Alkımın Güneşi "Bölüm 31"
Kendimi her geçen gün biraz daha toparlıyordum. Geldiğimden
beri iki hafta bitmişti ve artık daha iyi sayılırdım. Artık gerçek dünyaya
dönmenin zamanı gelmişti. Annem ve babam iyiden iyiye dönmeyeceğimi
anlamışlardı. Hiç sormamışlardı ama vizelerin başladığının da farkındalardı.
Babam benim için yeniden üniversite planları yaparken ben İstanbul'da hayatta
kalmanın planlarını yapıyordum. Okulu yarım bırakmıştım ve yeniden hazırlanmaya
da hiç niyetim yoktu. Lise mezunu sayılırdım o yüzden. Bu şartlar altında
yapabileceğim en iyi şey, lisede yaz dönemi çalıştığım giyim mağazasına geri
dönmek olacaktı sanırım. Alırlar mıydı peki beni? Niye almasınlar ki? Buraya
dönmüşüm sonuçta. Şu tarihte çıkacağım diye bir durum yok. Süresiz iş
sözleşmesini de imzaladım mı tamamdır.
Mağazayla konuşmak
için evden çıkarken telefonuma mesaj geldi. "Hayret!" dedim kendi
kendime. "Koray Bey’in aklına geldik sonunda." İşi mi düşmüştü acaba?
Bunca zaman aramamıştı bu saatten sonra niye arayacaktı ki? Belki de Gökmen'di.
Yine bir şeyini bende unutmuş ve çok geç fark etmişti. Yedek anahtar var mı
kimsede diye soruyordu. Mesajı açtığım an iki hafta öncesine döndüm. İzmir
otogarında, nereye gideceğimi düşünüyordum yine. Bitiktim, çaresizdim bir kez
daha.
-Gideli iki hafta oldu. Eminim farkındasın
ama vizelerin çoktan başladı. Karşılıklı yaptığımız hatalar var, farkındayım.
Ben ne kadar hata yaptıysam, sen de o kadar hata yaptın. Bana yazdığın notu
defalarca kez okudum. Dönersin sandım. Terk etmezsin sandım İzmir'i. Ama sen
hala yoksun ortada. Böylesine gitmesen, ben bu mesajı yazmazdım sana. Ama sen
gittin. Özür dilerim senden. Yaptığım her şey için. Ama en başında tavrım
belliydi benim. Sen mutlu oluyorsun diye yatıyordum yanında. Sen gül diye
geliyordum her gün evine. Bir süre sonra çıkmaza girdi her şey. Yapabileceğim
tek şey de buydu. Farkındayım aptalca bir şeydi. Ama ancak böyle vazgeçerdin
benden. Çekip gideceğini düşünseydim, yapmazdım. Canını yakmak istemedim affet.
Ve lütfen dön İzmir'e. Benim için değil. Kendin için gel. Sadece kendi
geleceğin için... Sana herhangi bir umut vermiyorum ve bir şey vaat etmiyorum.
Yalnızca dönmeni istiyorum. Bu mesaja cevap yazmayacaksın ve ne söyleyeceksen
geldiğinde yüzüme söyleyeceksin tamam mı? Bunu anlaştık olarak kabul ediyorum.
Birkaç gün içinde "geldim" diye aramanı bekliyorum. Görüşürüz.
Çağırmıştı beni. Öyle ya da
böyle! Dön demişti bana. Şart belirtmemiştim sonuçta. Sadece dönmemi istemesini
söylemiştim. Üstelik yüz yüze de gelecektik anlaşılan. Cevabımı başka şekilde
kabul etmeyecekti. Bir cevap vermem gerekiyor muydu peki? Bunca acıyı çektiren,
beni hayallerimden mahrum eden adam bir cevabı hak ediyor muydu?
Elbette
ediyordu. Ne olursa olsun "Dön!" demişti bana. Sırf bir kez daha yüz
yüze gelmek için dönebilirdim. Sadece yüzünü bir kez daha görmek için. Bir kez
daha sesini duymak için. Belki sarılırdık da? Özlemişti belki beni?
Eve attım
kendimi. Annemin boynuna sarıldım.
-Dön! dedi
anne. Dönmemi istiyor!
Söylediğim
tek şey buydu. Mutluluk, şaşkınlık, umut ve hüzün bir anda kaplamıştı dört bir
yanımı. Annemse hiçbir şey söylemiyordu. Yalnızca okula devam edeceğim için
seviniyordu.
Akşamüstü
valizim hazırdı. Otobüs biletimi almış, sabaha İzmir'de olacaktım. İlk defa
gidiyormuş gibi heyecanlıydım. Zaman bir an önce geçsin ve Güneş'e kavuşayım istiyordum.
Bunun bir teklif olmadığını çok iyi biliyordum. Bir şey başlamayacaktı. Hatta
hiçbir şey başlamayacaktı. Bu saatten sonra belki de arkadaş bile olmayacaktık.
Ama en az bir kez yüz yüze gelecektik. İstediğim tek şey gerçek olmuştu.
Yemeğimizi
yerken geldiğimden beri asık olan yüzüm ilk kez gülüyordu. Zaman geçmek
bilmiyor, her geçen saniye masadaki herkes benim mutluluğuma şaşırıyordu.
-Geldiğinden
beri bir kere gülmedin yüzüme. Gidiyorsun diye mi bu sevinç?
Babamın ses
tonundan bana ne kadar kırıldığı belliydi. Ama elimde de değildi.
-Elbette
hayır babiş. Yeni planlar yaptım. Hayatıma yeni bir yön çiziyorum.
-Nasıl bir
yönmüş bakalım o?
-Hiiiç.
Normal. Öyle yani.
-Bir
problem yok değil mi bebeğim?
-Hayır
babacım. Hiçbir problem yok.
-Tamam o
zaman.
Gönlünü
almıştım birkaç dakika içinde. Belki çok inandırıcı gelmemişti ona ama olsun
şimdilik bir sorun yoktu. Ki yalan da değildi. Her şey yoluna giriyordu. Güneş’in
mesaj atacağını söyleseler asla inanmazdım. Ama olmuştu işte. Gel demişti bana.
Otobüse
bindiğimde gözlerim dolar, annemlere el salladığım anlar ömrümden ömür giderdi.
Bu kez öyle olmadı. Yüzümde gülücüklerle bindim beni ailemden ayıracak olan
otobüse. Yine aynı şekilde en büyük tebessümlerle el salladım otobüsün camından.
Dönüyordum. Aşk şehrime, aşık olduğum, aşkı bulduğum şehrime aşkım için veda
etmişken, aşkım için geri dönüyordum.
Yorumlar
Yorum Gönder