Alkımın Güneşi "Bölüm 18"
Uzun zamandır ertelenen Alsancak planımızı sonunda gerçekleştirmeye
karar verdik. Üstelik bu plan en yoğun olacağım günün akşamına konuldu.
Yapılmayı bekleyen bir sunum vardı ve ne kadar zamanımı alacağı da meçhuldü.
Sonrasında da yemek falan derken akşam olacaktı zaten. Bir de üzerini
değiştirmesiydi, makyajıydı ohooo siz gidin eğlenin almaya gelirim ben gibi bir
şey olacaktı.
Tabi ki de
böyle olmadı. Söz konusu Güneş'se ben her zaman hazırdım zaten. Hazır olurdum.
Olmak zorundaydım. Sonuçta o Güneş'ti. Bekletmemeliydim. Bir problem
çıkmamalıydı.
-Akşam
sekiz gibi çıkarız o zaman Buca'dan?
-Tamamdır.
Sonunda
gidiyorduk. Günlerdir ertelenen, bir türlü gerçekleşmeyen plan sonunda gerçek
olmak üzereydi. Allah'ım çok heyecanlıydım! Göz göze dans edecektik şimdi. Ben
çaktırmadan sarılıyor ayağına öpecektim falan onu. Herkes bizi sevgili
sanacaktı. Belki de bu gece artık sevgili olacaktık?
Sunumu
bitirir bitirmez eve geçtim. Saat yediye geliyordu. Giymek için kendimi
parçaladığım ama Güneş'in çok kısa(!) bulduğu eteğimi bir kenara bırakıp siyah
dar pantolonumu, arkası dantelli olan siyah büstiyerimi(Bunu henüz Güneş
görmemişti.) ve platformlu siyah botlarımı da giyip saçlarıma rastgele maşa
atmaya başladım. Gündüz makyajımın üzerinden geçip biraz daha koyultarak gece
makyajına çevirdim. Siyah deri ceketimi de üzerime geçirdiğimde kedi kesmeye
hazır bir psikopata dönüşmüştüm. Tamam tamam abarttım. Elbette öyle değildi.
Baştan aşağı siyah olan kıyafetime tek rengi kırmızı saçlarım ve vişne çürüğü
rujum katıyordu. Hiç fena değildim. Mekanlarda bu şekilde üşümem imkansızdı ama
umarım kordonda da içelim diye tutturmazlardı. Yoksa bu halde kesinlikle
donardım.
-Ben
geldim! diye girdim Koray’ın evine.
-Hoşgeld...
Kızım ne oldu sana?
Koray
yüzüme baya baya şaşırmış olarak bakıyordu. Sadece şaşkındı ama. Çok mu kötü
olmuştum acaba ya?
-Çok mu
kötü???
-Saçmalama
kızım! Efsane olmuşsun. Yıkılıyorsun resmen...
-Ciddi
olamazsın?
-Çok
ciddiyim. Bayıldım!
-Teşekkür
ederim bebeğim! derken Koray’ın yanağına bir öpücük kondurdum. O bile böylesine
büyülenmişken Güneş öküzü yine mi etkilenmeyecekti acaba? Etkilenirdi herhalde
ya!
-Güneşler
nerede?
-Cafedelermiş.
İki tane de kız arkadaşları gelecekmiş.
Kız arkadaş
mı? Pardon da neyin kız arkadaşı bu? Sizin yanınızdaki tek kız benim oğlum! Ne
demek bir de iki tane? Sikerler öyle işi! Adam bana etek giydirmiyor, eğlenmeye
giderken kız arkadaşlarını getiriyor. Kaltak Tuğçe miydi acaba onlardan biri?
Ayy çıldırmak üzereydim!
-Sen
tanıyor musun bu kızları?
-Hayır.
-Eylem'le Tuğçe
değil dimi?
-Yok değil.
Onlar olsa bilirdim.
Koray bir
kez de benim yanımda aradı Güneş'i. Eylem ve Tuğçe olmadığı bir kez daha
doğrulandı ama hala iki kızdı. Tehdit yalnızca yarı yarıya düşmüştü. Bir şeyler
yapmam lazımdı.
-Ben
gidiyorum!
-Nereye
kızım? Yarım saate çıkacağız?
-Geleceğim
ya! Üzerimi değiştireceğim.
-Saçmalama!
Böyle gayet iyisin.
-Yok canım.
İki hatun daha var ve ben pantolonla gideceğim öyle mi?
-Sen
bilirsin canım.
Eve girer
girmez üzerimdeki pantolonu bir hışım çıkardım ve Güneş'in giymemi istemediği
eteği geçirdim belime. Büstiyere de daha çok yakıştı hem. Sorarsa öyle derdim.
İşimi şansa bırakmaya hiç niyetim yoktu. Botlarımı çıkarıp deri çizmelerimi
giydim. Böylesi çok daha iyiydi. Hem kızların nasıl geleceğini bilmiyordum
sonuçta. O yüzden en iyi halimle orada olmam gerekiyordu.
Bir saat
sonra kızlardan yüz kırk santim boyu ve yoluk yoluk saçları olanın geçirdiği
bilmem kaçıncı sinir krizini de halletmiş, Alsancak'ın yolunu tutmuştuk. Ben
hayatımda bu kadar aptal bir kız daha kesinlikle görmedim. Üç günde beş yüz
lirayı yemiş, bunu yeni fark etmiş ve nereye yedim diye kendini parçalıyordu.
