Kayıtlar

Alkımın Güneşi "Bölüm 5"

Resim
            Güneş'i Gökmen'i ve Koray'ı görmeden birkaç gün geçirdim. Bu zaman zarfında Güneş, Gökmen'den telefon numaramı almış, mesaj atmıştı. Çok yoğun olduğum bir anda ısrarla yazıyordu üstelik. Elimden geldiğince cevap vermeye çalışsam da biraz geç oluyordu bu cevaplarım. O da üstelememişti daha sonra.             Alsancak'tan döndüğüm bir akşam, Koray'ı göresim geldi. Koray'a geçerken Güneş'i de bir yoklayayım da o da gelsin diye düşünüp peş peşe mesajlar attım. O cevap yazana kadar ben Koray'a gitmiştim ve çoktan sinirlenmeye başlamıştım Güneş'e.             -"Şans’ın burada ne işi var Koray? Güneş'le Gökmen nerede?" dedim yalnızlıktan gözyaşlarına boğulmuş güzeller güzeli kızı kucağıma alırken.             -Geçen gece gelmişlerdi, sabahına biri okula biri işe gitti, onu da bana bıraktılar.             -Geçen gece derken?             -İki gün önce işte.             -Şans iki gündür sende yani?

Alkımın Güneşi "Bölüm 4"

Resim
                   Sabahını ettiğimiz günün öğleden sonrasında anca uyanabildim. Aynada yüzümün halini görünce inanamadım. Resmen kendimi tanıyamadım o an. Uyumaktan şişmiş gözaltlarım ve dudaklarım duruyordu karşımda. Sonra bugün Güneş'in uğrayıp da karneyi alacağını hatırladım. Elim ayağım birbirine dolanmış bir şekilde güç bela duşa attım kendimi. Kaynar suyun altında haşlanmayı beklercesine dakikalarca daldım gittim küçücük duşun içinde. Neler düşündüm ne hayaller kurdum ben bile anlamadım. Aslına bakarsanız bu aralar hiçbir şeyi anlamıyordum. En başta kendimi. Acıktığımı ve saatlerdir hiçbir şey yemediğimi uzun uzun düşünmeden anlayamıyordum mesela. Ya da uyandığımda tahmin edemiyordum saatin kaç olduğunu. Hangi günü yaşadığımı, ne zamandır yaşadığım yerde daha fazla oksijen olduğunu çözememiştim. Kaldırımların bulut niyetine ayaklarımın altından kayıp gittiğini biliyordum bir tek. Ha bir de yaşamanın o mükemmel tadına varıyordum son zamanlarda.             Duşt

Alkımın Güneşi "Bölüm 3"

Resim
                        Bütün gece beynimi işgal eden onlarca düşünceden sıyrılamadığım için uyuyamamıştım da. Sabaha karşı kapanan gözlerim, akşamüstü anca açılmıştı. Gün yine bitmişti kahretsin! Ekmek de yoktu evde. Pijamalarla fırına da gidilmezdi ki. Sadece ekmek almak için evden çıkmak da nasıl zor geliyordu bana öyle.             Bu kez bitmiştim!             Nasıl da unutmuştum!             Nasıl uyumuştum bu saate kadar ya nasıl?             Yemek yapacaktım!             Bu saatten sonra nasıl yetiştirecektim peki?             Kahretsin!             Bir sigara yakıp sakinleşmeye çalıştım. Öncelikle saat henüz dörttü. Uyanmak için geç bir saat de olsa, akşam yemeğini yetiştirecek kadar vaktim vardı sanırım. Yani umarım vardı. Yetişirdi ya. Neden yetişmesindi? Sonuçta yemeğe çağırdım kişiler de yeni uyanmış sayılırlardı. Hatta hala uyuyor bile olabilirlerdi. Kahvaltı(!) yapacaklarını da düşünürsek; akşam yemeği sekiz-dokuz gibi yenecekti.

Alkımın Güneşi "Bölüm 2"

Resim
                     Oda, daire hatta bütün bina yüksek bir sesle uyanmaya yüz tutmuştu. Kıyamet mi kopuyordu ne oluyordu? Saat kaçtı ve bu ses neyin nesiydi?                         Koray; bizi uyandırmak için gece hayatı müziklerinden birini öğlen on iki gibi uyuduğumuz odada son seste açmıştı. Ne kıyamet kopmuştu ne başka bir şey... Ayıp denen bir şey vardı. Böyle uyandırılır mıydı insan?             Koray'ın bakışlarına göre ondan daha öte ayıp bir durum varmış ortada. Şaşkınlıkla gözlerini bana doğrultmuş bakıyordu gözlerimi açtığımda.             -"Ne var Koray? Kapat şu müziği uyuyoruz."             Uyuyor muyuz? Kim uyuyor benden başka? Yataktan doğrulmama engel olan şey de ne? Ahh! Gece yüz yüze uyuduğum adama popomu dönmüştüm ve sıkıca sarılmıştı bana. Sevgilisi mi sanmıştı acaba beni? Sahi var mıydı sevgilisi? Yoktur canım. Olsa bu kadar sıkı sarılmazdı herhalde. Lafa bak ya! Ne demek bu kadar sıkı sarılmazdı? Sarılırdı yine ama bu kada

