Alkımın Güneşi "Bölüm 7"
Evin
oradaki kafeye doğru koşar adımlarla yürürken planın üzerinden defalarca
geçtik. Anlamadığım ben neden dahil olmuştum bu plana? Hazal’dan intikamdı alt
tarafı. Ama herkesin biriyle hesabı varmış onu anladım. Eski sevgilim, beni
aldattığı için ben intikam alacaktım. Aynı adam(!) Gökmen’i işten kovduğu için Gökmen
intikam alacaktı. Hazal Koray’ın arkadaşıyla orada olduğu için Koray intikam
alacaktı ve Pınar Hazal’dan nefret ettiği için o da intikam alacaktı. Tek
günahsızımız benim cennet gözlü Güneş’imdi ve bu kadar günahsız kalmasın diye Koray
onu da intikam planlarımıza dahil etmişti. Olay çok basitti. Eski sevgilimi
onunla kıskandıracaktım. Elbette ‘İstemem, yan cebime’ yaptım.
Kafenin
önüne gelmek üzereyken Koray’la Pınar ayrıldılar. Sonradan geleceklerdi. Önce Hazal’ın
oturduğu masayı öğrenmemiz gerekiyordu. Onun gözüne sokacakları için Hazal’ın
oturduğu masaya en yakın kapıdan şaşalı bir giriş yapacaklardı. Gökmen de
sonradan girmeyi tercih etti. Eski sevgilim, Gökmen ve Koray’la olan bağımı
bilmiyordu. Zamanında Koray’la konuşmama da engel olmuştu ve hala konuşmuyorum
sanıyordu. Gün intikam günüydü!
Kafeye
girerken “Bir şey yapıyoruz madem tam yapalım, kızma.” Deyip Güneş’in elini
tuttum bir anda. Sesini çıkarmadı, o da sıkıca tuttu elimi. Kalbim durmak
üzereydi. Birlikte uyuduğumuz tek geceden sonra ilk defa avuçlarımız birbirine
değiyordu ve bu kez ben bütün kalbimle hissediyordum. Zaman dursun istiyordum
delice. Saatlerce avuçlarımı avuçlarında tutmak istiyordum.
-Hoş
geldin! -iz?
Bu eski
sevgilimdi. Kapıda karşılamıştı beni yüzünde sıcacık bir tebessümle. Arkamda
elimi tutan adamı görünceye kadar… Bir anda yüzü düştü ve –iz hecesini zoraki
yerleştirebildi cümlenin sonuna. Kendimden beklenmeyecek kadar özgüvenli ve
gururlu bir tavırla yavaşça kafamı sağ tarafa doğru çevirdim. Görmezden geldim
onu. Bir sümüklüböcek görmüş de tiksinmiş gibi davrandım. Kim bilir nasıl
koymuştu bu tavrım. Hızlıca Hazal’ı taradım mekanda ve buldum. Hazal’ın görüş
açısının hemencik içinde, sağ çaprazında bir masaya oturdum. Sadece Hazal
değil, eski sevgilim de tam karşımda kaldı böylelikle. İki kişi girdiğimiz
mekanda Güneş hemen yanıma ilişiverdi. Oyunu başlatan çanı çalmıştık ve ben,
hem heyecandan hem de mutluluktan ölebilirdim her an. Daha önce bu denli hızlı
çarpmamıştı kalbim.
Telefonu
elime alıp bir çırpıda Koray’a oturduğumuz masayı ve Hazal’ın oturduğu masayı
söyledim. O da kafenin eski çalışanıydı. Onlarca masayı sadece numarasıyla
tanırdı. Hafızasına hayran kalırdım da böbürlenmesin diye çaktırmazdım. Koray’dan
onaylama mesajını alınca telefonu masaya bırakıp, sevgilimle ilgilenmeye
başladım. “Sadece bir oyun oynuyorduk.” Bunu kendime defalarca kez söylesem de
fazlasıyla kaptırmıştım kendimi bu oyuna. Hiç bitmesin istiyordum.
-“Bir şey
yapıyoruz madem, tam yapalım.” Dedi Güneş bir çırpıda ve elini belime attı
oturduğumuz koltuğun arkasından. Diğer eliyle de kavrayıp beni tam anlamıyla
kollarına aldı. Boynumda nefesini hissediyordum resmen ve kendim nefes
almıyordum. Kesilmişti bu kez nefesim. Neyi abartıyordum bu kadar? Alt tarafı
benim omzumdan bakarak telefonunda en sevdiği oyunu oynuyordu. Olsun! Bana
sarılmıştı. Kalp atışlarını sırtımda hissediyordum. O da bu oyunu oynarken
neredeyse benim kadar heyecanlıydı.
