Alkımın Güneşi "Bölüm 20"



          Yorgunluğun ve sarhoşluğun verdiği yetkiye dayanarak öğlen üç gibi anca uyanmıştım. Biraz daha uyuyasım vardı açıkçası. Bu kararımı uygulamaya soktuğum anda dün gece yaşananlar aklıma geldi. Sarhoş olmuştum! Hem de Güneş'in yanında! Rezil olmuştum resmen ya! Ama bundan daha önemli bir mesele vardı. Güneş'le yatmak istediğini çekinmeden söyleyen bir kaltak vardı ve o şuan Güneş'in evindeydi. Yataktan kalkmaya çalışırken Gökmen'i aradım. Uzun uzun çaldı, açan olmadı. Bir daha aradım. Sonra Güneş'i. Sonra tekrar Gökmen'i. İkisi de açmıyordu telefonlarını. Umudumu yitirmeye başlamışken Gökmen telefonu açtı.

            -Hı?

            -Oha! Uyuyor musun sen?

            -Evet.

            -Güneş?

            -O da uyuyor.

            -Kızlar?

            -Sabah sekiz gibi gittiler.
           
            -Geleyim mi?

            -Gel canım.

            İyi de ne olmuştu da bu kızlar sabahın köründe gitmişlerdi? Gece kim kimle uyumuştu? Acaba uyumamışlar mıydı? Güneş'le Gökmen niye hala uyuyordu? Neler dönüyordu acaba? Gitmeden öğrenemeyecektim anlaşılan. Bir çırpıda dizleri yırtık kotumu geçirdim üzerime. Askılı siyah atletimin üzerine de göğsü açık kazağımı giydim. Aynaya baktığımda gördüğüm manzara karşısında şaşkına döndüm. Silmediğim makyajım her yerime bulaşmıştı. Hızlıca temizleyip yenisini yaptım. Ayağıma da botlarımı geçirip Güneş'in evinin yolunu tuttum.

            Nasıl derin bir uykudalarsa artık dakikalarca zile bastım ve ısrarla aradım. Kapıyı gözleri kapalı bir şekilde Gökmen açtı. Açtığı gibi de içeri geçip uyumaya devam etti. Hava kararmak üzereydi ve bu ikisinin uyanmaya hiç niyeti yoktu. Güneş'in başucuna oturdum. Öyle tatlı uyuyordu ki! Üzerini açmış, farkında değildi. Üşümüştü. Sırtüstü yatarken kollarını göğsünde bağlamıştı ısınmak için. Uyandırmamaya çalışarak üzerini örttüm. Sonra gözünün önüne düşen saçlarına baktım. Yavaş yavaş toparladım kenara doğru. En son dayanamayıp gözünün kenarından öptüm. Anında uyandı. Öpmez olaydım.

            -Sen mi geldin?

            -Evet canım hadi kalk. Acıkmışsınızdır bir şeyler hazırlayalım.

            -Benim çok uykum var.

            -Benim de var ama kalktım yanınıza geldim.

            -Tamam o zaman sen de uyu hadi. Gel bakalım.

            Söylemesiyle beni yatağa çekmesi bir oldu. Neye uğradığımı şaşırdım. Güneş beni yanına çağırmıştı. Yetmemiş başını da göğsüme koyup sıkıca sarılmıştı. Dakikalarca hazmetmeye çalıştım. Nasıl olduğunu, Güneş'in ne düşündüğünü, ne olacağını kavramayı denedim. Hiçbir sonuca ulaşamadım. O dakikalar içinde kolum uyuştu. Başımın bir kısmı boşluktaydı ve boynum da ağrımak üzereydi. Ama sesimi çıkarmadım. Güneş öylesine huzurlu uyuyordu ki bozmak istemedim. Rahatsız etmek istemedim onu. Ben de ona sarıldım. Saçlarıyla oynamaya başladığımda iç çekip daha sıkı kavradı belimi. Mutluluktan ölebilirdim o an. Binlerce kez şükrettim. Binlerce kez "Hiç uyanmayalım." istedim. Güneş'le birlikte uykuya daldım.

            Uyandığımızda saat gece yarısını gösteriyordu. Deli gibi acıkmıştık. Acıkmasak uyanmazdık herhalde. Bir saati de ne yiyeceğimizi düşünerek harcadık. Sonra bomboş bir buzdolabına sahip olan Güneş'in evini terk edip benim evimin bağrına attık kendimizi. Önce çay yaptık. Sabahtan beri aç olan biz değilmişiz gibi çay sigaranın keyfini çıkardık bir kez daha. Gökmen koltukta uzanmış müzik dinlerken biz Güneş'le NFS oynamaya başladık. Bayağı da eğleniyorduk üstelik. Arabaları yeniden dizayn ediyorduk tıpkı çocukluğumdaki gibi. Araba yarışlarıyla geçen bir çocukluğum vardı benim. Kız giydirme oyunlarından ziyade. Şimdi de bunun artılarını görüyordum işte.

            Saat dördü gördüğümüz sırada buçuk porsiyon pidelerimizi yemiş ufaktan uyusak mı diye düşünüyorduk. Güneş birden ayaklandı yine.

            -Biz eve kaçalım.

            -Niye ya kalsaydınız işte?

            -Evimi özledim. Gidelim artık.

            -Peki siz bilirsiniz madem.

            Bu saatte üstelik dışarısı da yeteri kadar soğukken gitmelerine anlam verememiştim. Ne gerek vardı yani? Birkaç saate güneş doğacaktı zaten. Yatar uyurduk işte mis gibi. Yapacak bir işleri de yoktu zaten. Ya da var mıydı? Yok canım. Bu saatte ne işi olacaktı ki? Öğlene kadar uyuyacaktı zaten ikisi de. İşi olan yalnız bendim. Güneş ve Gökmen yüzünden de yapmam gereken hiçbir şeyi yapmıyordum zaten. Hoş! Sıkıntı da yoktu aslında. İyiydim böyle. Mutluydum sonuçta. İnsan mutlu olmak için çabalamalıydı. Bütün bu çaba, sıkıntılar da günün birinde mutlu olmak için değil miydi zaten? Ben biraz erken davranmıştım sadece. Yarın değil de bugün mutlu olmayı hedeflemiştim, öyle de oluyordu zaten. Yarınları bilemem.

            -Dikkat edin kendinize. Eve gidince de haber verin.

            -Tamam canım merak etme sen.

            İki satırlık konuşmamızı yaptığım sırada boynuna da bir öpücüğü iliştirivermiştim Güneş'in. Fırsatları bir bir kovalıyordum ne de olsa. Benden hatıra olsun dedim yarına kadar. Güneş de halinden hoşnut görünüyordu açıkçası. Yorgunluğundan olsa gerek, yarım bir tebessüm vardı dudağının kenarında. Öpmek için çıldırsam da iç sesimle tutuştuğum laf dalaşı sonrasında ben kazandım ve öpmedim. O kadar da değil artık canım.

            Mutluydum işte. Daha ne olsundu. Yeterdi işte. Fazla mutluluk göz çıkarırdı sonuçta.


            Yatağıma uzandığımda her zamanki gibi aklım da kalbim de Güneş’teydi. Nasıl da tatlı uyuyordu şimdi! Yine haber vermemişlerdi "Geldik." diye. Olsun canım varmışlardır illa ki. Kısacık yolda ne gelebilir ki başlarına sonuçta? İyi geceler cennetim. Yastıklara sarıldığın gecede tatlı rüyalar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Fotoğraf Karesi

Olmuyor

Sana Rağmen