Bir Mazoşistin Hikayesi

O, dünyadaki tüm kötülerin içinde birinciliği açık ara farkla hak etmiş biriydi. Kendini acındırırdı sürekli. Aptal aptal hırslara sahipti. Mutsuzdu sanki. Herkese karşı cadı olmayı kendi istemişse, hak etmişti aslında mutsuzluğu. Cadı değil, o bir şeytandı. Melek yüzüne bile sahip olamayan bir iblis.

Ve yoktu dostları. Yalnızdı. Kendi kendini iterdi yalnızlığa. Oysa biraz güler yüzü olsa ve aptalca hırslarını bir yana bıraksa belki de sayısızca insan olabilirdi yanında.

Ve o kendini mahkum etti yalnızlığa, mutsuzluğa, umutsuzluğa. Hak ediyor, yaptığı her şeyin hesabını veriyordu şimdi. İnat vardı o gözlerinde. Nefret ve hiddet. Ve aptal bir çaresizlik. Kendi kendine acı çektirirdi. O bir mazoşistti. Umutlarını katledip, kanlarıyla kendini zehirleyen bir mazoşist…

Ve o gün gün be gün ölmeye başladı. Tanıyan herkes hak ettiğini söyledi her an. Her şeye rağmen cız etti insanoğlunun sol yanı. Kimse onun gibi iblis olamadı.

Ve o, kendini öldürdü…

Eylül 2010 İstanbul

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Fotoğraf Karesi

Olmuyor

Sana Rağmen