Dakikalar
içinde Gökmen geldi yanımıza. Kocaman bir öpücük kondurdu yanağıma ve karşımıza
oturdu. Hemen peşinden Koray’la Pınar… Eski sevgilimi çok iyi tanıyordum ve
suratındaki ifade gittikçe sertleşmişti. Yüzü bembeyaz olmuş, kollarını
bağlayıp dudaklarını kemirmeye başlamıştı. Bunun bir tek anlamı vardı: “Çok
sinirliyim ve karşı bir plan yapmaya çalışıyorum. Ama aklıma hiçbir şey
gelmiyor.”
Masamızda
kahkahalar dinmek bilmiyordu. Yan gözle de Hazal’ı kesiyorduk. Eski sevgilim
kadar o da sinirliydi de belli etmemeye çalışıyordu. Bu yüzden daha fazla
belliydi siniri. Masamızdaki herkes halinden epey memnun görünüyordu. Öyle
olmasa bile. Ki öyle olmama ihtimali olan bir tek Güneş’ti. Ama ne fark ederdi?
Bunu oynamayı o seçmiş ve gereğinden fazla gerçekçi oynamıştı. Oynamaya da
devam ediyordu. Tam anlamıyla iki sevgiliydik. Ortada kocaman bir aşk ve
birbirine doyamayan bir çift vardı. Bir süre sonra Güneş, beni biraz daha
şaşırttı.
-Gökmen
fotoğrafımızı çek. Kolay kolay istemem böyle bir şeyi biliyorsun.
Fotoğraf
çekilirken biraz daha sokuldu bana. Birbiri ardına patladı flaşlar. Sanki ünlü
bir çifttik o an mekanda. Hem Gökmen hem Koray peş peşe fotoğraflarımızı
çekiyordu. Nasıl mutlu olduğumu anlatmama gerek yoktu herhalde. Her şey tamam
da bu mutluluğu bir de ölümsüzleştirmek bambaşka bir şeydi. Ve bunu isteyen
bizzat Güneş’ti.
Birkaç saat
sonra kalktık mekandan. Yine el eleydik Güneş’le. Sonra nedenini hala
anlamadığım bir cümle kurdu bana.
-Tüm
bunları yarın hatırlatırım sana!
Bu da neyin
nesiydi ki? Zorlamış mıydım onu? Hayır. Peki onu sevmediğimi falan mı iddia
etmiştim de bunu söylemişti? Hiç sanmıyorum. Peki amaç neydi?
-Ben
unutmam. Asıl ben yarın hatırlatırım sana.
Evime kadar
el ele yürüdük. Beni eve bırakıp Koray’a geçeceklerdi. Kapının önünde hepsiyle
ayrı ayrı sarıldık. Hepimizin ağzında tek bir cümle vardı. “Bu gece çok
güzeldi.” Elbette güzeldi. Onların ne kadar mutlu olduğunu bilemem ama bu gece
bana bir armağandan ibaretti. Bir daha böylesi olmazdı. Ve ben, bu gecenin
tadını fazlasıyla çıkarmıştım. Ömür boyu kalbimde taşıyacağım çok güzel bir
anım olmuştu. Her şeyden önemlisi, Güneş’le sevgili olsak nasıl bir çift
olurduk sorusunun cevabını bir boyutta almıştım bu gece.
-“Ne güzel
olurmuşuz!” dedim kendimi yatağıma atarken. Olmayacağını bilsem de ısrarla
hayal kurmaya başladım. Her günümüzün bu denli güzel geçtiğini düşledim. Yolda
yürürken geçen her arabanın hangi marka, hangi model olduğunu bir çırpıda tıpkı
Güneş gibi söylediğimi, oturup birlikte savaş oyunları oynadığımızı ve birlikte
yemekler yaptığımızı düşündüm. Sahi! Bunu denemeliydik. Sevgili değildik ama
arkadaştık. Elbette birlikte yemekler yapabilirdik. Beynimin bir köşesine
ekledim bunu. Güneş’le bir gün mutfağa girmeliydik. Sonucunda ortaya ne
çıkacağının önemi yoktu. Mutfağın darmadağın olmasının da. Bir şeyler için
birlikte çabalamaktan daha güzel ne olabilirdi ki?
Yatağımda
geçirdiğim vakitler uzun zamandır olduğu gibi yine kısa sürdü. Koray’ın mesajı
geldi. Evde sıkılmamış mıyım (bu saatte)? Niye hala gitmemişim onlara vs vs.
Ben ertesi gün görüşmek üzere ayrıldığımızı sanıyordum meğer birkaç saatliğine
ayrılmışız.
Pijamalarımı giyip gecenin bu
saatinde elimde sigaram ve anahtarımla yeniden Koray’ın evinin yolunu tuttum.
Allah’tan kimse yoktu bu saatte sokakta. Yoksa rezillik! Düşünsenize kampüste
karın içeri popo dışarı göğüsler dik yürüyen Alkım; diz yapmış pijamalarının
altına geçirdiği spor ayakkabıları ve dağınık saçlarıyla gecenin bu saatinde
sokakta! Düşüncesi bile korkunç…
Yorumlar
Yorum Gönder