yumruklarınızla aynaları. Çocukluğum mesela şuan avuçlarımda. Çocukluğumu izliyorum dışarıdan. Küçüklüğümü yanıma çağırıp, başını okşuyorum. Gözlerimde yaşlarla bakıyorum umut dolu gözlerine. Nasıl da habersizmişim diye düşünüyorum. Canımın bu denli yanacağını hiç hissetmemişim mesela. Bu şarkıları yıllar sonra bir daha dinleyeceğim de gelmemiş aklıma. Günün birinde pes edeceğimi de düşünmemişim.  Çocukken ben, nasıl da güzelmişim... Nasıl mutluymuşum öyle. Üzerimde huzurdan yeleğim; koşarmışım oyun peşinde.

Veda Mektubu

Resim
Gerçekleri bir kereliğe mahsus görmezden geliyorum şuan. Bir kere, ilk ve son kere... İkincisi yok! Bu satırlar, yazıldıktan hemen sonra unutulacak ve sana asla ulaşmayacak. Bütün kuralları yıkıyor ve bugüne dek yuttuğum bütün sözleri bir bir kusuyorum. Sevgilim... Cennetim... Umudum... Mutluluğum... Gözyaşım... Huzurum... Acım... Dünlerim... Yarınlarım... Terk edilişim... Aldatılışım... Acizliğim... Çaresizliğim... Çıkmazım... Hayallerim... Kalbim... Gecelerim... Kabuslarım... Güneşim... Yıldızım... Bıraksan sabaha kadar yazacağım. Milyon tane sıfat yakıştıracağım varlığına. Gözlerine, saçlarına onlarca şiir sığdıracağım. Yatsan dizlerime, kirpiklerini öpeceğim usul usul. Yaralarımı göstereceğim. Yokluğun kadar acıtmayan ama en az o kadar acıtan yaralarımı... Kanlar içindeki avuçlarımı ve bileklerimi... Sen dolu kalbimi göstereceğim sana. Umut dolu yarınları anlatacağım. Birleşen iki elin, nasıl da her zorluğu alt ettiğinden bahsedeceğim biraz. Sonra sana bir sigara yakacağım. S

Sorgulamalar

Resim
Buradaki insanlar tertemiz... Onları tanıdıkça şehirdeki insanlık ağır gelmeye başladı. Sorgulamaya başlar oldum bazı değerleri.  İyi olmak nedi? Nasıl bir şeydi? Karşılıksız, bir kuruş talep etmeden evini açan, ekmeğini bölen bu insanlar neyin nesiydi? Bu teyzeler neleri görmüştü? Nedendi herkesi kendi çocuğu gibi sevmeleri? Nasıl kurulmuştu bu köy dağların arasına? Elektriğin olmadığı bir gün, nasıl böylesine güzel geçebilirdi?  Sessiz, sakin; tüten her bacanın altında gözlemelerin piştiği mekanlar... Lüks olmayan, derme çatma ama suyuna kadar her şeyin lezzetli olduğu küçük mekanlar... Nerede bulabilirdin bu huzuru? Başka hangi şehir, hangi köy verirdi bu rahatlığı sana? Karşılıklı her mekanda nasıl sarhoş olacak kadar bedava şarap içebilirdin?  Ve hangi köpek başını okşadın diye gelip yatardı kucağına? Şirince

Güç

Resim
"Gecenin bir yarısı uykunuzdan uyanıp sigara yakmanıza sebep olanları affetmeyin. Sineye çekin ama affetmeyin." Her affediş, yenisini getirir çünkü. Affettiğin her insan, koca bir günah yükler sırtına. Ezilir kalırsın. Ne kaldırabilir ne doğrulabilirsin o yükün altında. İyisi mi siz, aklınıza her geldiğinde sigara yaktığınız hiçbir insanı affetmeyin. Her yeni güne de bunu bilerek başlayın. Daha güçlü olursunuz bu defa. Güç, avuçlarınızda olur. En güçlü olursunuz. Yönetirsiniz onu vicdanı sızladığında. Belki yarın, belki 50 yıl sonra. Ben ise; seni asla affetmeyeceğim. Ne bugün ne 50 yıl sonra...

