Mutsuz Son



Benim bir evim vardı bundan yıllar önce. Ruhumu bile içine saklayabildiğim bir evim... Öyle bir evdi ki benim çocuk kahkahalarım yankılanırdı duvarlarında. Küçük oyunlarım, küçük zaferlerim gizliydi kapı arkalarında. Bir adam saklamıştı her birini. Hiçbir anımı kaçırmamak adına. 

Evim, o adamın sırtıydı. Gözleri; gözlerimdi. Görmem gerekenleri bir bir gösterirdi bana; hiç çekinmeden. Ruhumu pamuklara sarar da öperdi. Doymazdı sevmeye, beni yüreğine yerleştirmeye doyamazdı.

Küçüktüm daha. Ne hediye vereceğimi bilemezdim sevgisine karşılık. Farkına varmadan ruhumu bırakmıştım kollarına. Birlikte uyuduğumuz ne kadar gece varsa her birine ayrı bir parçamı armağan etmişim. Ben ne çok sevmişim!

Boyundan büyük gülüşleri vardı adamımın. Boyu kadar da kalbi... O koca kalpte küçücük ben... Öyle küçük ki onun sevgisiyle devleşen... Kafa tutan dünyaya... Elimi tuttukça bütün korkuları yenebilen... 

Yaşadığım koca bir aşk vardı. Yüreğimle doyasıya sevdiğim, evimi, ruhumu, huzurumu, acımı korkmadan paylaştığım bir tek adam vardı. O adam; beni yargılamadı. Bağırmadı bana, hiç vurmadı. Ağladığım hiçbir an kaybolmadı başucumdan. Ağlattığı zamanlarda sessizce bekledi elini tutmamı. Sessizce diledi özürlerini. Gözlerini konuşturdu gözlerimle. Tek kelime etmeden sevdi beni. Saçlarımı okşamaktan bir kez olsun vazgeçmedi. 

Yanlışları da oldu adamın. En az gülüşleri kadar büyük; yüreğimi ısıttığı kadar küle çevirebilen hataları... Görmediğim her an canımı biraz daha yakışları... Hatasını katlayarak büyüttü farkında bile olmadan. Benim de hatam vardı. Gözümün önünde olanları görmek yerine ben; ona güvenmeyi seçmiştim.

Böyle değil miydi aşk? Sorgusuz sualsiz güven aşılamadık mı biz aşka? Şüpheye ne ara yer vermemiz gerekiyordu ki? 

Bir sabah uyandığımda adam gitmişti. Yitirmiştim onu. Solumda bir boşluk vardı. Yalnızca bedenimde değil; hayatımın her saniyesinin solu boştu. Yürürken sol elimi tutan yoktu. Yatağımın solu boştu. Kahkahalarla başımı sola çevirdiğimde adamım yoktu. 

Acımıştı. Ama sondan öncesi daha çok acıtmıştı. Öncesi, kanserdi. Sonrası ise ameliyatla kanserli hücrenin gidişiydi. Gitmese; alır mıydı canımı? Esir etmeye devam eder miydi ruhumu?

Bugün; kanserimin en mutlu günü. Benim değil. Yaptığı onca yanlıştan sonra benden daha çok sevdiği bir kadın oldu. Benden daha çoksa eğer sevgisinin boyutunu anlatamam size. Çünkü beni öyle güzel sevdi ki! Bunun daha fazlasını aklım almıyor.

Bu gece bir kadının gözlerinin içine bakıp onu nedensiz nasılsız nasıl sevdiğini anlatacak. "Karım!" diyip ona sarılacak. Soyadını hiç yakışmayacak bir kadına altın bir alyansla sunacak bu gece. Oğlunun adını Deniz Gezmiş koyacak da annesinin adı benim adım olmayacak. Başka bir kadına anne diyecek benim annem yerine. Bu gece aşkına mutlu sonu yazacak da imzayı atan ben olmayacağım.

Ben mi?

Yıllar önce parmağıma taktığı tektaşına bakarak ona mutluluklar dileyeceğim. Yüreğimi yiyip bitireceğim de yine de çıkarmayacağım sesimi. Bana yıllardır uğramayan mutluluk onu bu gece sarıp sarmalayacak da ben yine sıkacağım yumruğumu. 

Artık kafa tutamayacağım korkularıma. En büyük korkum sarmışken dört yanımı; en büyük korkuma, yalnızlığıma sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlayacağım bir gece daha. 

Kim bilir kaç gece daha?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir Fotoğraf Karesi

Olmuyor

Sana Rağmen