Kayıtlar

Bunun Adı İtiraf, Bunun Adı İsyan

Resim
Kendime bir karakter yarattım. Sıfır kilometre... Nasıl yaptığımı sormayın. Yapamayacağımı da söylemeyin. Yaparım çünkü. İsteyen herkes başarabilir bunu. "Yıllarca aptal gibi kimliğimi arayıp gidip en boktan karakterin üstüne koydum." Tıpkı bu dizedeki gibi oldu. Kim olduğumu, ne olmak istediğimi, ne zaman mutlu olduğumu aradım yıllar yılı. Bulamadım. Hepsinde yamalı mutluluklarım oldu. Ağız dolusu kahkahalarıma birer kurşun sıkıldı her defasında. Sonra hiçbir zaman doğru düzgün çalışmayan beynim yine aptal adımlarından birini attı. Hepsini denemiştim mutlu olmak için. Denemediğim son bir vardı. Ne kaybederdim? "Dibi görmüşsen bir sonraki hamlen yukarı doğrudur." Batabileceğim daha fazla bir çukur yoktu. Ben zaten en dipteydim. Ne yaparsam yapayım kendimi daha fazla mahvedemezdim. Niye burada uzun uzun açıklama yapıyorum ki size? Kimsiniz siz? Ben dibi boylarken tuttunuz mu elimi? "Yapma!" dediniz mi bir gün olsun? Uzattınız mı elinizi? O y

Aşk Dolu Yürekler

Resim
Hadi geceye şarkı armağan edelim! Sonra bir yıldız tutalım gökten. Üzerine umutlarımızı yükleyelim. Umutlarımıza; sevdiklerimizi, hayallerimizi, gidenlerimizi... Gidenlerimize küfür edelim hadi! Gidip de dönmeyenlerimize, Elimizi bırakıp tutanlara başka elleri... Hadi güne cemre ekleyelim! Getirelim baharlarımızı iliklerimize. Ümitlerimize getirelim sevinçlerimizi. Sevdikçe ümit edelim daha çok. Daha çok sevelim kendimizi. Ele avuca sığmayan kalbimizi, Dünyaya kafa tutan benliklerimizi, Özgürlüğümüzü sevelim; daha çok. Hadi ekleyelim! Yeni doğan güne aşk ekleyelim. Kapımızdaki kedinin başını aşkla sevelim bu kez. Aynada kendi yüzümüzü sevelim. Bizi sevmeyen kim varsa sevelim. Öğretelim insanlığa sevgiyi. Hadi gidelim! Yola çıkalım; hemen, şimdi! Ne önemi var nereye gittiğimizin? Yol bizimdir! Bisikletimizin üzerinde bırakalım ellerimizi! Rüzgarı kucaklayalım; şefkatle. Yeni doğan bebeğin başını okşar gibi. Hadi şarkı söyleyelim; hep birlikte! Müzik

Alkımın Güneşi "Bölüm 42"

Resim
            Güneş’i görmediğim kaç gün geçirdim? Bilmiyorum. Bu zaman zarfında çoğunlukla Selin ve Koray’ın çocuğu gibi davrandım. Peşlerinden ayrılmadım, evlerinden çıkmadım.             Tuğçe’nin yeniden ortaya çıktığını ve bu kez Güneş’in ona aşık olmuş olabileceğini Selin’e anlattım. Kesin bir dille reddetti. Güneş’in Tuğçe’ye aşık olacağına asla inanmayacağını söyledi. Onun için bu durum imkansızdı. Tuğçe Güneş’in ideal eş kategorisine son sıradan bile giriş yapamazdı çünkü Selin’e göre. Benim içinse kötü olan her senaryo kabul edilebilir durumdaydı. Bu yüzden Selin’e fazla kulak asmadım. Ama oturup kendimle de konuşmadım. Yalnız kaldığım anlarda düşüncelerim beynimi kemirecekmiş gibi hissediyordum. Bu yüzden yalnız olmamak için elimden geleni yaptım. Sahte sevgilim Poyraz’la bile görüştüm. Bana yaranabilmek için kırk takla da atsa bir günden bir güne güldüremedi yüzümü. Yaptığımın doğru olduğunu asla söyleyemezdim. Ama birileri ömrüme önce güneşi doğurmuş sonra beni gü

Alkımın Güneşi "Bölüm 41"