Sevmeyin Kana Kana

Resim
Bir adamı kalbinizi kanatırcasına sevmeyin sakın. Canınızın en içi demeyin ona. Bakmayın bir adamın yalan dolu gözlerine. Umutlanmayın buluşursa avuçlarınız. Göğsünde uyur kalırsanız Ve örterse üzerinizi, Sakın ola hayaller kurmayın. Geleceğinize koymayın hiçbir adamı. Kokusunu çekmeyin içinize. Uykudan uyandığı haline Aşık olmayın sakın. Saçlarını kapatmayın yüzünüze. Nefesini de dinlemeyin, Kalp ritmini de. Saymayın kirpiklerini de. Gözlerinin rengini kestirmeye çalışmayın. Parmaklarını öpmeyin sakın! Sarılmayın boynuna da, ruhuna da. Adam gider. Günün birinde yok olur hayatınızdan. Hiç gelmemiş gibi. Hiç tanışmamışsınız gibi gider. Bir enkaza dönseniz bile, Sorumlusu olduğunu düşünmez. Sevginizi de düşünmez. Umutlarınız, hayalleriniz, Onun için hiçbir anlam ifade etmez.

Masal Roman Olmuş

Resim
Büyük acıları olan, küçük bir adamı sevdi küçük kız. Kendisi gibi kocaman acılara sahip bir adam... Hiç tanımadığı bir adamı, gördüğü gibi sevdi. İlk görüşünde saniyelerce kitlendi gözlerine. İçinden sevdi. Kana kana sevdi. Büyük bir sır gibi açmadan ağzını, kalbinin en derinine saklayarak sevdi. Yüzünü sevdi adamın. Saçlarının kokusunu içine içine çekti küçük kız. Gözlerinin içine içine baktı gecelerce. Nefes alışlarını dinledi, kalp atışlarını ezberledi. Yüzüne defalarca baktı. Her çizgiyi, her tebessümü kazıdı aklına teker teker. Ellerini sevdi adamın. Göğsüne yattığı her gece birleşen sıcacık avuçlarını öptü tek tek. Şiirler yazdı ona o uyurken. Yüzüne düşen saçlarını alnına toplarken, dizeleri ardı arkasına sıraladı. Yemekler yaptı ona. Ve alıp yanı başına sıvattı kollarını. En sevdiği kurabiyeyi yaptı onunla. Yüzü düşünce adamın, kendini yedi bitirdi bir parça tebessüm için. Ona kucak dolusu umutlar sundu. Mutluluğu anlatmaya çalıştı küçük kız. Asla onu ne kadar sevdiğini s

Maydanoz

Sevdicek... Yüzüne karşı hiçbir zaman sevdiğim diyemediğim adam... Yüzünü avuçlarımın arasına alıp da sevemediğim adam... Bu satırlar; küçük hücremde, küçük köşemde yazılıyor sana. Bilirsin; büyük olan hiçbir şeye sahip olamadığımı hiçbir zaman. Sana sahip olamadığım gibi... Ait olamadığım gibi sana... Üç-beş gün geciktirdiğim (vakit bulamamak veya üşenmek değil bu gecikme sadece gereken cesareti bulamamak de sen ona) fakat asla unutmadığım bir günü yazıyorum bu gece sana. Bir gecemi daha sabaha bağlarken, şarabımı sana açtım. Yine, bir kez daha, her zaman olduğu gibi, bu gece de adınla değdi şarap dudaklarıma. "Seneye bugün!" demiştik geçen sene. "Seneye bugün nerede, ne yapıyor olacağız? Kimler olacak yanı başımızda, kimlerin kokusunu çekeceğiz burnumuza? Hatırlayacak mıyız bugünü? Bir hatıra lazım mı yarınlara?" Tüm bu sorulara karşılık, samimi bir öpücük almıştım yanağıma. "Seneye bugünü hatırlayalım." diye. Seni bilemem ama bak bu satırları yazı

