Kayıtlar

gece etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Aşk Dolu Yürekler

Resim
Hadi geceye şarkı armağan edelim! Sonra bir yıldız tutalım gökten. Üzerine umutlarımızı yükleyelim. Umutlarımıza; sevdiklerimizi, hayallerimizi, gidenlerimizi... Gidenlerimize küfür edelim hadi! Gidip de dönmeyenlerimize, Elimizi bırakıp tutanlara başka elleri... Hadi güne cemre ekleyelim! Getirelim baharlarımızı iliklerimize. Ümitlerimize getirelim sevinçlerimizi. Sevdikçe ümit edelim daha çok. Daha çok sevelim kendimizi. Ele avuca sığmayan kalbimizi, Dünyaya kafa tutan benliklerimizi, Özgürlüğümüzü sevelim; daha çok. Hadi ekleyelim! Yeni doğan güne aşk ekleyelim. Kapımızdaki kedinin başını aşkla sevelim bu kez. Aynada kendi yüzümüzü sevelim. Bizi sevmeyen kim varsa sevelim. Öğretelim insanlığa sevgiyi. Hadi gidelim! Yola çıkalım; hemen, şimdi! Ne önemi var nereye gittiğimizin? Yol bizimdir! Bisikletimizin üzerinde bırakalım ellerimizi! Rüzgarı kucaklayalım; şefkatle. Yeni doğan bebeğin başını okşar gibi. Hadi şarkı söyleyelim; hep birlikte! Müzik

Alkımın Güneşi "Bölüm 24"

Resim
            Gün aymıştı. "Gün aydı!" diye horozlar bağırıyordu dışarıda. Dün gece deli gibi yağan yağmurdan eser yoktu. Onun yerine sıcacık bir güneş vuruyordu henüz açılmaya çalışan gözlerime. Saat daha sekizdi ve benim uykum bitmişti! Sadece dört saat uyumuş ve fazlasıyla şarap içmiş olmama rağmen 'horozun sesine' uyanmıştım bu sabah. Bu köy böylesine mükemmel olmayı nasıl başarıyordu?             -Günaydın! İyi uyudunuz mu? Sizin için dolaba bir şişe şarap bırakmıştık. Sevdiniz mi? Farklı bir tattır. Umarım beğenmişsinizdir.             Bu sıcacık konuşma, pansiyonun sahibi Hikmet amcanın tatlı eşi Nermin teyzeden başkasına ait değildi. Kısa boyu, boyuna göre biraz fazla olan kilosuyla tatlı mı tatlı bir teyzeydi kendisi. Bu tatlılığını kulaklarının hemen altında biten sarı saçları tamamlıyordu. Diplerine bakacak olursak yaşının ona armağan ettiği beyazları sevmeyip de boyamıştı sarıya. Neredeyse yarım asırdır yaşıyordu bu tatlı çift. Ve birbirlerine

Alkımın Güneşi "Bölüm 13"

Resim
           Sabah uyandığımızda öğrenci evlerine çok fazla gelecek güzellikte bir kahvaltı masasıyla göz göze geldim. Güneş hala yanımda yatıyordu ve kahvaltıyı hazırlayan Gökmen’di. Şaka gibi! Benden daha mutlu ve heyecanlıydı sanki. Ona baktığımı görünce kocaman bir tebessümle Güneş’i uyandırmamak için sessiz bir “Günaydın” armağan etti bana. “Aynısından!” dedim ben de gülümseyerek. Sonra Güneş’e baktım. Bana dönüktü. Sağ kolunu yastığın altından geçirmişti ve sol kolunu da belime atmıştı. Kalkmak için doğrulduğumda hızlı bir hamleyle beni yatağa geri çekti. Hiç problem değildi. Böylesi daha güzeldi zaten. Sonra yastığın altındaki kolunu belime doğru indirdi ve gerinirken beni daha sıkı kavradı. Güç bela gözlerini aralayıp bana baktığında yüzüne bir tebessüm yerleştirdi ve “Günaydın!” dedi. Gün aymıştı gerçekten. Cennetim yanı başımda gözlerini açmıştı yepyeni bir güne. Belki yepyeni bir aşka? Belki de artık birlikteydik biz? Evlenirdik belki? Ona benzeyen müthiş yakışıklı bir

