Alkımın Güneşi "Bölüm 22"
Hastaneden çıktığımızda yeteri kadar karışık olan kafam daha
da bulanmıştı. Kalbim daha çok kırgındı artık. Hatta bundan daha fazla
kırılamazdı herhalde. Canım daha fazla yanamazdı. Artık yapmam gereken tek şey
vardı. Güneş'i sonsuza dek aklımdan, kalbimden atmak... İşin kötüsü bunu
yapacak ne isteğim vardı ne de cesaretim. Güneş benim inancımdı. Yaşama
tutunmama tek sebepti. Umudumdu Güneş. Cennetimdi. Her yeni güne uyanmama sebep
ondan başkası değildi. Yüzüm gülüyorsa, o yanımdaydı. Onsuz geçirdiğim her
saniye canımdan can alıyordu adeta. Hayatımı bu denli kaplayan adamı unutmam
gerekiyordu şimdi. Canımdan can katıp da sevdiğim adamı bir çırpıda
unutmalıydım. Birlikte hiç uyunmamış gibi. Yemekler yapılmamış, şarkılar
söylenmemiş gibi. Bir çırpıda unutmam gerekiyordu onu şimdi. Hemen şuan! Yoksa
acırdı. Daha ne kadar acıyabilirdi ki? Ama acırdı işte canım. Onu şu saniye
unutmazsam ne kabuslarım eksik olurdu ne de gülebilirdi artık yüzüm. Peki ha
diyince unutuluyor muydu gerçekten? "Unuttum." desem şimdi unutmuş
olacak mıydım Güneş'i? Nasıl unutulurdu ki bir adam? Severken hiç aklıma
gelmemişti. Günün birinde Güneş'i unutmak zorunda kalacağımı düşünmemiştim hiç.
Aklımın ucundan bile geçmemişti.
Uyumak
istediğimi söyleyip Gökmen'i çağırmadım içeri. Kafamın dağılmasına izin
vermemeliydim. Sonuçta unutmam gereken bir adam vardı artık. Darmadağın bir
evim. Paramparça bir ayna ve en az onun kadar paramparça bir kalbim.
Birkaç saat
sonra toparlamıştım evi. Gariptir ki evi toparlarken kalbimi toparlamış gibi
hissettim. Sonra nereden geldiği belirsiz bir hisle valizimi çıkardım salonun
ortasına. Dolabımdaki kıyafetleri özenle katladım bir bir. Hiçbir şey
düşünmüyordum o an. Hiçbir şey hissetmiyordum. Yalnızca toparlıyordum işte. Her
şeyi. Hayatımı toparlıyordum salonun ortasında. İstenilen bu değil miydi zaten?
"Topla kendini Alkım!" Topluyordum işte kendimi. Bana ait ne varsa
topluyordum.
-Aaa sen
nereden çıktın?
Gökmen
haberi çabuk uçurmuştu ve Koray gelmişti. Saate bakacak olursak aslında Koray
gelmekte biraz gecikmişti. Bu saatten sonra gelmesinin hiçbir anlamı da yoktu
aslında. Ama gelmişti işte. Güneş'ten hala ses yokken Koray kapımdaydı.
-İçeri
davet etmeyecek misin?
-Dalmışım
kusura bakma. Gel hadi.
Oturduğu
koltukta resmen kıvranıyordu Koray ama dakikalardır susuyordu. Konuşması
gereken oydu. Ben yalnızca soruları yanıtlayacaktım. O yüzden susmuştum bile
çoktan. Ama o da konuşmak bilmiyordu.
-Niye
yaptın?
Şükür!
Konuşmuştu sonunda. Dakikalar sonra bozmuştu suskunluğunu.
-Neyi?
-Bunu Alkım!
dedi bileklerimi tutarak.
-Siz Gökmen'le
sözleştiniz mi sırayla Alkım'a niye yaptığını soralım diye?
-Dalga
geçmeyi bırakıp cevap verir misin artık?
-Ben
yapmadım. Güneş yaptı.
-Saçmalama Alkım!
Güneş sana hiçbir şey yapmadı. Güneş sana umut vermedi. Güneş sana beni bekle
demedi. Sen kendi kendine gelin güvey oldun.
-Demek umut
vermedi öyle mi? Zorla mı yattım ben o adamın göğsüne? Zorla mı getirdim onu
her gün her gece evime? Kapısına mı dayandım ben onun ben geldim diye?
-...
-Cevap
versene Koray! Madem umut vermedi Güneş siktir git deseydi! Mecbur değildik yüz
yüze bakmaya. O kadar da önemli değildi. Ağzını açıp tek kelime etti mi? Kendi
gelip kaldı evimde ben mi istedim?
-Hayır da
demedin.
-Niye hayır
diyeyim? Seviyorum Güneş'i anlıyor musun? Aşığım ona! Bu kadar çok severken
nasıl yatmazdım göğsünde? Nasıl o benim gözlerime baktığı halde çekerdim
gözlerimi? Aklın alıyor mu bunu Koray?
Bir şey
söylemek için ağzını açtığı sırada kenarda duran valize ilişti gözü.
-Peki bu ne
saçmalık Alkım? Neyin valizi bu? Birkaç hafta sonra vizelerin var senin. Nereye
gidiyorsun böyle durduk yere?
-Durduk
yere mi?
-Alkım
cevap ver bana!
-Bilmiyorum
Koray. Gidiyorum bir yerlere evet. Ama nereye gidiyorum bilmiyorum. Birkaç gün
içinde bulurum onu.
-Alkım
lütfen yapma. Okul hayatını mahvetme. Tamam git ama geri gel birkaç gün içinde.
Bak sınavlar başlayacak güzelim. Yapma, değmez.
-...
-Bak
yakınlarda bir yere git. Sezon kapalıyken Foça, Alaçatı güzel olur. Ya da
şey... Sen şarap seversin. Şirince'ye git olmadı.
-Hiç
gitmedim ben Şirince'ye.
-Foça'ya da
gitmedin ki ona bakarsan. Aynen Şirince'ye git sen. Yeni şaraplar denersin hem.
Kafanı da dinlersin. Kalırsın birkaç gün sonra sakin kafayla gelirsin.
-Bilmiyorum
Koray konuşuruz yine.
-Tamam ama
bak vizeler bitmeden çok uzaklaşmak yok tamam mı?
-...
-Alkım??!
-Tamam ya
gitmiyorum bir yere.
Bu tamam
hiç de içten gelen bir tamam değildi. Yalnızca Koray'ı geçiştirmek için
çıkmıştı ağzımdan. Sussun diye. Artık gitsin de uyuyayım diye. Öyle de oldu.
İkna oldu gözlerime baktığında. Demek ki beni hiç tanımamıştı. Gözlerim yalan
söylediğimi bas bas bağırıyordu çünkü. Ama o bunu fark etmedi.
Yorumlar
Yorum Gönder