Kayıtlar

Alkımın Güneşi "Bölüm 12"

Resim
                          Dakikalar sonra manzarayı karşımıza almış, Fransız balkonun camlarını açıp ayaklarımızı korkuluklara yaslamıştık. Yanyana oturuyorduk. Bildiğin yan yana. Üçlü koltuğa sıralanmıştık resmen. Ben sol bacağımı altıma almış Güneş’e dönük oturuyordum. Güneş direkt olarak karşıya bakıyordu birasını yudumlarken. Gökmen ise bir an önce sarhoş olmak için şarabı şişeden kafaya dikiyordu. En yavaş giden bendim. Bunun tek sebebi vardı. Hızlı içtiğim zaman bir süre sonrayı hatırlayamıyordum. Bu gece ise her saniyeyi hafızama kazımak istiyordum. Kolay kolay ele geçmezdi böyle fırsat. Yani bir daha tekrarlanacağını pek sanmıyordum. İnşallah tekrarlanırdı tabii yani çok isterdim ama ne bileyim bir daha olmazmış gibime geliyordu işte.             Aklınıza gelebilecek her şarkıyı dinledik. Yıldız ablamızdan Müslüm babamıza kadar. Ara ara tuvalete koşturuyorduk tabii. Bu aralıklar zamanla kısaldı ve arttı. Ayağa her kalkışımda sallanmamak için kendimi parçalıyordum d

Alkımın Güneşi "Bölüm 11"

Resim
            Uykuya dalışımın aksine Güneş'e sırtımı dönmüş bir halde uyandım. Kendime kızmaya başladığım sırada Güneş'in bana arkamdan sarıldığını fark ettim. Bu adam hayallerimdeki aşkın ta kendisiydi ya! Onu uyandırmamaya çalışarak telefona uzandım. Her zamanki gibi yine öğlen bitmek üzereydi. Gökmen bu kez kısık seste dinlemişti club müziklerini. Yüzündeki ifadeye bakılırsa benden çok o mutluydu.             Açlıktan ölme noktasına gelmiştik üçümüz de. Yemeği günde tek öğüne düşürmüştük çünkü. Sonuçta öğrenciydik. Daha fazla acı çekmeden kahvaltı hazırladık hep birlikte. Tadını çıkardık. Ya da ben çıkardım galiba. Huzurlu bir uykunun peşine ne de güzel gelmişti!             Kahvaltı biteli yarım saat olmamıştı ki Gökmen’in işi çıktı. Nasıl olduğuna Güneş de ben de anlam veremedik. Kapıdan çıkarken Gökmen’in bana gizli gizli göz kırptığını görene kadar… Bu çocuk Güneş’in kuzeniydi ve böyle davranıyorsa mutlaka bir bildiği vardı. Acaba Güneş bir şey mi söylemişt

Alkımın Güneşi "Bölüm 10"

Resim
           Güneş’in telefonu girişteki masanın üzerindeydi. Bildirim sesi geldi ve Güneş koltuktan kalkıp telefonuna yöneldi. Resmen ağır çekimde oluyordu her şey. Mesajı okudu, telefonu kapatıp masaya geri koydu, boğazını temizledi, mutfağa gidip su içti veeeee …….             İşte ben o an gözlerimi kapattım. Kesin kızacaktı, ters tepki verecekti ya da ne bileyim! Belki de evi terk edecekti. Napmıştım ben? Neyime güvenmiştim acaba? Hani arkadaş olacaktık? İnsanlar arkadaşlarıyla sarılıp uyur mu hiç? Ne saçmalıyordum ben? Kaybetmiştim işte onu. Bir daha asla bakmayacaktı yüzüme. Şimdi de kapıyı çarpıp gid….             -Kay bakalım kenara.             Güneş’in sesi miydi o? Uyuyakalıp rüya mı görmeye başlamıştım acaba? Belki de bu mesajı bile rüyamda yazmıştım ona? Tamam, şimdi sakin olmalıydım. Sakinleşip yavaşça gözlerimi açmalıydım. Yok artık ya! Hayır olamaz! Aman Tanrım! Dur bir de çimdireyim kendimi. Ahhhh! Acıdı. Gerçekmiş! Güneş karşımda duruyordu. Küçük göz