Cebinde beş kuruş parası olmadan içmeye geliyordu. Bu demek oluyordu ki içtiği
her birayı biz karşılayacaktık. Gelmek zorunda değildi üstelik. Nasıl bir
yüzsüzlükse gelmeyi kendi istemişti. Bir kat daha nefret etmiştim o an.
Alsancak'a
geldiğimizde Güneş'in koluna yapıştım hemen. Yeri geldiğinde koşmama bile engel
olmayan topuklu çizmelerimi Güneş'in koluna girebilmek için "Çok
acıtıyoooo" diye suçlamaya başladım. Nasıl acıtıyorduysa ceylan gibi
sekiyordum üstünde. Herkes de farkındaydı. Güneş'in yanında ilk defa
giymiyordum topukluyu. Nasıl yürüdüğümü de çok iyi biliyordu. Baştan aşağı beni
süzdükten sonra hiç beklemediğim bir tepki verdi.
-Ben sana bu
eteği giyme demedim mi?
-Ben de
sana dördümüz olalım demedim mi?
-Nasıl
yani?
-Bu kızlar
nereden çıktı Güneş? Ve ben niye son saniye öğrendim?
-Okuldan
arkadaşlarım ya. Gelmeyin diyemedim napayım?
-Ben de
pantolon giymiştim de etek giyilmek için kendini parçaladı. Giyilme diyemedim
napayım.
-Çok
çakalsın Alkım.
-Sen de
öylesin canım.
Kıskanmıştı.
Sinir olmuştu. Sinirinden çatlamıştı. Güneş bir şeyi söylediği an konu
kapanırdı. Ve ben ilk defa Güneş'e verdiğim sözü tutmamıştım. Ama kendi kaşınmıştı
canım. Benim yaptığım bir şey yoktu sonuçta. O kızlar gelmeseydi, ben de etek
giymezdim.
Kızlara
gelecek olursak, yüz kırk santim dediğim önümde yürürken ezmekten çok
korkuyordum. Bir yandan da asfalta yapıştırsam ne güzel olur diye düşünüyordum.
Sarı, düzleştirmekten her yeri yanmış ve tahminen en son üç yıl önce kesilmiş
ve bakım yapılmış saçları vardı. Çukur çukur küçücük gözleri... Siyah makyajı,
siyah kotu ve göbeğini açıkta bırakacak şekilde 'kesilmiş' tişörtü... Evet
özenle kesilmişti bu tişört. Yeni bir hava katmak istemiş, aynı zamanda göbek
deliğimdeki piercing gözüksün demiş, ortaya da bu saçmasapan imaj çıkmış.
Ayağına da converseleri geçirmiş. Kriz geçirirsin! Sen bu gece eğlenmeye
çıkıyorsun ve ayağında converse var! Akıl karı değil ya. Doğaçlama gelişse
neyse diyeceğim. Ama bile bile geldin yani.
Diğer kıza
gelecek olursak, bizim yoluk saçlıya göre daha insancıl, daha düzgün bir tipti
bu. Sıradan bir kızdı işte. Benim boylarımda, benden kilolu (Tabi ki de kilolu
olacak. Yoksa düzgün filan demezdim yani kusura bakmayın.) en az arkadaşı kadar
spor giyinmiş bir hatundu. Tek fark, onda converse yerine bot vardı. Amaaan ne
güzel!
Yoluk saçlı
kıza boşuna sinir olmamıştım. Gecenin ilerleyen saatlerinde nefretimi kat be
kat artırdı. Biralarını bizim ısmarladığımız mekandan çıkıp diğer mekana
geçtiğimizde küçük hanımın telefonu kaybolmuştu. Çıktığımız mekanda bir yerde
bırakmıştı büyük ihtimal. Gökmen'le gidip baktılar, sorup soruşturdular ama
hiçbir yerde bulamadılar. Sonra yeni girdiğimiz mekanda eğlenmek yerine
durmaksızın ağlamaya başladı. Madem ağlayacaksın, Gökmen seni evine götürmeyi
teklif ettiğinde kabul etseydin. Sen onun yerine "Hayır yarın
halledeceğim. Şimdi canımı sıkmayacağım." demeyi tercih ettin. O zaman ne
bok yemeye ağlıyorsun be aptal?
Bir süre
sonra kızı görmezden gelip eğlenmeye başladım. İçkilerin biri gidiyor biri
geliyordu. Dakikalarca Güneş'in boynuna kollarımı dolamış onunla dans etmiştim.
Ayrıldığımız kısa anlarsa içkileri fondiplemek içindi. Gerçi ben hala beceremiyordum
fondip yapmayı. Boğulacak gibi oluyordum. Sonra yeniden birbirimize sarılıp
eğlenmeye devam ediyorduk. O sırada Koray İnci’yle yakın temasa geçmeye
çalışıyor, bana da göz kırpıyordu. Bu şu demekti: "Kızı ben aldım. Güneş
senindir." Aslanım Koray be! Gökmen ise yoluk kızın ısrarla akan
gözyaşlarını silmeye çalışıyordu. En az bir kişinin keyfini kaçırmıştı bile
kaltak. Sesimi çıkarmadan eğlenmeye devam ettim.
Yorumlar
Yorum Gönder