Alkımın Güneşi "Bölüm 1"

Resim
Günlerdir kafam hayli dağınık, canım fazlasıyla sıkkındı. Uzun zamandır mutsuzdum aslında ama son olaylar daha fazla tetiklemişti sanki mutsuzluğumu. Ben yeteri kadar mutsuzken, daha fazlasını sunmuşlardı bana. İsteyip istemediğimi sormadan üstelik... Yalnız kalıp beynimdeki konuşmaları, komplo teorilerini ve bilumum senaryoyu dinlemek, her birine yenisini ekleye ekleye kendimi yiyip bitirmek istemiyordum. Alsancak'a geldiğimde kuzenimi arayıp yanıma çağırdım. Bir şeyler anlatacağımın farkındaydı ve en az benim kadar sabırsızdı. Başımın etini yedi resmen artık anlat diye. En sevdiğimiz kafeye gidip kahvelerimizi söyledikten sonra yavru bir kedinin mama isteyen bakışlarıyla gözlerini yeniden üzerime dikti.                         Bütün hikayeyi anlattıktan sonra ilk defa bir adama bu denli nefret beslediğimi fark ettim. Bu nefret; karşılaşabileceğim her sevgiden güçlüydü. Beynimi ele geçirdiği an, kurduğu planlara inanamamıştım ama nefrete zaafım vardı. Elbette ne isterse

Mutsuz Son

Resim
Benim bir evim vardı bundan yıllar önce. Ruhumu bile içine saklayabildiğim bir evim... Öyle bir evdi ki benim çocuk kahkahalarım yankılanırdı duvarlarında. Küçük oyunlarım, küçük zaferlerim gizliydi kapı arkalarında. Bir adam saklamıştı her birini. Hiçbir anımı kaçırmamak adına.  Evim, o adamın sırtıydı. Gözleri; gözlerimdi. Görmem gerekenleri bir bir gösterirdi bana; hiç çekinmeden. Ruhumu pamuklara sarar da öperdi. Doymazdı sevmeye, beni yüreğine yerleştirmeye doyamazdı. Küçüktüm daha. Ne hediye vereceğimi bilemezdim sevgisine karşılık. Farkına varmadan ruhumu bırakmıştım kollarına. Birlikte uyuduğumuz ne kadar gece varsa her birine ayrı bir parçamı armağan etmişim. Ben ne çok sevmişim! Boyundan büyük gülüşleri vardı adamımın. Boyu kadar da kalbi... O koca kalpte küçücük ben... Öyle küçük ki onun sevgisiyle devleşen... Kafa tutan dünyaya... Elimi tuttukça bütün korkuları yenebilen...  Yaşadığım koca bir aşk vardı. Yüreğimle doyasıya sevdiğim, evimi, ruhumu, huzur

Hayal Kırıklığını Kokluyorum Parmak Uçlarımda

Resim
Buradan dinleyebilirsiniz. Ben gittim senden sevgili. Ne yol ne iz bildiğim bu koca duyguların içinde, en mutlu olduğum yerden nereye gideceğimi bilmeden gittim. Korkmadım; sadece biraz tedirgin oldum. Aşığı, alışığı olduğum gözlerini ardımda bırakmak; dilini hiç bilmediğim, haritada hiç görmediğim bir şehre gitmekten farksızken, gittim. Gittim sevgilim. Defalarca kez içime girdikten sonra göğsünde uyutsaydın saçlarımı okşayarak; gitmezdim. Yüreğinde başkası varken öpmeseydin yüreğimin üzerinden; başkasına ayırdığın yere biraz olsun sürseydin ruhumu; kalırdım. Bütün umutlarımı yeniden süsleyip yaldızlı kağıtlarla sana sunardım. Kollarını sonsuza açıp sarılmak istediğinde sarılırdım; tereddütsüz. Canın sıkıldığında değil de özlem sızısı düştüğünde gelseydim aklına; gözlerini kapattığında gözlerimi görebilseydin başka sevdalar yerine; gidecek başka yolum olmazdı inan! Hoş! Gittim ama yine yok gidecek yolum. Sokağın ortasında küçük çocuk gibi oturuyorum bir başıma. Yağmurlar