Veda Mektubu

Gerçekleri bir kereliğe mahsus görmezden geliyorum şuan. Bir kere, ilk ve son kere... İkincisi yok! Bu satırlar, yazıldıktan hemen sonra unutulacak ve sana asla ulaşmayacak. Bütün kuralları yıkıyor ve bugüne dek yuttuğum bütün sözleri bir bir kusuyorum.

Sevgilim... Cennetim... Umudum... Mutluluğum... Gözyaşım... Huzurum... Acım... Dünlerim... Yarınlarım... Terk edilişim... Aldatılışım... Acizliğim... Çaresizliğim... Çıkmazım... Hayallerim... Kalbim... Gecelerim... Kabuslarım... Güneşim... Yıldızım...

Bıraksan sabaha kadar yazacağım. Milyon tane sıfat yakıştıracağım varlığına. Gözlerine, saçlarına onlarca şiir sığdıracağım. Yatsan dizlerime, kirpiklerini öpeceğim usul usul. Yaralarımı göstereceğim. Yokluğun kadar acıtmayan ama en az o kadar acıtan yaralarımı... Kanlar içindeki avuçlarımı ve bileklerimi... Sen dolu kalbimi göstereceğim sana.

Umut dolu yarınları anlatacağım. Birleşen iki elin, nasıl da her zorluğu alt ettiğinden bahsedeceğim biraz. Sonra sana bir sigara yakacağım. Sağ kenarına oturtacağım dudağının. İçime çekeceğim verdiğin her nefesi.

Sonra bir masal anlatacağım sana. Eli kolu bağlı kalmış aşık bir kızın çaresizliğini bir bir anlatacağım. Dinledikçe nefret edeceksin o adamdan. "Ne de kötüymüş." diyeceksin. O adamın kendin olduğunu hiçbir zaman bilmeyeceksin mesela. Çaresiz kız tanıdık gelecek ama çıkaramayacaksın. "Bu kadar büyük aşk mı olur be?" diyeceksin belki. O aşkın başrolü olduğunu bilmeden. 

Anlatırken ağlayacağım belki. Silmeyeceksin gözlerimdeki nemi. Boş boş bakacaksın öyle. Sana yaktığım mumları söndürüp uyuyacaksın içeride.

Bu kez susmayacak, yanına geleceğim. Bağıra çağıra gecenin en kör noktasında bir sağırla konuşuyor gibi seni nasıl sevdiğimi anlatacağım. 

Ben anlattıkça dolacak gözlerin. Acıyacak kalbin ve yeniden nefes almaya başlayacak. Her yerin sıcakken buzlarla kaplanmış kalbinin de ısınmaya başladığını en derininde hissedeceksin. Öpeceksin gözyaşlarımı. Sarılacaksın bana. "Gitme." diye tekrar edeceksin defalarca. Özürler dileyecek, yalvaracaksın. Ağlayacaksın benimle birlikte. Yüz yüze bakıp, öpeceğiz birbirimizin gözyaşlarını. Göğsüne yatıracaksın beni ve sabaha kadar seveceksin yüzümü. Avuçlarıma taptaze umutlar koyacaksın öpücüklerle.

Bu satırlar; buz dağının görünen kısmıydı. Kalbimin beklediği, kabul ettiği tek gerçekti. Gerçekleşen ise görünmeyen kısım. Bir varken, bir yok oluşun... Umutlarımı söküp atışın, hayallerimi yıkışın, ağlatışın, çaresiz bırakışın...

Eğer okursan bu satırları; gittiğimi bilirsin. Yenildiğimi kaçtığımı bilirsin. Okuma o yüzden. Bilme bunların hiçbirini.

Bilirsen; ben bir kez daha kaybederim. Mücadelemi, güzel olan her şeyi bir kez daha yitiririm.

Bu; sana bir veda mektubu... Kalbim değil, beynim yazdı bunu. Kalbim, veda etmedi. Seni de götürmeyi tercih etti.

Aşk şehrime, Aşık olduğum, aşkı bulduğum şehrime, aşkım için veda edeceğim aklıma dahi gelmemişti. Aşkın canımı bu denli yakacağını bilmezdim. Aşkımı ardımda bırakıp koşarak uzaklaşacağımı da hiç düşünmedim. Her şeyi güzel yapan aşkın; beni böyle bitireceğini de bilemezdim.

Gözlerine bakıp "sevgilim" diyemediğim, koklayarak öpüp de "sevdam" diyemediğim, elini tutup da yürüyemediğim, kalbine dokunamadığım, unutmak da istemediğim adam!

Ben gidiyorum. Dönüşüm yok artık. Sana veda etmeden bu şehri terk ediyorum. Senin yaptığın gibi tıpkı.

Tek farkımız; başka kollara koşmuyorum.

Hoşçakal Çocuk.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Fotoğraf Karesi

Olmuyor

Sana Rağmen