Kayıtlar

Alkımın Güneşi "Bölüm 24"

Resim
            Gün aymıştı. "Gün aydı!" diye horozlar bağırıyordu dışarıda. Dün gece deli gibi yağan yağmurdan eser yoktu. Onun yerine sıcacık bir güneş vuruyordu henüz açılmaya çalışan gözlerime. Saat daha sekizdi ve benim uykum bitmişti! Sadece dört saat uyumuş ve fazlasıyla şarap içmiş olmama rağmen 'horozun sesine' uyanmıştım bu sabah. Bu köy böylesine mükemmel olmayı nasıl başarıyordu?             -Günaydın! İyi uyudunuz mu? Sizin için dolaba bir şişe şarap bırakmıştık. Sevdiniz mi? Farklı bir tattır. Umarım beğenmişsinizdir.             Bu sıcacık konuşma, pansiyonun sahibi Hikmet amcanın tatlı eşi Nermin teyzeden başkasına ait değildi. Kısa boyu, boyuna göre biraz fazla olan kilosuyla tatlı mı tatlı bir teyzeydi kendisi. Bu tatlılığını kulaklarının hemen altında biten sarı saçları tamamlıyordu. Diplerine bakacak olursak yaşının ona armağan ettiği beyazları sevmeyip de boyamıştı sarıya. Neredeyse yarım asırdır yaşıyordu bu tatlı çift. Ve birbirlerine

Ben Uslanmaz Bir Çocuğum

Resim
Ben uslanmaz bir çocuğum. Bazı hatalarım var; çok sevdiğim. Yapmaktan asla vazgeçmediğim; Her defasında daha büyüğünü yaptığım hatalarım var. Balkondan sarkmayı seviyorum diye her fırsatta sarkışlarım var. Ne kadar sıkı tutunursam tutunayım; Aşağı düşeceğimi de bildiğim onca an var. Hiçbirinde de sarkmaktan vazgeçmediğim. Her defasında da aşağı düşüşlerim, Kanlar içinde, acı çekerek Birinin beni asfalttan kazımasını beklediğim Onca an! Sonra iyileşince yine aynısını yaptığım... Ben uslanmaz bir çocuğum. Defalarca kez kovulduğum kapıya defalarca kez vurdum. Çünkü o kapının ardındakine vuruldum. Gidecek yollarımı yakıp yıktım; Evim, yurdum o kapı olsun diye. Sen onu ev yapıyorsun diye O da sana kucak açmak zorunda değilmiş tabi. Ben uslanmaz bir çocuğum. Ya ele avuca sığmıyorum Ya da eli kolu çekiyorum. Ortası yok.

Alkımın Güneşi "Bölüm 23"

Resim
           Uyandığımda öğlen olduğu gerçeğiyle karşı karşıyaydım. Yaklaşık on dört saattir uyuyordum. Yorgunluk vardı üzerimde hala. Bir şeyler hala sindirilememişti. Güneş'ten hala ses çıkmamıştı. Bir "Geçmiş olsun!" mesajı bile yoktu. Bu saatten sonra da olmazdı zaten. Eminim ki şuan bitmek bilmeyen uykusuyla Tuğçe'nin kollarında uyuyordu. Mutlu muydu acaba? Birlikte güldüğümüz kadar gülüyor muydu onunla da? Peki onu seviyor muydu acaba? Belki de o geceden sonra görüşmediler bir daha? Bi bakalım başka fotoğraf koymuş mu? Başka fotoğraf koymamış da bizim fotoğrafımızı kaldırmış işte. Yalnızca Tuğçe'yle olan fotoğrafı duruyordu artık. Bir hamlede silmişti bizi. Hiç istemediğim şey oluyordu anlaşılan. Güneş Tuğçe'yi seviyordu.             Bir saat sonra okula gitmiş, öğrenci işleriyle görüşmüş ve çoktan hayal kırıklığına uğramıştım. Okulu dondurmak için çok geçerli bir sebep lazımdı. "Abi çok aşığım aşk acısı çekiyorum ne olur dondurun okulumu

Alkımın Güneşi "Bölüm 22"

