Kalıplardaki Mutluluk

...

Duvarın dibine sinip de kafanızı duvarlara vurmak ve yumruklamak için size binlerce sebep sayabilirim. Beyninize bir kurşun yemiş gibi acı çektirebilecek onlarca şey de biliyorum. Yumulu göz kapaklarımın altında, kurduğum onca hayalin paramparça oluşlarını da izledim defalarca. Saçlarımı da kestim hiç acımadan. Renkten renge de soktum yeri geldiğinde.

Peki ne oldu?

...

Bazı şeyleri aştığımı, atlattığımı sanmıştım bu aralar. Kendimi duvar dibinde, ellerim kanlar içinde kalana kadar duvarı yumrukluyor bir şekilde bulana kadar. Tek bir fark var bu defa. İçimdeki fırtına başlangıcı hissi bilen tek kişi benim.

İlk defa!

Kimseye bir şey anlatmamayı seçtim bu kez. Yalnız olduğumdan mıdır bu seçim yoksa güçlü görünme isteği mi? Belki anlattıkça karışmaları da olabilir. Ağladıkça ağlattıkları da. Siz verin bunun cevabını da.

"Mutluluğu kalıplara sokup zamanlara yayma." derdi bir dostum. Bu kez onun dediği olsun istedim. Vazgeçtim yarınlardan. Bıraktım dünleri de. "Tam olarak şuan mutlu olmalıyım." dedim ve bunun için ne gerekiyorsa yaptım. O an oldum da.

AMA

Öyle olmuyor işte. 'büyük adam' olmak istiyorsan, şuan mutlu olmayı değil, yarın mutlu olmayı hedeflemen gerekiyor.

Ya da siktir edin hepsini. Herkes kendi bildiğine inansın diyelim.
Peki herkes kendi bildiğine inanacaksa, ben neden dostumun bildiğine inanmalıyım?
Beni düşündüğünden mi? Hayır sanmıyorum. Beni düşündüğünü de sanmıyorum açıkcası.
...

Biz; güzel çocuklardık küçükken. Umutlarımız; avuçlarımıza sığmaz, ceplerimizden taşardı. Mutlu olmaya sebepler aramazdık. Yağan yağmur, doğan güneş bile mutlu ederdi bizi. Ayıp ettik büyüyerek. Çok günah işledik. Sevmek diye bir eylemi soktular hayatımıza, haddinden fazla sevdik. Dozunu kaçırdık her şey gibi. Ve her güzel şey gibi o da çabuk bitti. 

Sevdiğimizi geri getiremeyince de çöpe attık ceplerimizdeki bütün umutları. Ve bir hiç kaldı avuçlarımızda. Attıkça çoğalan, kovdukça yüzsüzce dönen bir hüzün... Gözyaşları ardında ve kapalı kapıların ardındaki kilidin deliğinden izlediğimiz mutluluklar... İmrenip imrenip, izlemekle yetindiğimiz; ne yapsak da kavuşamadığımız o güzel mutluluklar...
...

Kalktım sindiğim duvarın dibinden. Ellerimdeki kanları temizledim ve bir sigara yaktım. Sonra sövdüm. En sevdiklerime... Canımı kanatırcasına sevdiğim; canımı söküp alan herkese sövdüm tek tek. Kıymet bilmeyen, kopan her saç telime, düşen her gözyaşıma sebep onlarca insana sövdüm. İçime çektikçe dumanı, biraz daha hissettim kalp kırıklarımı. Sonra küfürler keşkeyle değişti kalbimde. "Ne güzel olurdu!" larla son buldu sigaram.

Anladım ki herkes, hiçbir şey.
Herkes; hiç kimse.
Hiç işte.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Fotoğraf Karesi

Olmuyor

Sana Rağmen