Alkımın Güneşi "Bölüm 39"
Serkan gece boyunca ne aramış ne
mesaj atmıştı. Acaba Güneş’le konuşmuş muydu yoksa bana verdiği sözü unutmuş
muydu? Gerçi artık her şeyin rengi farklıydı. Sonuçta Güneş’in hayatında bir
kadın vardı. Serkan bir şeyleri öğrense bile hiç yoktan Gökmen bana anlatmasına
karşı çıkabilirdi.
Öğlen olduğunda üçünden de ses
çıkmamıştı. Güneş’ten zaten bir şey beklemiyordum da Serkan’ın geceyi özetlemek
için araması gerekiyordu. Dersten çıktığımda uyanıp uyanmadığını soran bir
mesaj attım. Aslında bir şeyleri kabullenmiş gibi de bir halim vardı. Yalnızca
tam anlamıyla kabullendiğimde nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Eve
giderken düşündüğüm tek şey buydu. O sırada Serkan aradı. Hal hatır sorma
faslından sonra çok da hevesli görünmeyen ses tonumla dün geceyi sordum.
-Hiç napalım. İçtik öyle.
-Konuştunuz mu?
-Neyi?
-Yoklayacaktın ya. Ağzını
arayacaktın hani.
-Hee. Ya ben onu unuttum ya.
Bayadır görmüyordum Güneş’i. Başka şeyler konuştuk. Tamamen çıkmış aklımdan.
-İnanayım mı Serkan?
-Anlamadım?
-Tamam yok bir şey.
-Sorarım bir ara ya.
-Yok
boşver. Gerek yok.
-Sen
bilirsin.
İtiraz bile
etmemişti. Sebebini bile sormamıştı. Ağzını aramaya dün fazlasıyla niyetliyken
bugün gerek yok dedim diye sevinçten havalara uçacaktı resmen. Bunlar bir şey
karıştırıyordu. Her hallerinden belliydi.
Eve gidip
kendi kendimi yiyeceğime biraz da Koray’ın başını şişireyim diye düşünüp karşı
binanın kapısına geldim. Bayadır da görmüyordum hem. Biraz kızardı belki ama
özlemiştir o da beni mutlaka. Laflardık biraz. Sonra sıkıştırırdım da biraz.
Çay kahve derken akşam olurdu zaten.
Kapıyı
beklenenin aksine bir kız açtı. Bu kız Mete’nin sevgilisi Duygu değildi. Bu
durumda Mete’yle Duygu ayrılmıştı ve bu kız Mete’nin yeni sevgilisiydi. Ne
kadar zamandır görüşmüyorduk acaba da Duygu gitmiş bu kız gelmişti? Ya da
Koray’la görüşmediğim süreçte Koray ve Mete taşınmışlardı ve karşımda duran kız
her köşesini ezbere bildiğim dairenin yeni sahibiydi.
-Sen Alkım
olmalısın?
Bu kız beni
tanıyordu. İyi de nasıl?
-Selam.
Evet ben Alkım. Sen de…
-Selin ben.
Koray’ın sevgilisi. Gelsene.
Koray’ın
sevgilisi mi? Koray’ın ne ara sevgilisi olmuştu? Biz ne zamandır görüşmüyorduk?
Bu kız beni nerden tanıyordu? Koray hemen beni mi anlatmıştı yani? Geleceğimi
nerden biliyordu peki?
Selin’in
arkasından yürürken tüm bu sorularımın cevabını düşünüyordum. Odaya
geldiğimizde Koray bilgisayarın başındaydı.
-Ooo
kimleri görüyorum?
Selin’e
döndü.
-Ben sana
dememiş miydim yakında damlar diye.
-Sen beni
mi çekiştiriyorsun?
-Koray’a
sarılırken (bu sarılma kesinlikle eskisi kadar sıcak değildi. Anlaşılan
sevgilisi olduğu için benimle fiziki temaslarına mesafe koyma kararı almıştı.)
ne zamandır görüşmediğimizi hesaplamaya çalışıyordum.
-Yok canım.
Ne zamandır sesin soluğun çıkmıyor. Selinler yemeğe geldiğinde seni yolcu
etmeye inmiştim ya. O zaman bahsetmiştim. Baş belam beni bekliyor diye. Başka
bir baş belam yok nasılsa.