Resim
          Hastaneden çıktığımızda yeteri kadar karışık olan kafam daha da bulanmıştı. Kalbim daha çok kırgındı artık. Hatta bundan daha fazla kırılamazdı herhalde. Canım daha fazla yanamazdı. Artık yapmam gereken tek şey vardı. Güneş'i sonsuza dek aklımdan, kalbimden atmak... İşin kötüsü bunu yapacak ne isteğim vardı ne de cesaretim. Güneş benim inancımdı. Yaşama tutunmama tek sebepti. Umudumdu Güneş. Cennetimdi. Her yeni güne uyanmama sebep ondan başkası değildi. Yüzüm gülüyorsa, o yanımdaydı. Onsuz geçirdiğim her saniye canımdan can alıyordu adeta. Hayatımı bu denli kaplayan adamı unutmam gerekiyordu şimdi. Canımdan can katıp da sevdiğim adamı bir çırpıda unutmalıydım. Birlikte hiç uyunmamış gibi. Yemekler yapılmamış, şarkılar söylenmemiş gibi. Bir çırpıda unutmam gerekiyordu onu şimdi. Hemen şuan! Yoksa acırdı. Daha ne kadar acıyabilirdi ki? Ama acırdı işte canım. Onu şu saniye unutmazsam ne kabuslarım eksik olurdu ne de gülebilirdi artık yüzüm. Peki ha diyince unutuluyor

Alkımın Güneşi "Bölüm 21"

Resim
           Yalan; benim canımı en çok yakan şeydir. Aptal yerine konulmak, bir şeyleri saklamaya çalışmak aşağılamanın farklı bir biçimidir. Hayatında bulunan her insan yapar bunu günün birinde. Canının acısı, o insana verdiğin değerle de doğru orantılıdır. Bir arkadaşının yalanı o kadar acıtmaz da dostunun, sevgilinin yalanı deler geçer kalbini. Kasıp kavurur, beynine ağrıları sokuşturur.             Soğuk bir güne sıcacık bir merhaba demiştim bu sabah. İstediğim noktada olmasak da yol kat ediyorduk Güneş'le. Bu ileride istediğim noktaya gelebileceğimizin sinyalleriydi elbette. Başka ne olacaktı ki canım? Bugün çok iyiyken yarın kötü mü olacaktık yani? Pehh... Sabah sporumu unutuyordum az kalsın. Bütün sosyal medyadan Güneş'in profillerini incelemem gerekiyordu. Belki gece bir şeyler karalamıştı. Ya da bir şarkı paylaşmıştı belki. Belki de bir fotoğraf... Siktir!!! Fotoğraf paylaşmış. Üstelik yanında da bir kız...! Bir dakika ya bu kız? Eee bu kız???            

Alkımın Güneşi "Bölüm 20"

Resim
          Yorgunluğun ve sarhoşluğun verdiği yetkiye dayanarak öğlen üç gibi anca uyanmıştım. Biraz daha uyuyasım vardı açıkçası. Bu kararımı uygulamaya soktuğum anda dün gece yaşananlar aklıma geldi. Sarhoş olmuştum! Hem de Güneş'in yanında! Rezil olmuştum resmen ya! Ama bundan daha önemli bir mesele vardı. Güneş'le yatmak istediğini çekinmeden söyleyen bir kaltak vardı ve o şuan Güneş'in evindeydi. Yataktan kalkmaya çalışırken Gökmen'i aradım. Uzun uzun çaldı, açan olmadı. Bir daha aradım. Sonra Güneş'i. Sonra tekrar Gökmen'i. İkisi de açmıyordu telefonlarını. Umudumu yitirmeye başlamışken Gökmen telefonu açtı.             -Hı?             -Oha! Uyuyor musun sen?             -Evet.             -Güneş?             -O da uyuyor.             -Kızlar?             -Sabah sekiz gibi gittiler.                         -Geleyim mi?             -Gel canım.             İyi de ne olmuştu da bu kızlar sabahın köründe gitmişler

Daha Çok

Resim
Geçmişten bugüne değişen çok şey var. Değişmemesi mümkün değil aslında. Olması gereken oluyor; hep olduğu gibi... Olması gereken beni eksiltiyor, enkazlara gömüyor. Benim ruhumdan her adımda bir parça alıp da götürüyor. Getirmiyor geri. Ne götürdüğünü getiriyor ne de yenisini... Her geçen gün biraz daha eksiliyorum. Biraz daha bıkıyorum kendimden. Kendim! Bir zamanlar nasıl severdim. Sevişlerimi severdim bir zamanlar. Yıldızlar ekleye ekleye severdim. Parmak uçlarıma kalkıp gözlerim kapalı sonsuz kez dönerdim. Sevdiğim zamanlar ne güzeldim! Ne huzurlu, umutlu, nasıl mutluydum. Yüreğime aşk değerdi ve ben baştan aşağı aşk olurdum. Aşk kokardı saçlarım. Hiç olmadığım kadar fazla olurdum. Ruhum fazlalaşırdı. Ruhum; bedenime sığamayacak kadar çok olurdu. İç organlarımın her biri sevgiyle dolup da taşardı. Eksildim. Her yeni gün; biraz daha çaldı sevgimi, ruhumu... Umut getirmedi. Kalan umudumu alıp da götürdü. Getirmedi geri. Nefesim eksildi. Daha çok sigara içtim her geçen gün