Kayıtlar

mutluluk etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kuyu

Resim
"Aklımı geri ver, sende kalmasın. Başka vücutları sevip de sen sanmasın. Aklını geri al, bende kalmasın. Başka vücutları sevip de ben sanmasın." Yeniden gelsen dünyaya, bir daha yaşasan onca aşkı; yine tadamayacaksın sana olan sevdamı. Nasıl taptığımı, nasıl gözümü kararttığımı iyi bilirsin. Bu yüzden paramparça olan benim; çiçek açan sensin. Bu yüzden kırıkları her yerine batan benim; paçasındaki tozu silkeleyip yoluna devam eden sensin. Karşına çıkacak olan kadınları sakın ben sanma. Çünkü yoktur benim kadar aptalı; kendini yoksayıp da senin mutluluğun için uğraşan... Senin kadar zekisi de yoktur. Nasılsa kendini parçalayan biri vardı. Sen neden parmağını kımıldatacaktın ki? Sevgiyse sevgi, tutkuysa tutku, zevkse zevk... İstediğin her şeyi aldın. Beni bile aldın benden. O kadar çok düşündüm ki seni; kendimi unuttum. Yemek yedim mi? Uyudum mu? İyi miyim? Sormaz oldum kendime. Aynalara da bakmaz oldum utancımdan. Kendimle yüzleşmekten korkar oldum. Biliyordum çünkü

Sana Rağmen

Resim
Öyle bir şey var ki seninle aramızda! Bazen yokken bile aklımdasın. An oluyor; olduğun anları unutuyorum. Nefes alamıyorum bazen yanında. Bazen de yokken nefes alamıyorum. Bazı anlar seni görmek için oyunlar oynarken; bazı anlar ise seni gördüğümde yanında olmak istiyorum. Sensiz bitirmek istemiyorum hiçbir günü. Göğsünde uyumak istiyorum. Rüyalarında sayıkladığın onlarca anıya eşlik etmek istiyorum. Sabah kahvaltılarına, öğle, akşam yemeklerine, içtiğin kahvelere... Öyle anlar geliyor ki sadece sana koşup anlatmak istiyorum. Öyle mutluluklarım, öyle hüzünlerim... Bazen sokakta başını okşadığım köpekten bile bahsetmek istiyorum sana. Sensiz geçirdiğim her anımda aldığım nefeslerden bahsetmek istiyorum. Sonra kim olduğunu hatırlıyorum. Hiçbir şeyin olmadığım geliyor aklıma ve susuyorum bazen. Sebebini sorduğun susuşlarım bundan çoğu zaman. Sohbetin tam ortasında öperek susturmak istiyorum seni. Bazense başımı omzuna yaslamak ve saçlarımı okşaman senin. En çok da gözlerimi... A

Bi' Beni

Resim
Yüzümdeki kocaman tebessümden kalan birkaç parça, bin parçaya bölünmüş kalbim, üzerinde tepinilmiş umutlarım, hayal kırıklarım ve kocaman aşkım! Toparladım hepsini bir araya. Birer sandalye çektim her birine. Birer bira açtım sonra. Mezarlık manzaralı, rüzgarı hiç bitmeyen balkonumda… Ne tatlı! Kavurucu sıcakla boğuştuğum günlerin serin akşamlarında seninle içecektim biramı. Sensizliği değil de seni yatıracaktım dizlerime. Şiirlerimi göz bebeklerine dalıp dalıp yazacaktım. Sana her saniye yeniden aşık olacaktım. İmkanlar yaratacaktım kollarına koşmaya ve yanında olduğum her an yeniden inanacaktım; inanmadığım onca şeye. Bütün şansımı, elime her geçtiğinde sana saçacaktım. Sen benim en büyük şansımdın. Çünkü içinde sen olan her şey şanstı. Sen; yaşayamadığım en büyülü, en güzel şeydin. Yaşayamadım; çünkü izin vermedin. Gözlerini bile ezberleyemedim ben senin; vücudundan ziyade. Saçlarına bulaşmadı kokum. Sesimi ezberleyemedin. Göğsünde yatamadım senin; hayallerinde yatamadı

Hoş Geldin Adam

Resim
Merhaba adam Kalbimi sızlattığı ilk anı unutmadığım Bunca zaman kendime sakladığım Merhaba! Zamansız, apar topar gelişinden belli yüreğinin derinliği. Yüzündeki kargaşadan, sesindeki heyecandan... Kalbimdeki çiçeklerden belli gelişin. Geceme saçtığın yıldızlardan... Attığım adımları, yürüdüğüm yolları ezberlememden belli. Saydığım saatlerden bazen... Bazen de daralan nefesimden, ritmini şaşıran kalbimden... Seninle süslenen uykularımdan, mutluluk dolan gamze çukurlarımdan belli.  Attığım büyük adımlardan... Ne de güzel darmaduman ettin beni! Hayatımın altı, üstünden ne de güzelmiş öyle! Hoş geldin adam! Paldır küldür girdin bütün hücrelerime. Güneş oldun üşümüş kalbime ve huzurla doldurdun benliğimi. Umut saçtın; her saniyeme. Ne güzel geldin adam! Senden önce ne yaptığımı unuttum. Nasıl soluk almışım bunca zaman? Varlığınla dolan solumu nereye yaslamışım ve nasıl yaşamışım seni hiç tanımadan?  Ruhumu, ruhuna yasladım ve kapa

Alkımın Güneşi "Bölüm 46"

