Kayıtlar

İstedim

Resim
Bugün; aramıza aylar girmemiş gibi koşup sarılmak istedim boynuna. Kapıdan çıktığım an yolun başında kollarını açmış, gözlerinin içiyle gülerek bakmanı istedim yüzüme. Sonra bana bir ömür gibi gelecek olan o yolu saniyelerce koşup atlamak istedim kollarına. Sarıl istedim. Boynuma, ruhuma, yüreğime sarıl istedim. Koklaya koklaya öp saçlarımı yeniden. Boynumdan içine çektiğin huzur olsun istedim. Kötü hissetme kendini tüm bunları bana sunamıyorsun diye. Ben sadece içimde kalmasın istedim. Aylardır kayıp olan ilhamımı yeniden bulup karşıma çıkaran adama teşekkür etmek istedim. Çok şey istedim de bunların sadece bir kısmını sana söyleyebildim. Hepsini söylemeyi de isterdim elbette. Sen sustun, ben çekindim. Sen gözlerime bakamadın, ben bakmak için kendimi parçaladım. Seni ne çok özledim ben! Yokluğunda nasıl güzel umutlara sardım sevgini biliyor musun? En güzel yıldızlara kondurdum senli dileklerimi. Bir gün gelmeni nasıl istedim öyle! Gelmeni istedim de yine gidebileceğini d

Ne Çok Kez

Resim
Ben ne çok sevdim senden sonra içmeyi, tanımadığım kollarda dans etmeyi, tanımadığım yataklarda uyanmayı... Ruhu çekilmiş bir bedene hapsolmayı, alkolün damarlarımla ilk buluştuğu an söylenen şarkıları... Ben nasıl da şen kahkahalar atardım senin kollarında. Dudaklarım birbirine kavuşmazdı mutluluktan. Kalkan her kadeh senin şerefine tokuşturulurdu uzaktan uzaktan. Ne çok sevdim ben ruhsuz bedenimi. Müziğin ritmiyle sağa sola sallanan, düştüğü yerde yabancı bir kolda ayağa kalkacağını bildiğim orospu bedenimi. Sevdim mi gerçekten? Senden sonra dokundum mu boynuma? Damarlarımın üzerinde bıraktığın küçük izleri kaç kez okşadı parmaklarım? Peki başka parmaklar? Ne çok sevdim adını ilk kez duyduğum barlarda bir göz kırpmayla gelen içkileri. Oysa sen varken nasıl da usluydum. Kollarında eşlik ederdim ilk kez duyduğum müziklere. Sırtımı dönerdim sana ve bilirdim ki karnımda kavuşacak ellerin. Dudakların defalarca kez boynumla sevişecek insanların ortasında; hem de hiç utanmadan. Be

En Çok Nefret Yakışır Aşkın Üzerine

Resim
Bu gece; yaşanmış, yaşanmamış veyahut yaşanamamış onca şeyi koydum bir kutuya. Bugüne dek tanıdığım ya da yanlış tanıdığım kim varsa kim yoksa o kutuda. Ben bu gece yüreğimi çıkardım koydum önümdeki masaya. Sevmezsin diye beyaz ışığı, beyaz ışıkla donattım odamı. Yanlış tanıdığım insanlara bir yenisini ekledim bu gece. Çok koydum başına da. Bir zamanlar sevgimin önüne koyduğum çok; bu kez yanlışların önünde durdu. Sevgimden çok yakıştı buraya. Hoş! Sevgimi çirkinleştiren de aynı adamdı. Kulaklarını tıkayıp, gözlerini kapatıp da yaşarsın aşkı. Duymazsın gerçek dünyayı, görmezsin insanları. Doğru olan aşktır ve doğru aşk için gereken de soyutlaşmaktır. Somutlaştıranınsa yine aynı aşk olacağını bilemezsin tabi. Gün gelir seni rüyalarla buluşturan aşk; bir çırpıda uyandırıverir. Sonra dikilir karşına. Aşk sanıp da yaşadığını hiç çekinmeden kirletir. Yüz vermek olur adı ya da kendini çok değerli görmek. Hoş! Kendini sevdiğin adamın gözünden değerli de görmemişsindir ya hiçbir

Erteleme!