Son Gün

Resim
Ben Çağla Sünbül. 23 buçuk yıldır yaşıyorum. 283 koca ay... Yaklaşık 8490 gün. Bu 8490 günün çoğunda kahkahalarımla inlettim ortalığı. Bazıları bundan rahatsız olurken bazıları benim mutluluğumla heyecanlandı, eşlik etti kahkahalarıma, tebessümlerle izledi. Gülmek! Kahkahalarla! Bir büyük devirmişçesine çok gülmek... Önündekini, arkandakini, sağını, solunu düşünmeden içinden geldiğince mutluluğunu vurmak dışarı... Bir kadın için ne büyük onur! Bir kadının kahkahalarının eşlik ettiği masa ne şerefli masa! Az bir çoğunluğunda ise etrafımı inleten; hıçkırıklarımdı. İç çeke çeke ağlamalarım, ses tellerimi kısacak tonda "Neden?" diye haykırışlarım, yaptığım yanlışın ne olduğunu bulma çabalarım... Üç noktam yetmez size bu kısmı anlatmaya. Basit bir matematik denklemi: Güldüğüm gün sayısı büyüktür ağladığım gün sayısından. Bir farkla! Yoğunlukları aynı değil. Birer saat güldüğüm üç güne yirmi üç saat ağladığım bir gün düşüyor mesela. Şimdi fark ettim de; durum içler acısıy

Alkımın Güneşi "Bölüm 9"

Resim
                     Güneş’i mutfağa sokmuş, boynuna da önlüğü geçirmiştim. Fikri aklıma koyduğumun ertesi günü pratiğe geçirmiştim anlayacağınız. Bu kadar kolay olacağını tahmin etmemiştim. Güneş’le mutfaktaydık ve en sevdiğimiz kurabiyelerden yapıyorduk. Daha doğrusu ben yapıyordum, Güneş ısrarla ortalığı dağıtıyordu. Unu etrafa saçıyordu, ‘şunun yerine bunu koysak?’ gibi saçmasapan sorularla beni çileden çıkarıyordu. Fırını ısınması için açıp üzerine de telefonumu koyduktan sonra Güneş’i bir daha mutfağa sokmamam gerektiğini düşündüm. Tahmin ettiğim kadar da eğlenceli geçmemişti. Eğlenceli olan tek nokta, kurabişlerimize attığımız imzalardı. Birer tanesini kural dışına çıkıp baş harflerimizden yapmıştık. Çok da güzel görünüyorlardı.             Kurabiyeleri fırından çıkardığımız sırada Gökmen geldi. Birkaç saat önce tartışmalarla kapıyı çarpıp çıkan o değilmiş gibi “Ooo kurabiye mi yaptınız? Mis gibi kokmuş.” Diyerek ‘imzalarımıza’ yöneldi. Hayır yani o kadar mantar durur

Alkımın Güneşi "Bölüm 8"

Resim
              Kapıyı bu kez de Gökmen açtı. Hiçbir zaman ev sahiplerinden birinin bu kapıyı açtığına denk gelmedim. Bu yüzden de git gide bu evde Gökmen ve Güneş’in yaşadığını düşünmeye başladım. Gökmen’in peşinden salona geçerken fısıltıyla konuşuyorduk. Saat ne kadar geç de olsa bu evde fısıltıyla konuşulacak saatler değildi henüz. Öğlen on iki gibi fısıltıyla konuşulurdu bu evde. Ev halkı yeni uyumuş olurdu o saatlerde o yüzden. Şuan bası ve lazerleri açmış, club tadında dans ediyor olmamız lazımdı. Birkaç dakika sonra öğrendim her şeyi.             -Koray’la Hakan tartıştı. Maya yüzünden. Maya Hakan’ın ayakkabısını oyuncak sanıp parçalamış.             Hiç güleceğim yoktu. Maya zaten eline ne geçirirse parçalardı. Sorun şu ki Hakan bunu en başından beri biliyordu zaten. Neyi bu kadar problem yapmıştı? Maya’nın parçaladığı ne ilk ne de son ayakkabıydı. Dolaba koyabilirdi mesela ayakkabılarını. Ortada böyle bir tehdit varken saklaması gerekirdi.             -Peki n

Alkımın Güneşi "Bölüm 7"

Resim
            Evin oradaki kafeye doğru koşar adımlarla yürürken planın üzerinden defalarca geçtik. Anlamadığım ben neden dahil olmuştum bu plana? Hazal’dan intikamdı alt tarafı. Ama herkesin biriyle hesabı varmış onu anladım. Eski sevgilim, beni aldattığı için ben intikam alacaktım. Aynı adam(!) Gökmen’i işten kovduğu için Gökmen intikam alacaktı. Hazal Koray’ın arkadaşıyla orada olduğu için Koray intikam alacaktı ve Pınar Hazal’dan nefret ettiği için o da intikam alacaktı. Tek günahsızımız benim cennet gözlü Güneş’imdi ve bu kadar günahsız kalmasın diye Koray onu da intikam planlarımıza dahil etmişti. Olay çok basitti. Eski sevgilimi onunla kıskandıracaktım. Elbette ‘İstemem, yan cebime’ yaptım.             Kafenin önüne gelmek üzereyken Koray’la Pınar ayrıldılar. Sonradan geleceklerdi. Önce Hazal’ın oturduğu masayı öğrenmemiz gerekiyordu. Onun gözüne sokacakları için Hazal’ın oturduğu masaya en yakın kapıdan şaşalı bir giriş yapacaklardı. Gökmen de sonradan girmeyi tercih ett