Resim
          Selin gittikten sonra istemeye istemeye de olsa salonun köşesine yerleştirdiği abajuru açıp ışığı kapattım. Abajurun salonu aydınlatmasına mumlar da yardım ediyordu. On altı tane mumun (Çok abartılı olduğunu düşündüğüm için ısrarla sayısını belirtiyorum.) alevlerinin tavanda dans edişini izlemekse muhteşemdi. Bir görüntü bu kadar mı huzur verirdi insana ve böylesine umutla sarar mıydı dört bir yanını?             Ben alevlerin dansını izlerken kapı çaldı. Her zamanki gibi kalp atışlarım değişmiş, elim ayağım uyuşmuştu. Bu hep böyle mi olacaktı ya? Ben bu adamın karşısında sakin sakin duramayacak mıydım hiç? Bir yerlerim illa da uyuşmak zorunda mıydı yani? Kapının önüne gittiğimde birazdan kalbimin duracağını düşünüyordum artık. Soluk alışlarım bile hızlanmıştı. Göğüs kafesim hızlı hızlı kalkıp iniyordu. Kalp krizi geçirmeden kapıyı açmam lazımdı artık. Son kez boğazımı temizleyip, saçlarımı ve elbisemin eteğini düzeltip yüzüme bugüne dek kimsenin görmediği; en özel

Alkımın Güneşi "Bölüm 45"

Resim
-Bu akşam müsait misin? Kalbimi yerinden söküp boğazımda saniyede bilmem kaç ritimle atmasına neden olan mesaj iki gün sonra gelmişti nihayetinde. Öğle vaktiydi. Her şeyi hazırlamam için yeteri kadar zamanım olacaktı. Hoş! Bir saat sonra geliyorum dese de hazır olurdum zaten ben. Güneş’im sonunda benim olmaya geliyordu. Sonsuza dek üstelik. -Evet müsaitim. -Tamam o zaman akşam sekizde sendeyim. Şarap içeriz dimi? Şarap mı demişti o? Bildiğin şarap yani. Hani romantik akşam yemeklerinin tamamlayıcısı olan şarap… İçeriz tabi Güneş’im. İçmez olur muyuz? Sen şarap içersin ben şarap niyetine gözlerini içerim. En çok da ben sarhoş olurum ama. -İçeriz tabi. Güneş’le akşamı kararlaştırdıktan sonra Selin’i aradım hemen. -Koş kızım koş! Güneş geliyor bu akşam. Karşılıklı bağrışlar, çığlıklar ve benim mutluluk gözyaşlarımın sonrasında Selin nihayetinde gelebilmişti. Bu akşam benim zafer yemeğimdi. Aylarca geceme doğurmak için sancısını çektiğim güneşimi niha

Alkımın Güneşi "Bölüm 44"

Resim
İki haftalık zorlu sınav maratonumu bitirdiğimde Güneş’ten hala ses çıkmamıştı. Koray zaten vefasızdı, arayıp sormazdı. Güneş de ne Koray’ı ne de beni aramıştı. Gökmen de kayıplardaydı. Bir şeyler dönüyordu. Bu kadar suskunluk hiç hayra alamet değildi. Artık hiç yoktan Gökmen’i arayıp bir şeyleri yoklamam gerekiyordu. -Nasıl gidiyor canım? Sesin soluğun çıkmıyor? -Asıl senin çıkmıyor. Sevgilinden bize vakit ayıramaz oldun. -O gece ayrıldık biz Poyraz’la. Çok da önemli bir şey değildi zaten. -Aaa ciddi misin? Şaşırmıştı. Ama şaşkınlığının yanı sıra bir de tereddüt vardı sesinde. Birazcık da endişe. -Niye noldu? Neyine şaşırdın bu kadar? -Ne bileyim kızım. Güneş defterini kapattın sanıyordum. -O defter hayatıma giren biriyle kapanacak bir defter değil canım. -Unutmaya çalışıyordun ama? -Napmaya çalışıyorsun Gökmen? Amacın ne? Bir şey mi biliyorsun? -Hadiii… Yine başladın deli deli konuşmaya. Ne bilicem kızım. Güneş İstanbul’da. Ben ayrıl

Alkımın Güneşi "Bölüm 42"

Resim
            Güneş’i görmediğim kaç gün geçirdim? Bilmiyorum. Bu zaman zarfında çoğunlukla Selin ve Koray’ın çocuğu gibi davrandım. Peşlerinden ayrılmadım, evlerinden çıkmadım.             Tuğçe’nin yeniden ortaya çıktığını ve bu kez Güneş’in ona aşık olmuş olabileceğini Selin’e anlattım. Kesin bir dille reddetti. Güneş’in Tuğçe’ye aşık olacağına asla inanmayacağını söyledi. Onun için bu durum imkansızdı. Tuğçe Güneş’in ideal eş kategorisine son sıradan bile giriş yapamazdı çünkü Selin’e göre. Benim içinse kötü olan her senaryo kabul edilebilir durumdaydı. Bu yüzden Selin’e fazla kulak asmadım. Ama oturup kendimle de konuşmadım. Yalnız kaldığım anlarda düşüncelerim beynimi kemirecekmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden yalnız olmamak için elimden geleni yaptım. Sahte sevgilim Poyraz’la bile görüştüm. Bana yaranabilmek için kırk takla da atsa bir günden bir güne güldüremedi yüzümü. Yaptığımın doğru olduğunu asla söyleyemezdim. Ama birileri ömrüme önce güneşi doğurmuş sonra beni gü