Hatırlamıştım.
İzmir’i terk ettiğim akşam Koray’a yemeğe gelenlerden biri de Selin’di. Demek
ki ne olduysa o akşamdan sonra olmuştu. Selin tıpkı Koray gibi esmerdi. Beline
kadar inen siyah saçları vardı. Vücudu bir kum saatini andırıyordu. İncecik
beline rağmen geniş kalçaları vardı. Ve yanağının hemen yanında başta piercing
sandığım kocaman bir ben… Sevimli bir kızdı. Gözlerinin içi gülüyordu bana
bakarken. Yine de derinlerde bir yerde her kadının sevgilisinin kız arkadaşına
karşı beslediği şüpheyi hissetmiştim. Problem yoktu. Sonuçta kadının dilinden
kadın anlardı. Konuşup halledebilirdik birbirimize hissettirmeden.
-Ne içersin
Alkım?
-Ooo evin
düzen komple değişmiş. Yanlış anlama Selin ama ben buraya ne zaman gelsem önce
mutfağa gider çayı kahveyi yapar odaya öyle geçerdim.
-Biliyorum
Koray anlattı. Artık ben yapıyorum.
Bunu
söylerken sesinden az da olsa bozulduğunu hissetmiştim. Ama napayım yani? Koray
benim en yakınım sonuçta. Bu evde Selin’den çok ben yaşadım. İstediği kadar
sevgilisi olsun ben kadar hakim olamaz Koray’ın evine. Sonuçta yarın öbür gün o
gidebilir ama ben kalırım.
-Zahmet
olmazsa kahveni içerim.
-Yok canım
ne zahmeti.
Selin
kahveleri yaparken Koray’dan hikayeyi dinlemeye başlamıştım. O gece herkes
gittikten sonra Selin bulaşıklara yardım etmek için kalmıştı. Sonra da Koray’ın
göğsüne yerleşmişti. Zaten halihazırda var olan etkileşim o gece başlı başına
aşka dönüşmüştü ve Selin Koray’ın göğsünde uyumuştu. Elbette masum bir uyuma
değildi ama bu detay Koray yerine Selin tarafından verilmişti bana. Kahveleri
içtikten sonra Selin’le salona çekilip baş başa konuşmayı tercih etmiştik. O da
beni Koray’dan tanıdığı için güvenmiş yakın hissetmiş ve anlatmıştı. Buna
sevinmiştim. Böylelikle cici yengemle aramızdaki ilk bağı kurmuştuk.
-Eee Alkım
anlat bakalım. Nasıl gidiyor Güneş hikayesi?
-Güneş mi?
Nasıl biliyo…
-Koray
anlattı.
Tabi ya.
Her şeyi anlatmıştı Koray. Sağolsun biz kızlardan çok dedikodu yapardı kendisi.
Ne vardı yani bıraksaydın da ben anlatsaydım?
-Tabi ya
düşünmem lazımdı. Sana nasıl anlattı bilmiyorum ama nasıl gittiğinden önce
nasıl başladığını kendim anlatmak istiyorum.
-Vaktimiz
bol. Seve seve dinlerim.
Bir demlik
çayı salona getirip sigaralarımızı da hazır ettikten sonra her şeyi bir bir
anlattım. Kendime bile şaşırdım. Gerçi anlata anlata artık usta olmuştum bu
konuda ama kimseye vermediğim detayları Selin’e verdim. Sonra çaresizce
gözlerinin içine baktım. Ağzından çıkacak bir kelimeye bile muhtaçtım. Bir
kadının gözünden bu ilişkiyi görmem gerekiyordu artık. Akıl almam gerekiyordu.
Ama Gökmen ve Koray’dan değil. Bir kadından… O da karşımda duruyordu.
-Koray’ın
bakış açısıyla sen suçluydun biliyor musun? Aslında hala tam anlamıyla suçsuzsun
demiyorum ama ne diye bu kadar kaptırdın ki kendini?
Kıza bak
ya! Ne diye bu kadar kaptırmışım kendimi? Sanki ben dedim hadi Alkım kapıl bu
çocuğa diye. Oldu işte. Engel olmaya çalışmadım sanki. Her şeyi anlatmadım
sanki. Bana kalkmış hala bildiklerimi anlatıyor.
