Alkımın Güneşi "Bölüm 8"



              Kapıyı bu kez de Gökmen açtı. Hiçbir zaman ev sahiplerinden birinin bu kapıyı açtığına denk gelmedim. Bu yüzden de git gide bu evde Gökmen ve Güneş’in yaşadığını düşünmeye başladım. Gökmen’in peşinden salona geçerken fısıltıyla konuşuyorduk. Saat ne kadar geç de olsa bu evde fısıltıyla konuşulacak saatler değildi henüz. Öğlen on iki gibi fısıltıyla konuşulurdu bu evde. Ev halkı yeni uyumuş olurdu o saatlerde o yüzden. Şuan bası ve lazerleri açmış, club tadında dans ediyor olmamız lazımdı. Birkaç dakika sonra öğrendim her şeyi.

            -Koray’la Hakan tartıştı. Maya yüzünden. Maya Hakan’ın ayakkabısını oyuncak sanıp parçalamış.

            Hiç güleceğim yoktu. Maya zaten eline ne geçirirse parçalardı. Sorun şu ki Hakan bunu en başından beri biliyordu zaten. Neyi bu kadar problem yapmıştı? Maya’nın parçaladığı ne ilk ne de son ayakkabıydı. Dolaba koyabilirdi mesela ayakkabılarını. Ortada böyle bir tehdit varken saklaması gerekirdi.

            -Peki neden fısıldaşarak konuşuyoruz Gökmen?

            -Çünkü Güneş uyuyor.

            Parayı duyanların gözlerinde temsili bir dolar işareti çıkar ya hani. Güneş’in adını duyduğumda benim gözlerimde de temsili kalp işaretleri çıkıyordu. Üstelik herkesin görebileceği cinsten. Gökmen da bunu fark etmiş pis pis sırıtmaya başlamıştı. Yanaklarımsa çoktan bir elma kıvamına gelmişti. Kıpkırmızı birer elma. Yanına gidip saçını okşasam mı diye düşünmeye başladım kendi kendime. Sonra vazgeçtim. Sonuçta arkadaş kalma kararı almıştık. Onu sevdiğimi belli etmemem gerekiyordu. Ne gerek vardı ortalığı karıştırmaya?

            Gökmen’le sohbete dalmışken Koray geldi yanımıza. Hakan’la konuştuklarını anlattı. Sonra gecenin analizini yaptık ve Koray uyumaya gitti. Haklıydı. Gecenin bu saatinde günlerdir uykusuz olan hepimize en yakışanı güzel birer uykuydu. Ama bir sorunum vardı benim. Uykumun en güzel anlarında midem sinyal verirdi ki yine aynısını yaptı.

            -Gökmen ben çok açım!

            -Ben de açım da burada yiyecek hiçbir şey yok.

            -Bana gidip makarna mı yapsak?

            -Hadi yapalım!

            Yerimden hızlıca doğrulup montumu geçirdim üzerime ve tam o anda Gökmen’in ağzından inciler döküldü resmen:

            -Güneş de açtır. Uyandıralım o da gelsin.

            Dakikalar sonra Gökmen Güneş ve ben Korayların evinden ayrıldık. Yanımızda Koray yoktu inanabiliyor musunuz? Koray varken söylediğim laflara bile dikkat ederken, şuan fazlasıyla özgürdüm. Bütün kartlarımı açabilirdim yani. Umarım bu durum saçmalamama sebep olmazdı.

            Sabah olmak üzereyken üç kişi koca bir tencere salçalı makarnayı yok ettik. Bunu yaparken hiç utanmadık evet. Ayva göbeğimden gram olsun utanmasam da o biraz da büyük meyvelere özendi tencerenin dibini gördüğümde. Ne bileyim karpuz de, kavun de mesela. Gözlerim açılmamak için direniyordu ve uyku kazandı. İki yastık ve iki battaniyeyi salondaki koltuğa bırakıp “Yüksek müsaadenizle ben yatıyorum.” Deyip odama geçtim. Güya Koray yoktu da bütün kartları açacaktım da! Bu dünyada her şeye göğüs gerebilirdim belki ama uykuya asla!

            Saat on gibi hiç uyumamış olan Gökmen’in açtığı club müziklerinden biriyle ev inlemeye başladı. Ayıp ya! Henüz dört saattir uyuyordum. Nerede düşünce? Güneş nerede acaba? O uyumuyor mu?

            Salona geçtiğimde gerçekten inanamadım. Ben odamın kapısı kapalı olduğu halde uyanmışken, Güneş hala uyuyordu. İki büklüm olmuştu daracık koltukta. Bir de üzerini açmıştı. Üşümüştü. Üzerini örterken ben, Gökmen’e söverek başını yastıktan kaldırdı. Her zamanki gibi uyandı anlayacağınız. Güneş söverek uyanıyorsa, onun için her şey yolunda demektir. Bir kere sesini çıkarmadan uyanmış üzerine bir de “Günaydın!” demişti de çok korkmuştuk. Acaba hasta falan mı diye. Onun doğasına aykırı çünkü normal biri gibi uyanmak. Başlarda ne kadar garipsesem de zaman içinde fazlasıyla alıştım onun bu durumuna.

            Kahvaltımızı yaptıktan sonra hiçbir şey yokken Güneş birden Gökmen’e bağırmaya başladı. Gökmen gittikten sonra öğrendim bunun sebebini. Öyle boşuna değilmiş hiç de. Aylardır Gökmen işsiz ve cebinde beş kuruş para olmadan yaşıyordu Güneş’in evinde. Üstelik günde neredeyse 2 paket sigara içiyordu ve ısrarla iş bakmıyordu kendine. Güneş sonunda patlamıştı “İş bul artık kendine.” Diye. Gökmen Güneş’i yine duymazdan gelmişti. Yeni bir eve taşınmayı düşünüyorlardı ve Güneş beğendiği bir dairenin ev sahibiyle görüşme ayarlamıştı. Bu işi de Gökmen’e devretmişti ‘bir işe yarasın’ diyerek. Fakat görüşme, Gökmen’in bizi uyandırdığı saatteydi ve Gökmen oralı bile olmamıştı. Güneş bağırıp çağırdıktan sonra Gökmen adamdan yarım saat sonrası için görüşme talep etmiş ve evden hızlıca çıkmıştı.

            Ortamdaki gerginliği yumuşatmak için beynimi adeta zorluyordum. Bir şey yapıp Güneş’i sakinleştirmem gerekiyordu. Ama ne?

            -Hadi mantar kurabiye yapalım?

            -Mantar kurabiye mi? Çok severim!


            -Ciddi misin? Ben de bayılırım. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Fotoğraf Karesi

Olmuyor

Sana Rağmen