Kalıplardaki Mutluluk

Resim
... Duvarın dibine sinip de kafanızı duvarlara vurmak ve yumruklamak için size binlerce sebep sayabilirim. Beyninize bir kurşun yemiş gibi acı çektirebilecek onlarca şey de biliyorum. Yumulu göz kapaklarımın altında, kurduğum onca hayalin paramparça oluşlarını da izledim defalarca. Saçlarımı da kestim hiç acımadan. Renkten renge de soktum yeri geldiğinde. Peki ne oldu? ... Bazı şeyleri aştığımı, atlattığımı sanmıştım bu aralar. Kendimi duvar dibinde, ellerim kanlar içinde kalana kadar duvarı yumrukluyor bir şekilde bulana kadar. Tek bir fark var bu defa. İçimdeki fırtına başlangıcı hissi bilen tek kişi benim. İlk defa! Kimseye bir şey anlatmamayı seçtim bu kez. Yalnız olduğumdan mıdır bu seçim yoksa güçlü görünme isteği mi? Belki anlattıkça karışmaları da olabilir. Ağladıkça ağlattıkları da. Siz verin bunun cevabını da. "Mutluluğu kalıplara sokup zamanlara yayma." derdi bir dostum. Bu kez onun dediği olsun istedim. Vazgeçtim yarınlardan. Bıraktım dünleri de. &qu

Cennet

Şimdiden öncede sıkışıp kalmış dizelerimi yokluyorum şimdi. Kafamda yazmaya başlayıp, yarım bıraktığım dizeler bunlar. Ne tamamı var ne büyük kısmı eksik. Biraz kesik kesik sadece. Yanıbaşımdasın. Gözümü açtığımda öldüğümü sandığım gün gibi tıpkı. Habersiz değilsin bu kez. Bile isteye, başımı omzuna yasladığımsın. Saçlarını okşarken söylediğim onlarca şey var. Dışımdan söylemeye cesaret edemeyip yutuşlarım tüm sözleri. Açınca gözlerini, fark etme diye kapanan göz kapaklarım ve ısrarla sana doğru atan kalp atışlarım var. Bunların her birini gözlerine baka baka söylesem, sona erecek sanki. Henüz yeni başlamış masal, kendini yazmadan her güzelliği yok edecek gibi. Ben; Hala öldüğümü düşünüyorum. Gözümü açıp seni gördüğüm her an, cennette sanıyorum hala kendimi. Sesini duyar duymaz gülümsemeye başlıyorum. Sonra büyü bozulmasın diye engel oluyorum kendime. Mesela sana hiç güzel şeylerden bahsetmiyorum. Seni nasıl sevebileceğimi anlatmıyorum sana. İzin versen ne kadar mutlu olabile

Aşk Kokan Yerinden

Resim
Kanatlarından astım turnaları sevgilim. Gülleri aşk kokan yerinden soldurdum. Geçti baharlar, geçti mevsim. Ne sen bana yar oldun Ne saçlarıma dokundun bir gece daha. Kalbimden astım kendimi. Avuçlarımı kan kokularıyla doldurdum. Kalmadı senin izlerin Senin ellerin kalmadı avuçlarımda. Sen başka tene yar olduğun gün, Ben ellerini öldürdüm sevgilim. Kokunu hapsettim müebbet! Sürgün verdim kendime. Senin teninden sürgün yedim be adam! Tutsağı olduğum gözlerinden Çocuklar gibi avaz avaz kaçtım. Gidişinin kaç zamanı doldu bilmem artık. Bıraktım saymaları. Beklemeleri de bıraktım. İçine çekerek öptüğün her saç telinde, Bir günah olarak kulağına fısıldadım. İşlediğin günahı hiç unutma diye, Her gün sana beni hatırlattım. Aşk kokan yerinden soldu güller. Ben soldurdum! Sen kokan yerimden kanadım ben. Yokluğunu yine ben doldurdum!

