Alkımın Güneşi "Bölüm 25"
O da
görmüştü işte. Bir anda gözüne takılmıştı Batu'nun ve şuan fazlasıyla endişeli
görünüyordu. Müziği kısmış, anlatmamı bekliyordu. Benim lanet olası gözlerim
bir kez daha doldu.
-Şşş tamam
sakin ol. Sağa çekeyim öyle konuşalım.
Dediği gibi
de oldu. Sağa çekmiş ve arabanın kaputuna yaslanmıştık. Ben rüzgara dönmüştüm
yüzümü. Gözyaşlarımı saklamak istemiştim. Aynı zamanda dinsin istemiştim yaşlarım.
Hikayemi unutmaya başladığım sıralarda bileklerim onu unutmayayım diye bas bas
bağırıyordu resmen. Nasıl unutacaktım bu hikayeyi?
Bir saat
sonra bütün hikayeyi artık Batu da biliyordu. Size bir tavsiye: Eğer ki karşınızdaki
adam aşşırı yakışıklıysa ve bir an olsun aşk acınızı bir kenarı bırakıp onunla
ilgili pembe hayaller kurmaya başladıysanız; ona ne olursa olsun aşk
hayatınızdan bahsetmeyin. Hele ki kapattığınız/kapatmaya çalıştığınız
defterleriniz fazlasıyla acı doluysa hiç ama hiç anlatmayın! Sonra tam olarak
şu cümleleri duyarsınız.
-Gel
silelim gözyaşlarını. Burnu da akmış. Sümüklü seni! Değer mi hiç güzellik? Sana
erkek mi yok? Varsın olmasın. Ne zaman canın sıkılırsa, dertleşmek istersen
arayabilirsin beni. Ne zaman bir erkek canını yakarsa karşısında beni bulur.
Seni üzmelerine izin vermem ben. Abilik yaparım sana.
Potansiyel
sevgili olabilecek adamı, bileklerimdeki aptal bandajlar yüzünden kaybetmiştim.
'Abilik' yapacaktı artık bana. Üzülsem mi sevinsem mi bilemedim. Aptal,
saçmasapan bir gülümseme oldu suratımda. Ne idüğü belirsiz bir gülümseme.
Arabaya
yeniden bindiğimizde radyoyu karıştırmaya başladım. Az önce aptal gözyaşlarım
yüzünden resmen kasvetli bir hava oluşmuştu. Onu dağıtmam gerekiyordu bir an
önce. Şanssızlığın da böylesi! Bir tek kanal bile çekmiyordu işte.
-Torpidoda
cd'ler var. İstediğini takabilirsin.
-Yabancı mı
Türkçe mi?
-İkisi de
var.
Yabancı
müziği oldum olası sevememiştim. Birkaç parça dışında. Türkçe albümün düzgün
bir şeyler olmasını ümit ederek oynattım. Bir anda enerji bombardımanı yaşadım.
Yeni çıkan ne kadar Türkçe pop varsa buradaydı. Buna çok sevinmiştim. Bir anda
moralim düzelmiş, şarkılara eşlik etmeye başlamıştım. Batu da ara sıra bana
bakıp gülümsüyor, o da benimle birlikte eşlik ediyordu. Kasvet bulutu saniyeler
içinde kaybolmuştu. Neşem yeniden yerine gelmişti. Döndüğümde ne yapacağımı
bilmiyordum. Şuan bunu düşünmek de istemiyordum açıkçası. Batu'ya baktım. Yine
içimi okumuş bir bakış vardı yüzünde. Onaylar gibi kafasını salladı. Bu sefer
takılmadım. Okusa ne olacaktı sanki? Hem ben neysem oydum. İçimi okumasından
daha güzel ne olabilirdi?
Buca'ya
döndüğümde Koray’ın evinin yolunu tuttum. Kapıyı Mete açtı.
-Nerdesin
sen kızım? Özledik ya! Sensiz tadı tuzu yok buraların.
-Yaa ne
demezsin. Herkes böyle mi düşünüyor acaba?
-Takılma
sen herkese. Biz varız işte.
Döner
dönmez hatta Koray’ın evine gelir gelmez yeniden aynı moda bürünmüştüm. Çevremi
yeniden Güneş'e dair ne varsa kaplamıştı. Gözlerim dolu doluydu bir kez daha.
Sanki Güneş evden yeni çıkmıştı. Kokusu buram buram burnumdaydı.
-Hoşgeldin
canım.
-Hoşbuldum Koray.
Anahtarı versene.
-Daha yeni
geldin. Otur biraz konuşalım. Geç içeri. Kahve yapıyorum.
-Tamam o
zaman. Olur içerim.