-Bu çocuk
seni sevmiyor Alkım. Senin yanındayken mutlu oluyor hepsi bu. Kimsenin
kendisini sen kadar sevmeyeceğini biliyor
o yüzden ayrılmıyor yanından. Canı yandığında başını tekrar omzuna
yaslamak istiyor. Bir merhem gibi onun yaralarını iyileştir istiyor. Ama
bilirsin ki iyileştikten sonra bir sonraki yarana kadar merhemin varlığını bile
unutursun. Güneş de öyle yapıyor işte.
Bu kadar
doğru bir tespit yapmasını beklemiyordum açıkçası. Aslında bu gerçeği ben de
tam anlamıyla biliyordum da itiraf edemiyordum kendime. Gökmen ve Koray’ın
söylediklerine de inanmak istemiyordum. Çünkü yalnızca Güneş’in gözünden
bakıyorlardı. Benim açımdan bakan kimse yoktu. Unut diyip çıkıyorlardı işin
içinden.
-Napayım
peki Selin? Sen de mi unut diyeceksin?
-Diyemem.
Anladığım kadarıyla sana Güneş’i unut demek intihar et demek gibi bir şey olur.
-Ha şunu
bileydin.
-Ama
umutlanma diyebilirim. Çünkü bu hikayenin sonu belli.
-Evet bunu
da adım gibi biliyorum.
Saatler
geçti. Selin’le konuştukça rahatladım. Kim bilir ne kadar zaman olmuştu hem
cinsimle dertleşmeyeli? Bunun bana böylesine iyi geleceğini de tahmin
etmemiştim. Sonra konuyu Selin’e çevirdim. Bölümünü, yaşını, yaşadığı yeri
öğrendim. Meğer Koray ve Selin aynı mahallenin çocuklarıymış. Çocukken seksek
oynayan iki arkadaşlarmış da büyüdükçe kopmuşlar birbirlerinden. Daha doğrusu
birbirlerini hatırlayamaz olmuşlar. Sonra burada yeniden tanışmışlar. Masal
gibi anlayacağınız. Dinlerken iç geçire geçire bi hal oldum. Selin’in ise
gözlerinin içi gülüyordu anlatırken. İkisinin adına çok mutlu oldum.
Koray’ın
odasına geçtiğimizde yokluğumuzu fark etmemiş olduğunu anladık. Hala
bilgisayarın başındaydı ve en sevdiği oyunu oynuyordu. Selin usulca sokulup
ensesinden öptü Koray’ı. Sonra Koray Selin’i kendine çekip dizine oturttu. Bir
yandan açıkta kalan omzunu öpüyor bir yandan da oyun oynamaya devam ediyordu.
Ne kadar da tatlıydılar. Bir süre sonra Koray oyunu bırakıp aramıza döndü.
Israr
kıyamet birer kahve daha içtikten sonra gitmek için hamle yaptım.
-Aaa olmaz.
Yemeği birlikte yiyelim.
-Yine mi
dışarıdan?
-Hayır
canım. İki tane hatun var evde. Yaparsınız artık bir şeyler.
Birkaç
saniye Selin’le birbirimize baktık. Sonra istemeye istemeye de olsa kabul ettik
bu emrivakiyi. Mutfağa geçtiğimizde bir yandan dedikodu yapmaya devam ediyor
bir yandan da yemeği hazırlıyorduk. Sevmiştim Selin’i. İçinden geldiği gibi
konuşuyor içinden geldiği gibi hareket ediyordu. Gözlerindeki şüpheyi artık
göremiyordum. Anlaşılan o da beni sevmişti.
Yemeği
yedikten sonra bir çay kahve daha içememek için bulaşıklara bile yardım etmeden
çıktım Korayların evinden. Kapıda Selin’le
vedalaşırken bir an önce tekrar görüşmek istediğini ve o var diye
çekinmeyip aksine artık daha fazla Koray’ın evine gidip gelmem gerektiğini
söyledi. Canıma minnetti. Güneş’i unutmak için kız kıza takılmak iyi bir fırsat
olabilirdi. Öyle olmasa bile bu kızı sevmiştim ve iyi arkadaş olabilirdik. Olmak
zorundaydık. Sonuçta gelin görümceydik.
Yorumlar
Yorum Gönder