Resim
Erteleme! Aşkı yaşamanın yaşı yoktur! Ne zaman nasıl bir aşk yaşayacağını seçme şansın da yoktur. Aşık olacağın insanı da seçemezsin. Yalnızca o aşka sahip çıkıp çıkamamayı seçersin. "Çıkamadım." diye bir şey yoktur. Aşkına sadıksan; dünyaların önünde dimdik durursun. Mecbur bırakılmak diye bir şey yoktur mesela. İstesen mecburiyetleri yok edebilirsin. İmkansızı imkanlı yaparsın aşkın için. Aşkın için dağları yıkar da geçersin! İster on yedi ister yirmi yedi yaşında ol; aşıksan eşek gibi sahip çıkacaksın o aşka! Sonra arkasından bakar bakar gözyaşı dökersin. Dökersin de saramazsın zamanı başa. İlk öpücüğe bir daha dönemezsin. Tehdit mi ettiler? Etsinler! Gerekirse ölmeyi bileceksin aşkın için. Adam gibi sevdim diyebilmek için gerekirse öleceksin! Sonra karşına çıktığında yüzüne bakmaya yüzün olacak. Gururla aşkına sahip çıktığını haykırabilesin diye. Başın dik karşısında durasın diye. Tüm bunları yapmayıp kaybettiysen ve hala aşıksan ona; gururunu ayaklarını

Ne Çok...!

Resim
22 yılıma neler sığdırdım öyle... Ne acılar ne hayal kırıklıkları... Ne çok kez yandı yüreğim ne çok kez kesildi saçlarım, bileklerim... Gururum ne çok kez ayaklar altına alındı... Umutlarım, hayallerim daha küçük yaşımda ne çok kez yerle bir edildi... Ne çok insan tanıdım, ne çok insanı diri diri gömdüm toprağa ve ne çok insanı çıkarmak istedim toprağın altından... Ne çok kez kalbimi o güzel yürekli bedenlerle bıraktım soğuk topraklara... Ne çok kez aldatıldım ne çok dost edindim de doymadım kazıklarına... Ne kadar çok sevdim ben ve ne kadar çok sevilmedim... Ne çok rüya gördüm de birini bile gerçeğe çeviremedim. Bir adamı ne çok sevdim öyle... O adam ne de çok sevmedi beni... Ne çok kez diledim ölmeyi ve ne çok kez beceremedim kendimi öldürmeyi... Ne çok kez ağladım ne çok kez silinmedi gözyaşlarım... Ne çok kez bir dosta ihtiyaç duydum da arayacak kimseyi bulamadım... Ne çok kez yalnız kaldım ben... Ne çok kez dışlandım insanoğlunun yüreğinden... Ne çok kez

En Acı Şahitlik

Resim
Bir zamanlar sevdiğim adamların bu zamanlar bir kadını sevişini görüyorum. Kana kana... Gözlerinin içine kocaman bir aşka bakışını... Sıkıca tutuşunu ellerini... Koklayarak öpüşünü... İçine sokarcasına sarılışını... Bu aralar ben, onlarca aşka şahit oluyorum. Her birine bakarken dudağımı ısırıyorum nazar değmesin diye. Oysa onlar değil miydi bir zamanlar canımı verircesine sevdiğim? Şu kızın elini sıkıca tutan adam değil miydi bana yüreğini açamayan? O adam değil miydi içime girip de beni içine alamayan? Sorguluyorum sonra. Neyi eksik yaptığımı. Yanlışın ne olduğunu, neden sevilmediğimi soruyorum kendime defalarca. Sevdiğine aşkla bakan adamların her birinin gözlerinin en derinine bakıyorum. Ne değişti diye. Gözlerim içini çeke çeke niye sevemedin beni diye soruyor her birine. Her biri de anlamıyor beni teker teker. Gözlerimin sorusunu duymuyor. Avuçlarım mı kirliydi diyorum elimi tutmayan adama. Kalbin mi küçüktü diyorum beni içine sokmayana. Sığardım oysa. Kambur

Ruhumun Suratı

Resim
Karanlığın zifirisini gözlerin aydınlatmıştı; yalan yok. Yağmurların altında sindiğim köşede ellerin tutmuştu ellerimi. Kaldırım taşlarından sen kaldırmıştın beni. Güneşin doğmadığı kalbime doğurmuştun güneşi. Kimsenin cesaret edip de dokunmadığı saçlarımı bir çırpıda sen öpüp koklamıştın. Küçük odamda, küçük yatağımda bir senin göğsünde huzurla uykuya dalmıştım. Hatalarımı küle çevirmiştin. Paramparça kalbimi özenle bir araya getirmiştin sen. Sonra da kendi kalbini oturtmuştun baş köşeye. Konuşmazdın çok. Hiç konuşmazdın hatta. Bazen içerdin. Çok sarhoş olurdun. Sarhoş olduğun anlarda da evlenmemiz gerektiğini söylerdin bir tek. Ben mutluluktan ağlardım; sen gülümseyerek sarılırdın. Sabah olduğunda ise bütün gece ne konuştuğumuzu unuturdun. O zaman ben; nefes almayı unuturdum. Nadiren gözlerime bakardın sen. Yakaladığım anlarda ise dünyanın geri kalanını unuturdum. Tarihi, mevsimi... Nerede olduğumu unuttuğum bile oldu. Sonra her güzel şey gibi sen gittin. Klasik son