Kayıtlar

Kasım, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Alkımın Güneşi "Bölüm 24"

Resim
            Gün aymıştı. "Gün aydı!" diye horozlar bağırıyordu dışarıda. Dün gece deli gibi yağan yağmurdan eser yoktu. Onun yerine sıcacık bir güneş vuruyordu henüz açılmaya çalışan gözlerime. Saat daha sekizdi ve benim uykum bitmişti! Sadece dört saat uyumuş ve fazlasıyla şarap içmiş olmama rağmen 'horozun sesine' uyanmıştım bu sabah. Bu köy böylesine mükemmel olmayı nasıl başarıyordu?             -Günaydın! İyi uyudunuz mu? Sizin için dolaba bir şişe şarap bırakmıştık. Sevdiniz mi? Farklı bir tattır. Umarım beğenmişsinizdir.             Bu sıcacık konuşma, pansiyonun sahibi Hikmet amcanın tatlı eşi Nermin teyzeden başkasına ait değildi. Kısa boyu, boyuna göre biraz fazla olan kilosuyla tatlı mı tatlı bir teyzeydi kendisi. Bu tatlılığını kulaklarının hemen altında biten sarı saçları tamamlıyordu. Diplerine bakacak olursak yaşının ona armağan ettiği beyazları sevmeyip de boyamıştı sarıya. Neredeyse yarım asırdır yaşıyordu bu tatlı çift. Ve birbirlerine

Ben Uslanmaz Bir Çocuğum

Resim
Ben uslanmaz bir çocuğum. Bazı hatalarım var; çok sevdiğim. Yapmaktan asla vazgeçmediğim; Her defasında daha büyüğünü yaptığım hatalarım var. Balkondan sarkmayı seviyorum diye her fırsatta sarkışlarım var. Ne kadar sıkı tutunursam tutunayım; Aşağı düşeceğimi de bildiğim onca an var. Hiçbirinde de sarkmaktan vazgeçmediğim. Her defasında da aşağı düşüşlerim, Kanlar içinde, acı çekerek Birinin beni asfalttan kazımasını beklediğim Onca an! Sonra iyileşince yine aynısını yaptığım... Ben uslanmaz bir çocuğum. Defalarca kez kovulduğum kapıya defalarca kez vurdum. Çünkü o kapının ardındakine vuruldum. Gidecek yollarımı yakıp yıktım; Evim, yurdum o kapı olsun diye. Sen onu ev yapıyorsun diye O da sana kucak açmak zorunda değilmiş tabi. Ben uslanmaz bir çocuğum. Ya ele avuca sığmıyorum Ya da eli kolu çekiyorum. Ortası yok.

Alkımın Güneşi "Bölüm 23"

Resim
           Uyandığımda öğlen olduğu gerçeğiyle karşı karşıyaydım. Yaklaşık on dört saattir uyuyordum. Yorgunluk vardı üzerimde hala. Bir şeyler hala sindirilememişti. Güneş'ten hala ses çıkmamıştı. Bir "Geçmiş olsun!" mesajı bile yoktu. Bu saatten sonra da olmazdı zaten. Eminim ki şuan bitmek bilmeyen uykusuyla Tuğçe'nin kollarında uyuyordu. Mutlu muydu acaba? Birlikte güldüğümüz kadar gülüyor muydu onunla da? Peki onu seviyor muydu acaba? Belki de o geceden sonra görüşmediler bir daha? Bi bakalım başka fotoğraf koymuş mu? Başka fotoğraf koymamış da bizim fotoğrafımızı kaldırmış işte. Yalnızca Tuğçe'yle olan fotoğrafı duruyordu artık. Bir hamlede silmişti bizi. Hiç istemediğim şey oluyordu anlaşılan. Güneş Tuğçe'yi seviyordu.             Bir saat sonra okula gitmiş, öğrenci işleriyle görüşmüş ve çoktan hayal kırıklığına uğramıştım. Okulu dondurmak için çok geçerli bir sebep lazımdı. "Abi çok aşığım aşk acısı çekiyorum ne olur dondurun okulumu

Alkımın Güneşi "Bölüm 22"

Resim
          Hastaneden çıktığımızda yeteri kadar karışık olan kafam daha da bulanmıştı. Kalbim daha çok kırgındı artık. Hatta bundan daha fazla kırılamazdı herhalde. Canım daha fazla yanamazdı. Artık yapmam gereken tek şey vardı. Güneş'i sonsuza dek aklımdan, kalbimden atmak... İşin kötüsü bunu yapacak ne isteğim vardı ne de cesaretim. Güneş benim inancımdı. Yaşama tutunmama tek sebepti. Umudumdu Güneş. Cennetimdi. Her yeni güne uyanmama sebep ondan başkası değildi. Yüzüm gülüyorsa, o yanımdaydı. Onsuz geçirdiğim her saniye canımdan can alıyordu adeta. Hayatımı bu denli kaplayan adamı unutmam gerekiyordu şimdi. Canımdan can katıp da sevdiğim adamı bir çırpıda unutmalıydım. Birlikte hiç uyunmamış gibi. Yemekler yapılmamış, şarkılar söylenmemiş gibi. Bir çırpıda unutmam gerekiyordu onu şimdi. Hemen şuan! Yoksa acırdı. Daha ne kadar acıyabilirdi ki? Ama acırdı işte canım. Onu şu saniye unutmazsam ne kabuslarım eksik olurdu ne de gülebilirdi artık yüzüm. Peki ha diyince unutuluyor