Gerçek
dünyaya yeniden hoşgelmiştim. Dinleyen kimse olmasa da bilgisayardan club
müzikleri açıktı yine. Müziği kısmak yerine bağırarak konuşmayı tercih
ediyorduk. Maya beni delicesine özlemişti. Öyle ki salondan havlayarak gelip
bir anda üzerime atladı. Yüzümde yalamadığı yer kalmadı saniyeler içinde.
-Maya tamam
kızım yeter in aşağı.
-Sana
diyorum Maya!
-Maya git
içeri. Yeter!
-Bir iki
gün uzaklaştık diye sözümüz dinlenmiyor mu artık ya?
-Yok be
kızım. Şımarıklığından yapıyor.
-Sen neler
yaptın ben yokken?
-Ne yapayım
işte. Evdeydim.
-Gökmen
nerde?
-Güneş
diyecektin herhalde.
-Ben
sormuyorum Koray. Sen söylüyorsun.
-Yalan mı
ama? Güneş'i de soracaktın sonuçta.
-Her neyse.
Ne yapıyorlar?
-Bilmiyorum.
Yoklar sen gittiğinden beri.
-Hadi ya.
Yeni sevgilisiyle takılıyordur Güneş. Gökmen da yeni yengesine alışmaya
çalışıyordur.
-Bilemem
artık.
Koray
"Saçmalama!" diye dönmemişti bana. Bir şeyler biliyordu o zaman.
Bilmiyor olsa böyle derdi çünkü. Önce zorlamak geçti içimden, sonra vazgeçtim.
Zorlasam ne fark edecekti ki? Söyleyecekti sanki Koray. Biraz olsun tanıdıysam
cevap vermeyecek, geçiştirecekti.
Kahveleri
içip peşine yemek de yedikten sonra gitmek için ayaklandım. O sırada kapı
çaldı. Ben bakarım diye gidiyordum ki Mete hamle yaptı.
-Hoşgeldiniz
Güneş.
Güneş mi???
Güneş gelmişti. Kim vardı acaba yanında? Gitse miydim kapıya? Yoksa odada mı
dursaydım? Konuşsa mıydım? Konuşmasa mıydım? Nasıl görünüyordum acaba? Dişimde
bir şey var mıydı peki? Nasıl bakmalıydım yüzüne? Hiçbir şey olmamış gibi mi
davransaydım acaba?
-Alkım mı
geldi?
Ayakkabılarımı
görmüştü. Hemen de anlamıştı. Tabii ya! Converselerim ve zımbalı botlarımla
yaşıyordum resmen. Millet beni onlardan tanıyordu.
-Aynen.
-O zaman
biz hiç girmeyelim. Koraaayy! Bir gelir misin? Tuğçe bir şey verecekmiş sana.
Tuğçe vardı
yanında. Da ne verecekti ki Koray'a? Ne verebilirdi yani? Tuğçe'nin Koray'a bir
şey verecek kadar samimiyeti nereden geliyordu? Hem o kaltak vereceğini Güneş'e
vermemiş miydi zaten?
Koray içeri
geldiğinde anında dibinde bittim.
-Hayırdır?
-Ne
hayırdır?
-Ne verdi
sana Tuğçe?
-Bileklik
sözü vardı da onu verdi.
-Ne zaman
verildi o söz? Ne ara Tuğçe'yle bu kadar yakın oldunuz?
-Ya ne
alaka? Bir ara vermişti işte. Ne bileyim ne zaman?
-Koraaaayy???
-Alkım
tamam kapat konuyu.
-İyi.
Kapatalım. Ben kaçıyorum.
-Ya bozulma
hemen.
-Ne
bozulması be? Evimi özledim. Gidiyorum.
-İyi tamam.
Sıkılırsan gel.
-Tamam
konuşuruz.
Evde birkaç
saat boş boş takıldıktan sonra Şirince'den aldığım şaraplardan birini açtım.
Söndürdüm ışıkları. İkea mumlarımı yaktım tek tek. Evin mis gibi kokmasını
bekledim. Oturdum en sevdiğim köşeme ve bilgisayarımı aldım elime. Bloguma
baktım. Bir süre sonra bir şeyler karalamaya başladım.
Şarap ve
mumlar dibi gördüğünde, blogumda yayınlanmış üç, taslaklarda bekleyen iki
denemeyle birlikte toplamda beş denemeye imzamı atmıştım. Güneş'in sesini
duymam bile sayfalarca şey yazmama neden olmuştu. Beni böylesi yıkan adama
nasıl oluyordu da hala bu kadar güçlü şeyler hissedebiliyordum? Kendime
kızıyordum aynı zamanda da. Bu adam yüzünden en ağır acıları yaşamıştım. Her
şeye rağmen de hala seviyordum onu. Nasıl başarabiliyordum? Bir insandan nefret
ederken, ona kocaman da bir aşk besleyebilir miydim?
Yorumlar
Yorum Gönder