Kayıtlar

Alkımın Güneşi "Bölüm 15"

Resim
            Eve geçtiğimde sinirden delirmek üzereydim sanki. Koray her zamanki gibi beni sinirlendirmeyi başarmıştı. Küçük bir ağlama krizi geçirdikten sonra kahvemi elime alıp bilgisayarın karşısına geçtim. Gözyaşı döktüğüm zamanlarda genellikle bir şeyler karalardım. Ancak böyle geçerdi kalbimdeki sızı. Bu kez de ezbere bildiğim bir şarkının sözlerini yazıyor gibi upuzun bir metin oluşturup taslağa attım. İlk defa yayınlamadım o gece. Sanırım bu kadar zayıf olduğumu göstermek istemedim kimselere. Hoş! Günde 5-6 kişiden başkası da okumuyordu ya zaten yazdıklarımı. Neyse… Kahvem bitince koltuğa uzandım. Başta her ne kadar uzanmış olsam da bir süre sonra uyuyakaldım. Sabah daha doğrusu öğlen bitmek üzereyken her yerim tutulmuş bir şekilde uyandım.             Berbat görünüyordum. Yüzümdeki makyajım dağılmış, saçlarım yağlanmakta boyut atlamış (bir gecede üstelik) gözaltlarım birer alışveriş torbasına dönmüştü. Depresyon müziklerinden yaptığım listeyi bilgisayardan son ses oy

Alkımın Güneşi "Bölüm 14"

Resim
                      Çayı demledikten sonra hızlıca odayı toplayıp salondaki mont yığınına el attım. Üşenmeden hepsini tek tek topladım. Hatta sonra oturup oje sürdüm bir de. Birazdan çıkarım diyen Gökmen bir saat geçmesine rağmen hala gelememişti. Her zamanki haliydi ve ben bu duruma fazlasıyla alışmıştım.             Bir demlik çayı bitirip, Google Earth’de bütün sahilleri tek tek dolaştıktan sonra Maya’nın banyo yapmış fotoğrafı telefonuma geldi. Gönderen Güneş’ti. Maya’yı yıkamışlardı ve peşi sıra da ses kaydı yolluyordu. Anlaşılan Koray’da parti başlamıştı şimdiden. Üzerimi değiştirdikten sonra Koraylara geçtik. Hala ıslak olan Maya tarafından uzunca bir süre yalandıktan sonra Koray’ın odasına geçebildim. Güneş bilgisayarın başındaydı. Kafasını çevirip baktığında kaş gözle “Konuştunuz mu?” diye sormayı başardım. O da “Evet” anlamında başını salladı. Ben yine aynı kaş gözle “Durumun ne olduğunu” sordum ve sıkıntı olmadığını öğrendim. Rahat bir nefes alıp Koray’ın balkon

Alkımın Güneşi "Bölüm 13"

Resim
           Sabah uyandığımızda öğrenci evlerine çok fazla gelecek güzellikte bir kahvaltı masasıyla göz göze geldim. Güneş hala yanımda yatıyordu ve kahvaltıyı hazırlayan Gökmen’di. Şaka gibi! Benden daha mutlu ve heyecanlıydı sanki. Ona baktığımı görünce kocaman bir tebessümle Güneş’i uyandırmamak için sessiz bir “Günaydın” armağan etti bana. “Aynısından!” dedim ben de gülümseyerek. Sonra Güneş’e baktım. Bana dönüktü. Sağ kolunu yastığın altından geçirmişti ve sol kolunu da belime atmıştı. Kalkmak için doğrulduğumda hızlı bir hamleyle beni yatağa geri çekti. Hiç problem değildi. Böylesi daha güzeldi zaten. Sonra yastığın altındaki kolunu belime doğru indirdi ve gerinirken beni daha sıkı kavradı. Güç bela gözlerini aralayıp bana baktığında yüzüne bir tebessüm yerleştirdi ve “Günaydın!” dedi. Gün aymıştı gerçekten. Cennetim yanı başımda gözlerini açmıştı yepyeni bir güne. Belki yepyeni bir aşka? Belki de artık birlikteydik biz? Evlenirdik belki? Ona benzeyen müthiş yakışıklı bir

Alkımın Güneşi "Bölüm 12"

