Alkımın Güneşi "Bölüm 45"
-Bu akşam müsait misin?
Kalbimi yerinden söküp boğazımda
saniyede bilmem kaç ritimle atmasına neden olan mesaj iki gün sonra gelmişti
nihayetinde. Öğle vaktiydi. Her şeyi hazırlamam için yeteri kadar zamanım
olacaktı. Hoş! Bir saat sonra geliyorum dese de hazır olurdum zaten ben.
Güneş’im sonunda benim olmaya geliyordu. Sonsuza dek üstelik.
-Evet müsaitim.
-Tamam o zaman akşam sekizde
sendeyim. Şarap içeriz dimi?
Şarap mı demişti o? Bildiğin
şarap yani. Hani romantik akşam yemeklerinin tamamlayıcısı olan şarap… İçeriz
tabi Güneş’im. İçmez olur muyuz? Sen şarap içersin ben şarap niyetine gözlerini
içerim. En çok da ben sarhoş olurum ama.
-İçeriz tabi.
Güneş’le akşamı kararlaştırdıktan
sonra Selin’i aradım hemen.
-Koş kızım koş! Güneş geliyor bu
akşam.
Karşılıklı bağrışlar, çığlıklar
ve benim mutluluk gözyaşlarımın sonrasında Selin nihayetinde gelebilmişti. Bu
akşam benim zafer yemeğimdi. Aylarca geceme doğurmak için sancısını çektiğim
güneşimi nihayetinde kollarıma alacaktım. Bu gece dolunay en güzel elbisesini
giyinirken ben Güneş’ime kavuşacaktım.
Mutfaktaki çabamız görülmeye
değerdi. Son ses açtığımız müzikle dans ederek ve ara ara zafer çığlıkları
atarak yemeği ve salatayı hazırlıyorduk. Selin gelirken evden en güzel kokulu
mumları da aşırmıştı. Yemekler hazır olduktan sonra salona geçip masayı salonun
ortasına aldık. Fazlalık olan iki sandalyeyi mutfağa tıktıktan sonra masayı
hazırlamaya başladık.
-Mumlar çok mu fazla oldu acaba
Selin?
-Yok canım nesi fazla. Gayet
ideal oldu.
Masanın üzerini neredeyse
kapatacak çoklukta olan mumlara bakarken bir yandan da sokak kapısının
yanındaki mumları işaret ediyordum. Selin gayet kendinden emin gözüküyordu.
Benim gözüme her şey fazla her şey abartılı geliyordu zaten. Öyle bir şeydi ki
hiçbir şey dört dörtlük durmuyordu sanki. On altı tane mum fazlayken on beş
tanesi az olacakmış gibi hissediyordum. Çaresizce sandalyelerden birini çekip
oturdum.
-Niye asıyorsun yüzünü Alkım?
-Baksana olmadı sanki böyle.
-Nesi olmadı güzelim? Her şey çok
güzel oldu merak etme. Hiçbir problem de çıkmayacak.
-Bana hiç de öyle gelmiyor
nedense.
-Bana güven sen lütfen. Hadi
şimdi seni hazırlayalım.
Bu keyfimi yerine getirmişti. Ne
için olursa olsun hazırlanmayı, saç ve makyaj yapmayı çok seviyordum çünkü. Bu
gece de söz konusu olan Güneş’ti üstelik. Öyle bir hazırlanmalıydım ki Güneş’in
nutku tutulmalıydı. Bunca zaman neler kaçırdığını daha iyi anlayıp daha sıkı
sarılmalıydı bana.
Odaya geçtiğimde düzleştirici ve
maşayı Selin çoktan fişe takmış, bütün makyaj malzemelerimi yatağımın üzerine
sermişti. Bi dakika ya benim bu kadar malzemem yoktu ki? Tabi yaa. Bir kısmı da
onundu. Canım arkadaşım ya… Benden çok heyecanlanıyordu mutluluğum için. Beni
hazırlamaya benden çok hevesliydi neredeyse.
Karşılıklı olarak geçirdiğimiz sinir
krizlerinin sonucunda kazanan Selin olmuş ve kendi istediği makyajı yapmıştı.
Siyah göz farına gözümün çukurlarında aydınlatıcı eklemiş, yeteri kadar uzun
olan kirpiklerime iki kat maskara çekmiş, hiçbir zaman beceremediğim eyeliner
kuyruğu bile yapmıştı. Yanaklarım pembeden kırmızıya dönüktü. Bu aslında iyi
bir şeydi. Olası yanak kızarmalarımı gün yüzüne çıkarmayacaktı. Vişneçürüğü
rujumu da sürdükten sonra ufak(!) bir çığlık atıp kulaklarımı sağır etmeyi
başarmıştı.
-Ne oldu ya?
