Kayıtlar

umut etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Kuyu

Resim
"Aklımı geri ver, sende kalmasın. Başka vücutları sevip de sen sanmasın. Aklını geri al, bende kalmasın. Başka vücutları sevip de ben sanmasın." Yeniden gelsen dünyaya, bir daha yaşasan onca aşkı; yine tadamayacaksın sana olan sevdamı. Nasıl taptığımı, nasıl gözümü kararttığımı iyi bilirsin. Bu yüzden paramparça olan benim; çiçek açan sensin. Bu yüzden kırıkları her yerine batan benim; paçasındaki tozu silkeleyip yoluna devam eden sensin. Karşına çıkacak olan kadınları sakın ben sanma. Çünkü yoktur benim kadar aptalı; kendini yoksayıp da senin mutluluğun için uğraşan... Senin kadar zekisi de yoktur. Nasılsa kendini parçalayan biri vardı. Sen neden parmağını kımıldatacaktın ki? Sevgiyse sevgi, tutkuysa tutku, zevkse zevk... İstediğin her şeyi aldın. Beni bile aldın benden. O kadar çok düşündüm ki seni; kendimi unuttum. Yemek yedim mi? Uyudum mu? İyi miyim? Sormaz oldum kendime. Aynalara da bakmaz oldum utancımdan. Kendimle yüzleşmekten korkar oldum. Biliyordum çünkü

Kaçıncı

Resim
Uzun süre ayrı kalmışız seninle. Ama ne uzun! Öyle ki; mevsim değişmiş ayrı kaldığımız zaman diliminde. Sonra bi' kavuşmuşuz biz! Ama ne kavuşma o! Serin yaz akşamları gibi... Kızgın kumlardan serin sulara atlamışız adeta. Yaprak dökmüş ağaçlar, serin akşamların sabahında. Mevsim turuncu olmuş. Sen öperek susturduğunda beni yanaklarımın turuncusu...  Öyle bi' kavuşmuşuz ki; birer büyük açmış her masa şerefimize. Işıl ışıl yanan lambaların altındaki herkes bizi konuşmuş. Öyle sarılmışsın bana. Gelişine kalkmış kadehler; Alsancak'ın şiir kokan sokaklarında. Sonra bir şiir dökülmüş senin dudaklarından; gözlerimin içine baka baka. Yanan sigaralarımız unutulmuş tablasında. Daha ilk kadehte sarhoş olmuşuz.  Dudaklarımız! Anasona bulanmış dudaklarımız, mühür olmuş birbirine.  Sonra gece... Sevmişiz birbirimizi ama ne sevmek! Kokunu nefes diye çekmişim içime. Ellerin! Yüzümün her santimini ezberlemiş. Ben o gece boynuna aşık olmuşum.  Sonra sabah! Sen en sevdiğ

Bi' Beni

Resim
Yüzümdeki kocaman tebessümden kalan birkaç parça, bin parçaya bölünmüş kalbim, üzerinde tepinilmiş umutlarım, hayal kırıklarım ve kocaman aşkım! Toparladım hepsini bir araya. Birer sandalye çektim her birine. Birer bira açtım sonra. Mezarlık manzaralı, rüzgarı hiç bitmeyen balkonumda… Ne tatlı! Kavurucu sıcakla boğuştuğum günlerin serin akşamlarında seninle içecektim biramı. Sensizliği değil de seni yatıracaktım dizlerime. Şiirlerimi göz bebeklerine dalıp dalıp yazacaktım. Sana her saniye yeniden aşık olacaktım. İmkanlar yaratacaktım kollarına koşmaya ve yanında olduğum her an yeniden inanacaktım; inanmadığım onca şeye. Bütün şansımı, elime her geçtiğinde sana saçacaktım. Sen benim en büyük şansımdın. Çünkü içinde sen olan her şey şanstı. Sen; yaşayamadığım en büyülü, en güzel şeydin. Yaşayamadım; çünkü izin vermedin. Gözlerini bile ezberleyemedim ben senin; vücudundan ziyade. Saçlarına bulaşmadı kokum. Sesimi ezberleyemedin. Göğsünde yatamadım senin; hayallerinde yatamadı