Vazgeçiliş

Resim
Ne acılara dayanır yürek denen organ. Neleri geçirir, ne mutluluklar görür, neler neler. Gelir de birinde takılır kalır. Her seçimi kabullenir sonucunda kendinden vazgeçilen. Öyle ya da böyle sindirir, devam eder yoluna. Bazı seçimler, fazla adaletsizdir. Bazı vazgeçilişler, hak edilmeyenden de ötedir. Kaldıramaz, kabullenemez gerçek olsa da. Sonra da hınzırlığa çalışmayı vazife edinir. Kötü kalpli insan yoktur. Her kötülüğün ardında biri vardır. Bir sebep vardır elbet. Bir vazgeçiliş ağır gelmiştir, sindirilme miştir. İnsanın kalbini kötü yapan, sokakta gördüğünüz, her gün yüzüne güldüğünüz onlarca insandır. 

Bazı Geceler

Bazı geceler, nefes alamadığımı düşünüyorum. Gece, uzadıkça uzuyor. Güneş doğmak bilmiyor böyle gecelerde ve çok soğuk oluyor. Ellerim üşüyor bazen. Küçücük yatağım, kocaman bir boşluğa dönüşüyor ve ne yana dönsem, üşüyorum. Ellerini arıyorum böyle gecelerde. Bir araba, park ediyor kapımda ve ben; nefesimi tutuyorum kapım çalacak diye. Çalacak da sen geleceksin diye. Olmuyor. Nefesimi tutmaktan ölüyorum ama sen gelmiyorsun. Bazen yanımdan geçen birinden kokun geliyor ve ben o adama kızıyorum sen kokuyor diye. Sonra bütün günüm berbat geçiyor. Bazen, aramızda yalnızca tek haneli metreler mesafe kalıyor. Sesini duyabiliyorum böyle zamanlarda. Yalnızca gözlerine bakamıyorum. Baktığım hiçbir yerde olmuyorsun çünkü. Baksam, kaçarsın. Bu kez sesini de duyamam diye kaldırmıyorum başımı ayaklarımdan. Bazen, yok edeyim diyorum bütün fotoğrafları. Sonra yapamıyorum. Bakmaktan, sarılıp hayallere dalmaktan kıyamıyorum. Bakıp bakıp küfürler ediyorum sana. Beddualar, nefret dolu sözler... Sonr

Acımadı Ki!

Hayatınızda bazı değişiklikler yapın. Mesela farklı yemekler yiyin. Başka yerlere gidin mesela. En sevdiğiniz semtleri, sokakları unutun bir süreliğine. Mutlu olun. Değilseniz bile öyle gözükün. Kahkahalarınız inletsin evinizin duvarlarını. Yaptığınız makyajı, giydiğiniz kıyafetleri değiştirin. Unutun o kör kütük aşık olduğunuz adamı. Ya da 'mış' gibi yapın. Sonra aşık olun hiç olmayacak adamlara. Size göre olmayan adamlara aşık olun. Olmuş gibi de yapabilirsiniz. Terk edildiğinizde bir değişiklik yapın. Küçük bir çocuk gibi   "Acımadı ki!" diyin mesela. Kalbiniz söküp alınsa da bunu yalnız siz bilin. Bütün bunlardan sonra dönüp bakın etrafınıza. Kim kalmış dünden bugüne diye. Kimler gitmiş yanımdan, Kimler kalmış diye. Tanıdığınızı sandığınız onca insanı o zaman tanırsınız işte. Size anne gibi kucak açanı da, Kardeş gibi kanat gereni de. Baba gibi sırtına yaslandığınızı da. Aklınızda bulunsun: Genelde kimse kal