-Kızım oje sürmedik?
-Süreriz ya. Bak şurada siyah oje
var. Onu süreyim.
-Olmaz kızım saçmalama. Cenazeye
mi gidiyorsun? Simsiyah mı yapalım yani seni?
-Eee napalım peki?
-Bak bu kırmızıyı sür.
Gösterdiği oje daha birkaç gün
önce çöpe atmayı düşünüp sonradan unuttuğum bir ojeydi. Onu böylesine gözden
çıkarmışken elbette ki sürmeyecektim.
Elbette ki
sürdüm.
Çünkü o
Selin’di. Bir dediğini iki edemezdim. Hele ki böyle bir günde. Bana bıraksaydı
zaten hazırlanmayı, ortaya tam bir fiyasko çıkardı. En başta delicesine nefret
ettiğim elbiseyi bana zorla aldırmıştı ve ben o elbisenin aslında ne kadar
değerli bir parça olduğunu yeni öğrenmiştim. Bu oje konusunda da aynı olacaktı
anlaşılan. Ayrıca Selin’e hayır deme lüksüm yoktu artık. Çünkü saat tam tamına
yediydi ve saçım hala hazır değildi. Bir saat sonra Güneş burada olacaktı.
Ojeyi sürüp
kuruması için parmaklarımı iskelet misali açtıktan sonra Selin’in saçlarımı
maşaya dolayışını izledim. Maşanın saçlarımı yakışını, saçlarımdan tüten
dumanları… İşin kötüsü ağzımı açıp da bir kelime edemedim çünkü Selin’in yüz
ifadesi ben ne yaptığımı biliyorum karışayım dersen saçlarını ateşe veririm
dediğini gösteriyordu. Susup kaderime boyun eğdim.
-İşte oldu.
Sonunda
bitmişti. Selin saçımın her tutamının uçlarını özenle yakmış da olsa aynada
gördüğüm ben; ben değildi. Bambaşka bir şeye çevirmişti beni. Özenle yaptığı
kalın bukleleri sağ omzumun hemen üzerinde toplamış, bunu yaparken de sol
taraftan bir örgüyle yumuşaklık katmıştı. Yanağıma dökülen bukleler ise
incecikti. Öylesine asil duruyordu ki benim saçlarımdan böyle bir şeyin nasıl
çıktığını anlayamamıştım bir süre. Gözlerimizi dolduran bir kucaklama
yaşadıktan sonra milyon tane teşekkürü Selin’e yağdırırken bir yandan da
elbisemin içine girmeye çalışıyordum. Selin çoktan mutfağa geçmiş yemekleri
masaya taşımaya başlamıştı. Ev babetlerimi de giydikten sonra hazırdım. Aslında
bunlar çok da hoş durmuyordu ama napayım yani topuklu giyemezdim, fazla
abartmış olurum. Hiçbir şey giymesem de olmazdı. Ben de pofuduk siyah
babetlerimi geçirmiştim ayağıma. Selin başta dalga geçmiş de olsa sonradan
ortama sevimlilik ve sıcaklık katacağını düşünüp kabul etmişti. Keyfi bilirdi
valla. Kabul etmese de çıkarmazdım artık.
-Her şey
hazır olduğuna göre ben artık gidiyorum. Sakın beni aramaya kalkma. Hatta
telefonunu kapat. Yarın görüşürüz, konuşuruz her şeyi. Şimdi sen kendini
Güneş’e odakla tamamen.
On altı
tane mumu bir bir yaktıktan sonra ceketini giyip kapının önüne geldiğinde bu
emirleri yağdırmıştı bana.
-Selin. Ya
biz boşuna hazırlandıysak bu kadar?
-Kızım
saçmalama artık ya. Düşünme bunları. Adamın seni Poyraz’la görünce ne kadar
üzüldüğünü anlatmadım galiba sana? Üstelik görüşmeyi de kendisi istedi. Var mı
böyle bir ihtimal?
-Ne bileyim
ya. Korkuyorum yine de ben.
-Korkma
güzelim. Her şey çok güzel olacak. Yağmurdan sonra çıkan gökkuşağına nasıl
eşlik ediyorsa güneş, bunca üzüntüden sonra da sana o güzellikle eşlik edecek.
Siz alkım güneşi olacaksınız. Yalnızca gökkuşağı çıktığında bir başka parlayan
güneş gibi. Her zamanki güneşten farklı.
-Canım
benim ya gel buraya…
Kapının
eşiğinde duygusal bir kucaklaşma daha yaşamıştık. Benim için bugün elinden
geleni yapmıştı bu kız. Mutluluğumun ilk gününün en güzel olmasını istemişti.
Her şey çok güzeldi ve daha güzel olacaktı.
Yorumlar
Yorum Gönder