Hoş Geldin Adam

Resim
Merhaba adam Kalbimi sızlattığı ilk anı unutmadığım Bunca zaman kendime sakladığım Merhaba! Zamansız, apar topar gelişinden belli yüreğinin derinliği. Yüzündeki kargaşadan, sesindeki heyecandan... Kalbimdeki çiçeklerden belli gelişin. Geceme saçtığın yıldızlardan... Attığım adımları, yürüdüğüm yolları ezberlememden belli. Saydığım saatlerden bazen... Bazen de daralan nefesimden, ritmini şaşıran kalbimden... Seninle süslenen uykularımdan, mutluluk dolan gamze çukurlarımdan belli.  Attığım büyük adımlardan... Ne de güzel darmaduman ettin beni! Hayatımın altı, üstünden ne de güzelmiş öyle! Hoş geldin adam! Paldır küldür girdin bütün hücrelerime. Güneş oldun üşümüş kalbime ve huzurla doldurdun benliğimi. Umut saçtın; her saniyeme. Ne güzel geldin adam! Senden önce ne yaptığımı unuttum. Nasıl soluk almışım bunca zaman? Varlığınla dolan solumu nereye yaslamışım ve nasıl yaşamışım seni hiç tanımadan?  Ruhumu, ruhuna yasladım ve kapa

Hayal Edemezsin

Resim
Beni Dinleyerek Oku Öyle güzel yerlerinde yattım ki senin! Boynunda yattım mesela. Aşka davet eden büyüleyici kokunla sarhoş oldum; içtiğim içkiden ziyade. Gözlerindeki buğudan döndü başım. Ayağa kalktığımda sarsıldıysam; ellerine tutundum. Alev alev yanan avuçlarına... Omuzlarına tutundum. Başıma cüretkarca yastık olan omuzlarına... Sakallarında uyudum. Yüzümün her zerresini kaşındıran ama seni çığlık çığlığa haykıran sakallarına bıraktım rüyalarımı. Uykulu nefesini çektim içime nefes diye. Verdiğin her nefesi özenle doldurdum ciğerlerime. Bunca zaman sonra ne iyi geldi! Bilir misin? Yüreğimi, bedenimi buzlukta tutuyormuşum da sen çıkarmışsın oradan. Aslında yaptığının farkında olmadan... Bunca zaman sonra korktuklarımı anlattım sana. Yokluğunu, sana yüklediğim sorumluluğu, gözümde ulaştığın arşı... Bunca zaman sonra tenimde hissettim rüzgarı. Göğsünü, göğsümde; ellerini, yüzümün her yerinde... Kokunu yeniden üzerimde buldum. Saç tellerimin arası sen doldu. Göğsünde ya

Alkımın Güneşi Gerçekler

Resim
Şimdi biraz da işin özüne girmenin vakti... Okuyanlar düşündü; Alkımı ayrı Güneşi ayrı... Yazanın hayal gücü nasıl da muazzamdı! Nasıl da içinden yazmıştı her şeyi! Alkım Güneş'i nasıl böyle sevmişti? Bazınız biliyordu, bazınız bildi, bazınız tahmin etti ve bazınız yakınından bile geçmedi. Kurgu sandı. Belki sonu gelmeyen bir rüya... Belki şizofreni? Belki bunların hepsi bir hayaldi? Her şeyden öncesi bu bir hikayeydi. Hikaye neydi? Yaşananlardı. Yaşanma ihtimali olanlardı. Alkımın Güneşi yaşandı. Tek nefeste okunsa; birkaç saatte bitecek olan bir hikaye... Kitap olsa; koca bir roman... Sizin okuduğunuz kadarıyla tek cilt... Hadi gelin işin aslına inelim: Alkım kimdi? Bendim... Bu blogun, romanın, hikayenin, onlarca yazının, şiirin sahibi... Peki neydi Alkım? Gökkuşağı... Gökkuşağıydım ben. Yedi rengi birden içinde barındıran, her güne bir renk yerine ya da koca bir ömre tek renk yerine her anına bir renk armağan edendim. Rengarenktim. Umut doluydum. Aynı zamanda gözyaşı

Alkımın Güneşi "Bölüm 47" SON

Resim
           -Artık gitme vakti…             O şekilde ne kadar kalmıştık bilmiyorum ama hıçkırıklarımın ve gözyaşlarımın dinmesine yetecek kadar kaldığımız kesindi. Güneş kalan cesaretini toplamış ve artık gitmesi gerektiğini bir çırpıda söylemişti. Yeniden bir yumruk oturmuştu boğazıma. Yutkunamıyordum. Burnumu çeke çeke yüzümde kalan son damlaları ellerimin tersiyle sildim. Güneş çoktan ceketini ve ayakkabılarını giymiş, kapının önünde duruyordu.             -Vedalaşmayacak mıyız? Son kez sarılmayacak mısın?             Kollarını açmış, cennet gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Dizlerim kitlenmiş gibi hareket edemiyordum. Sarılsam; bir daha bırakamayacaktım. Sarılmasam da kendimi affetmeyecektim. Henüz kararımı verememiştim ve Güneş artık kollarını indirmişti.             -İyi bak kendine gökkuşağı! Bir an önce kendine seni hak edecek olan bir Güneş bul.             Arkasını dönüp çıkmıştı eşiğinde durduğu kapıdan. Evimden çıkmıştı Güneş. Bir daha da hiç g