Resim
Alarm çaldığında uyanmam gereken saate henüz iki saat vardı. Bu çalan Güneş’in telefonuydu. Alarmı duymuyordu. Ben odadan duyup uyandığım halde o farkında bile değildi yanıbaşında çalan telefonun. Nasılsa susar diye kalkmadım. Ama telefonun susmaya niyeti yoktu. Bu alarm değildi. Sustuğu gibi tekrar çalmaya başlıyordu çünkü.             Güneş’in yanına gidip telefona uzandım. O arıyordu. Telefonunda Abc şeklinde kayıtlı olan kişi. Saat sabahın beşiydi. Bu saate kadar aramayıp şimdi ne diye peşpeşe aramaya başlamıştı peki? Belki de Güneş’in evine gidip evde olmadığını görünce nerede olduğunu öğrenmek istemişti. İçimden telefonu açıp Güneş duşta demek geçti. Ama ne yaşanmış olursa olsun vicdanım bunu yapmaya el vermedi. Belki de Güneş çok seviyordu onu? Bu ilişkiyi mahvedemezdim. Güneş’in de uyanmaya niyeti yoktu. Benim de Abc’nin kim olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Güneş’in telefonunu alıp odama geçtim. Bir sonraki aramayı beklemeye başladım. Diğer elime de kendi telefonum

Alkımın Güneşi "Bölüm 40"

Resim
          Düzene soktuğum hayatımın monoton günlerinden birinde yemeğimi yemiş kahvemi elime alıp ayaklarımı uzatmıştım. Dışarıda yağan tatlı bir yağmur vardı. Sokak lambalarının ışığına bakmadığın sürece anlayamazdın yağmuru. Pencereyi sonuna kadar açmış en kalın battaniyeye de sarınmıştım sıkıca. Dışarıdaki havayı iliklerimde hissetmek istiyordum da üşümeye de pek niyetim yoktu. Toprağın kahveyle karışan kokusunu içime çekip sigaramı yaktım. Mutluluğu çok da uzakta aramaya gerek yoktu aslında. Yağan yağmura bir fincan kahve ve sigarayla eşlik edebilme lüksün varsa senden mutlusu yoktu.             Ama her mutluluk gibi bu da bana haram kılınmış, yeter mutlu oldun şimdi şu telefonu aç dercesine telefonum çalmaya başlamıştı.             -Alkım naber kuzum? Napıyorsun?             Arayan Gökmen’di. Birkaç gündür sesim çıkmıyor diye merak etmiş, Serkan da sabah gideceği için beni dışarıya kahve içmeye davet etmişti. Ben kahvemi zaten içiyorum diyemedim elbette. Serkan

Alkımın Güneşi "Bölüm 39"

Resim
Serkan gece boyunca ne aramış ne mesaj atmıştı. Acaba Güneş’le konuşmuş muydu yoksa bana verdiği sözü unutmuş muydu? Gerçi artık her şeyin rengi farklıydı. Sonuçta Güneş’in hayatında bir kadın vardı. Serkan bir şeyleri öğrense bile hiç yoktan Gökmen bana anlatmasına karşı çıkabilirdi. Öğlen olduğunda üçünden de ses çıkmamıştı. Güneş’ten zaten bir şey beklemiyordum da Serkan’ın geceyi özetlemek için araması gerekiyordu. Dersten çıktığımda uyanıp uyanmadığını soran bir mesaj attım. Aslında bir şeyleri kabullenmiş gibi de bir halim vardı. Yalnızca tam anlamıyla kabullendiğimde nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Eve giderken düşündüğüm tek şey buydu. O sırada Serkan aradı. Hal hatır sorma faslından sonra çok da hevesli görünmeyen ses tonumla dün geceyi sordum. -Hiç napalım. İçtik öyle. -Konuştunuz mu? -Neyi? -Yoklayacaktın ya. Ağzını arayacaktın hani. -Hee. Ya ben onu unuttum ya. Bayadır görmüyordum Güneş’i. Başka şeyler konuştuk. Tamamen çıkmış aklımda

Alkımın Güneşi "Bölüm 38"

Resim
O günden sonra sıradanlaşan ve monotonluğa bağlayan birkaç gün geçirdim. Öyle ki artık sabahları erken kalkıyor, yürüyüşümü yaptıktan sonra duşumu alıp salam ve sucuklu yumurta barındırmayan kahvaltılar yapıyor akşamları ise kendi yaptığım yemekleri afiyetle yiyordum. Böylelikle hem fazla harcamalardan kaçınıyor hem de sağlıklı besleniyordum. Bu birkaç gün içinde elbette Güneşlerle bir araya geldik fakat bu bir araya gelişler dışarıda kahve içmek ya da Koraylarda film izleyip olaysız evlere (herkes kendi evine) dağılmaktan öteye geçmedi. Tabi Güneş’in telefonu da ısrarla elinden düşmedi. Artık fazlasıyla merak ediyordum neler olup bittiğini de ağzımı açıp da bir şey soramıyordum bir türlü. Kafam da milyon tane senaryo kuruyor, kendi kendime sinir krizleri geçiriyordum. Bunun yanı sıra nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde bir yandan Güneş’i özlüyor bir yandan da kurduğum düzenin bozulmasını istemiyordum. Sabaha karşı yağlı hazır yiyecekler yiyip uyumalar bir kenara bırakı