Resim
                          Dakikalar sonra manzarayı karşımıza almış, Fransız balkonun camlarını açıp ayaklarımızı korkuluklara yaslamıştık. Yanyana oturuyorduk. Bildiğin yan yana. Üçlü koltuğa sıralanmıştık resmen. Ben sol bacağımı altıma almış Güneş’e dönük oturuyordum. Güneş direkt olarak karşıya bakıyordu birasını yudumlarken. Gökmen ise bir an önce sarhoş olmak için şarabı şişeden kafaya dikiyordu. En yavaş giden bendim. Bunun tek sebebi vardı. Hızlı içtiğim zaman bir süre sonrayı hatırlayamıyordum. Bu gece ise her saniyeyi hafızama kazımak istiyordum. Kolay kolay ele geçmezdi böyle fırsat. Yani bir daha tekrarlanacağını pek sanmıyordum. İnşallah tekrarlanırdı tabii yani çok isterdim ama ne bileyim bir daha olmazmış gibime geliyordu işte.             Aklınıza gelebilecek her şarkıyı dinledik. Yıldız ablamızdan Müslüm babamıza kadar. Ara ara tuvalete koşturuyorduk tabii. Bu aralıklar zamanla kısaldı ve arttı. Ayağa her kalkışımda sallanmamak için kendimi parçalıyordum d

Alkımın Güneşi "Bölüm 11"

Resim
            Uykuya dalışımın aksine Güneş'e sırtımı dönmüş bir halde uyandım. Kendime kızmaya başladığım sırada Güneş'in bana arkamdan sarıldığını fark ettim. Bu adam hayallerimdeki aşkın ta kendisiydi ya! Onu uyandırmamaya çalışarak telefona uzandım. Her zamanki gibi yine öğlen bitmek üzereydi. Gökmen bu kez kısık seste dinlemişti club müziklerini. Yüzündeki ifadeye bakılırsa benden çok o mutluydu.             Açlıktan ölme noktasına gelmiştik üçümüz de. Yemeği günde tek öğüne düşürmüştük çünkü. Sonuçta öğrenciydik. Daha fazla acı çekmeden kahvaltı hazırladık hep birlikte. Tadını çıkardık. Ya da ben çıkardım galiba. Huzurlu bir uykunun peşine ne de güzel gelmişti!             Kahvaltı biteli yarım saat olmamıştı ki Gökmen’in işi çıktı. Nasıl olduğuna Güneş de ben de anlam veremedik. Kapıdan çıkarken Gökmen’in bana gizli gizli göz kırptığını görene kadar… Bu çocuk Güneş’in kuzeniydi ve böyle davranıyorsa mutlaka bir bildiği vardı. Acaba Güneş bir şey mi söylemişt

Alkımın Güneşi "Bölüm 10"

Resim
           Güneş’in telefonu girişteki masanın üzerindeydi. Bildirim sesi geldi ve Güneş koltuktan kalkıp telefonuna yöneldi. Resmen ağır çekimde oluyordu her şey. Mesajı okudu, telefonu kapatıp masaya geri koydu, boğazını temizledi, mutfağa gidip su içti veeeee …….             İşte ben o an gözlerimi kapattım. Kesin kızacaktı, ters tepki verecekti ya da ne bileyim! Belki de evi terk edecekti. Napmıştım ben? Neyime güvenmiştim acaba? Hani arkadaş olacaktık? İnsanlar arkadaşlarıyla sarılıp uyur mu hiç? Ne saçmalıyordum ben? Kaybetmiştim işte onu. Bir daha asla bakmayacaktı yüzüme. Şimdi de kapıyı çarpıp gid….             -Kay bakalım kenara.             Güneş’in sesi miydi o? Uyuyakalıp rüya mı görmeye başlamıştım acaba? Belki de bu mesajı bile rüyamda yazmıştım ona? Tamam, şimdi sakin olmalıydım. Sakinleşip yavaşça gözlerimi açmalıydım. Yok artık ya! Hayır olamaz! Aman Tanrım! Dur bir de çimdireyim kendimi. Ahhhh! Acıdı. Gerçekmiş! Güneş karşımda duruyordu. Küçük göz

Son Gün

Resim
Ben Çağla Sünbül. 23 buçuk yıldır yaşıyorum. 283 koca ay... Yaklaşık 8490 gün. Bu 8490 günün çoğunda kahkahalarımla inlettim ortalığı. Bazıları bundan rahatsız olurken bazıları benim mutluluğumla heyecanlandı, eşlik etti kahkahalarıma, tebessümlerle izledi. Gülmek! Kahkahalarla! Bir büyük devirmişçesine çok gülmek... Önündekini, arkandakini, sağını, solunu düşünmeden içinden geldiğince mutluluğunu vurmak dışarı... Bir kadın için ne büyük onur! Bir kadının kahkahalarının eşlik ettiği masa ne şerefli masa! Az bir çoğunluğunda ise etrafımı inleten; hıçkırıklarımdı. İç çeke çeke ağlamalarım, ses tellerimi kısacak tonda "Neden?" diye haykırışlarım, yaptığım yanlışın ne olduğunu bulma çabalarım... Üç noktam yetmez size bu kısmı anlatmaya. Basit bir matematik denklemi: Güldüğüm gün sayısı büyüktür ağladığım gün sayısından. Bir farkla! Yoğunlukları aynı değil. Birer saat güldüğüm üç güne yirmi üç saat ağladığım bir gün düşüyor mesela. Şimdi fark ettim de; durum içler acısıy