Alkımın Güneşi "Bölüm 46"

Resim
          Selin gittikten sonra istemeye istemeye de olsa salonun köşesine yerleştirdiği abajuru açıp ışığı kapattım. Abajurun salonu aydınlatmasına mumlar da yardım ediyordu. On altı tane mumun (Çok abartılı olduğunu düşündüğüm için ısrarla sayısını belirtiyorum.) alevlerinin tavanda dans edişini izlemekse muhteşemdi. Bir görüntü bu kadar mı huzur verirdi insana ve böylesine umutla sarar mıydı dört bir yanını?             Ben alevlerin dansını izlerken kapı çaldı. Her zamanki gibi kalp atışlarım değişmiş, elim ayağım uyuşmuştu. Bu hep böyle mi olacaktı ya? Ben bu adamın karşısında sakin sakin duramayacak mıydım hiç? Bir yerlerim illa da uyuşmak zorunda mıydı yani? Kapının önüne gittiğimde birazdan kalbimin duracağını düşünüyordum artık. Soluk alışlarım bile hızlanmıştı. Göğüs kafesim hızlı hızlı kalkıp iniyordu. Kalp krizi geçirmeden kapıyı açmam lazımdı artık. Son kez boğazımı temizleyip, saçlarımı ve elbisemin eteğini düzeltip yüzüme bugüne dek kimsenin görmediği; en özel

Alkımın Güneşi "Bölüm 45"

Resim
-Bu akşam müsait misin? Kalbimi yerinden söküp boğazımda saniyede bilmem kaç ritimle atmasına neden olan mesaj iki gün sonra gelmişti nihayetinde. Öğle vaktiydi. Her şeyi hazırlamam için yeteri kadar zamanım olacaktı. Hoş! Bir saat sonra geliyorum dese de hazır olurdum zaten ben. Güneş’im sonunda benim olmaya geliyordu. Sonsuza dek üstelik. -Evet müsaitim. -Tamam o zaman akşam sekizde sendeyim. Şarap içeriz dimi? Şarap mı demişti o? Bildiğin şarap yani. Hani romantik akşam yemeklerinin tamamlayıcısı olan şarap… İçeriz tabi Güneş’im. İçmez olur muyuz? Sen şarap içersin ben şarap niyetine gözlerini içerim. En çok da ben sarhoş olurum ama. -İçeriz tabi. Güneş’le akşamı kararlaştırdıktan sonra Selin’i aradım hemen. -Koş kızım koş! Güneş geliyor bu akşam. Karşılıklı bağrışlar, çığlıklar ve benim mutluluk gözyaşlarımın sonrasında Selin nihayetinde gelebilmişti. Bu akşam benim zafer yemeğimdi. Aylarca geceme doğurmak için sancısını çektiğim güneşimi niha

Alkımın Güneşi "Bölüm 43"

Resim
           Birkaç gün önce Selin’in aklıma soktuklarını düşünmezsek hayatım bütün sıradanlığıyla devam ediyordu. Sabah erken kalkıp okula gidiyor, yaklaşan sınavlar için derslere yoğunlaşıyordum. Akşamları yeni yemekler deniyor ve sebepsiz bir mutluluk taşıyordum. Güneş’i kabul ettiğim taktirde nasıl bir hayata adım atacağımı düşünüyordum. Belki de daha önce hiç tatmadığım mutluluklarla o zaman tanışacaktım. Belki de evlenecektik günün birinde? Güneş ve gökkuşağının aşkından dünya güzeli çocuklar doğacaktı belki. Belki de "Bulut"tan bir oğlumuz ve "Yağmur"dan bir kızımız olacaktı; gözleri cennet rengi olan. Hayat hiç olmadığı kadar güzel görünecekti gözüme. Mutluluktan ağlamanın ne demek olduğunu o zaman anlayacaktım.             Hayal kurmak güzeldi de Güneş’ten henüz ses çıkmamıştı. Ne bir mesaj gelmişti ne de aramıştı. Koray’a da gelmiyordu üstelik bir süredir. Selin’in söylediğine göre Koray’la da hiç konuşmamıştı o geceden sonra. Koray'daki vefas