Alkımın Güneşi "Bölüm 11"

Resim
            Uykuya dalışımın aksine Güneş'e sırtımı dönmüş bir halde uyandım. Kendime kızmaya başladığım sırada Güneş'in bana arkamdan sarıldığını fark ettim. Bu adam hayallerimdeki aşkın ta kendisiydi ya! Onu uyandırmamaya çalışarak telefona uzandım. Her zamanki gibi yine öğlen bitmek üzereydi. Gökmen bu kez kısık seste dinlemişti club müziklerini. Yüzündeki ifadeye bakılırsa benden çok o mutluydu.             Açlıktan ölme noktasına gelmiştik üçümüz de. Yemeği günde tek öğüne düşürmüştük çünkü. Sonuçta öğrenciydik. Daha fazla acı çekmeden kahvaltı hazırladık hep birlikte. Tadını çıkardık. Ya da ben çıkardım galiba. Huzurlu bir uykunun peşine ne de güzel gelmişti!             Kahvaltı biteli yarım saat olmamıştı ki Gökmen’in işi çıktı. Nasıl olduğuna Güneş de ben de anlam veremedik. Kapıdan çıkarken Gökmen’in bana gizli gizli göz kırptığını görene kadar… Bu çocuk Güneş’in kuzeniydi ve böyle davranıyorsa mutlaka bir bildiği vardı. Acaba Güneş bir şey mi söylemişt

Alkımın Güneşi "Bölüm 9"

Resim
                     Güneş’i mutfağa sokmuş, boynuna da önlüğü geçirmiştim. Fikri aklıma koyduğumun ertesi günü pratiğe geçirmiştim anlayacağınız. Bu kadar kolay olacağını tahmin etmemiştim. Güneş’le mutfaktaydık ve en sevdiğimiz kurabiyelerden yapıyorduk. Daha doğrusu ben yapıyordum, Güneş ısrarla ortalığı dağıtıyordu. Unu etrafa saçıyordu, ‘şunun yerine bunu koysak?’ gibi saçmasapan sorularla beni çileden çıkarıyordu. Fırını ısınması için açıp üzerine de telefonumu koyduktan sonra Güneş’i bir daha mutfağa sokmamam gerektiğini düşündüm. Tahmin ettiğim kadar da eğlenceli geçmemişti. Eğlenceli olan tek nokta, kurabişlerimize attığımız imzalardı. Birer tanesini kural dışına çıkıp baş harflerimizden yapmıştık. Çok da güzel görünüyorlardı.             Kurabiyeleri fırından çıkardığımız sırada Gökmen geldi. Birkaç saat önce tartışmalarla kapıyı çarpıp çıkan o değilmiş gibi “Ooo kurabiye mi yaptınız? Mis gibi kokmuş.” Diyerek ‘imzalarımıza’ yöneldi. Hayır yani o kadar mantar durur

Alkımın Güneşi "Bölüm 5"

Resim
            Güneş'i Gökmen'i ve Koray'ı görmeden birkaç gün geçirdim. Bu zaman zarfında Güneş, Gökmen'den telefon numaramı almış, mesaj atmıştı. Çok yoğun olduğum bir anda ısrarla yazıyordu üstelik. Elimden geldiğince cevap vermeye çalışsam da biraz geç oluyordu bu cevaplarım. O da üstelememişti daha sonra.             Alsancak'tan döndüğüm bir akşam, Koray'ı göresim geldi. Koray'a geçerken Güneş'i de bir yoklayayım da o da gelsin diye düşünüp peş peşe mesajlar attım. O cevap yazana kadar ben Koray'a gitmiştim ve çoktan sinirlenmeye başlamıştım Güneş'e.             -"Şans’ın burada ne işi var Koray? Güneş'le Gökmen nerede?" dedim yalnızlıktan gözyaşlarına boğulmuş güzeller güzeli kızı kucağıma alırken.             -Geçen gece gelmişlerdi, sabahına biri okula biri işe gitti, onu da bana bıraktılar.             -Geçen gece derken?             -İki gün önce işte.             -Şans iki gündür sende yani?

Mutsuz Son

Resim
Benim bir evim vardı bundan yıllar önce. Ruhumu bile içine saklayabildiğim bir evim... Öyle bir evdi ki benim çocuk kahkahalarım yankılanırdı duvarlarında. Küçük oyunlarım, küçük zaferlerim gizliydi kapı arkalarında. Bir adam saklamıştı her birini. Hiçbir anımı kaçırmamak adına.  Evim, o adamın sırtıydı. Gözleri; gözlerimdi. Görmem gerekenleri bir bir gösterirdi bana; hiç çekinmeden. Ruhumu pamuklara sarar da öperdi. Doymazdı sevmeye, beni yüreğine yerleştirmeye doyamazdı. Küçüktüm daha. Ne hediye vereceğimi bilemezdim sevgisine karşılık. Farkına varmadan ruhumu bırakmıştım kollarına. Birlikte uyuduğumuz ne kadar gece varsa her birine ayrı bir parçamı armağan etmişim. Ben ne çok sevmişim! Boyundan büyük gülüşleri vardı adamımın. Boyu kadar da kalbi... O koca kalpte küçücük ben... Öyle küçük ki onun sevgisiyle devleşen... Kafa tutan dünyaya... Elimi tuttukça bütün korkuları yenebilen...  Yaşadığım koca bir aşk vardı. Yüreğimle doyasıya sevdiğim, evimi, ruhumu, huzur

En Çok Nefret Yakışır Aşkın Üzerine

Resim
Bu gece; yaşanmış, yaşanmamış veyahut yaşanamamış onca şeyi koydum bir kutuya. Bugüne dek tanıdığım ya da yanlış tanıdığım kim varsa kim yoksa o kutuda. Ben bu gece yüreğimi çıkardım koydum önümdeki masaya. Sevmezsin diye beyaz ışığı, beyaz ışıkla donattım odamı. Yanlış tanıdığım insanlara bir yenisini ekledim bu gece. Çok koydum başına da. Bir zamanlar sevgimin önüne koyduğum çok; bu kez yanlışların önünde durdu. Sevgimden çok yakıştı buraya. Hoş! Sevgimi çirkinleştiren de aynı adamdı. Kulaklarını tıkayıp, gözlerini kapatıp da yaşarsın aşkı. Duymazsın gerçek dünyayı, görmezsin insanları. Doğru olan aşktır ve doğru aşk için gereken de soyutlaşmaktır. Somutlaştıranınsa yine aynı aşk olacağını bilemezsin tabi. Gün gelir seni rüyalarla buluşturan aşk; bir çırpıda uyandırıverir. Sonra dikilir karşına. Aşk sanıp da yaşadığını hiç çekinmeden kirletir. Yüz vermek olur adı ya da kendini çok değerli görmek. Hoş! Kendini sevdiğin adamın gözünden değerli de görmemişsindir ya hiçbir

Umut Yeşili

Resim
Önümdeki boş sayfaya bir o kadar dolu bir kalple bakıyorum saatlerdir. Kalem parmaklarımda döndü bir bir. Defalarca... Saatlerdir kalem, her iki parmağımın arasını dolaştı. Karalanmadı kağıt. Kalbimin dilini beynim çözemedi ilk defa. Saatlerdir konuştuğu dili anlamaya çalışıyor. Şimdiyse bir şeyler saçmalanıyor. Yalnızlık vardı. Umutsuzluk... Bir huzursuzluk da vardı. Güzel rüyalar vardı sonra. Gerçekler ne kadar acıysa rüyalar o kadar güzeldi. Yalnızca sevgi yoktu, aşk yoktu. Güzel bakan bir çift göz yoktu mesela. Yatağın boş tarafı vardı. Bir nefes eksikti ensemde. Başımın altında bir omuz... Avuçlarımda bir avuç eksikti ve benim nefesim eksikti en çok. En çok ben eksiktim. Kahvaltıda bir bardak çay eksikti. Akşamları bir kadeh şarap. Yağmurlarda bir tutam kahve kokusu eksikti. Ruhum eksikti bir de. Güzel olan her şey eksikti. Sonra sen geldin. Aylardır bekliyormuşum gibi bir çırpıda üstüne giyindin "Bayım"ı. İncecik parmaklarını yüzüme düşen her saç