Kayıtlar

Alkımın Güneşi "Bölüm 38"

Resim
O günden sonra sıradanlaşan ve monotonluğa bağlayan birkaç gün geçirdim. Öyle ki artık sabahları erken kalkıyor, yürüyüşümü yaptıktan sonra duşumu alıp salam ve sucuklu yumurta barındırmayan kahvaltılar yapıyor akşamları ise kendi yaptığım yemekleri afiyetle yiyordum. Böylelikle hem fazla harcamalardan kaçınıyor hem de sağlıklı besleniyordum. Bu birkaç gün içinde elbette Güneşlerle bir araya geldik fakat bu bir araya gelişler dışarıda kahve içmek ya da Koraylarda film izleyip olaysız evlere (herkes kendi evine) dağılmaktan öteye geçmedi. Tabi Güneş’in telefonu da ısrarla elinden düşmedi. Artık fazlasıyla merak ediyordum neler olup bittiğini de ağzımı açıp da bir şey soramıyordum bir türlü. Kafam da milyon tane senaryo kuruyor, kendi kendime sinir krizleri geçiriyordum. Bunun yanı sıra nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde bir yandan Güneş’i özlüyor bir yandan da kurduğum düzenin bozulmasını istemiyordum. Sabaha karşı yağlı hazır yiyecekler yiyip uyumalar bir kenara bırakı

Alkımın Güneşi "Bölüm 37"

Resim
          Dönüş yoluna çıkmak için arabaya bindiğimizde Güneş’in hala bu plandan haberi yoktu. Ve fazlasıyla yorgun görünüyordu. Eve gidip dinlenmek isteyebilirdi. Böyle bir durumda kendimi bir şekilde evine götürtmem gerekiyordu. Ondan ayrı kalamazdım. Özellikle de bugün. İlk defa seviştiğimiz gecenin ertesi gününde her an yanında olmalıydım.             -Akşamki konsere Alkım’la sen de geliyorsun.             Ben nasıl söyleyeceğimizi kafamda planlamaya çalışırken Müge her zamanki patavatsızlığıyla dan diye söylemişti yine. Güneş’in vereceği olumsuz tepkiden öylesine korkuyordum ki gözlerimi kapatınca daha az hasar alırım diye düşünüp öyle yaptım.             -Ne konseri lan? Ben eve gidip yatacaktım.             -Yine gider yatarsın. Önce konsere gidelim sonra illa ki evine döneceksin. Yarın işiniz gücünüz yok zaten.             -Off Müge ya!             -İtiraz yok kes sesini. Geliyorsunuz.             Bu çok kolay olmuştu. Müge emrivakiyi yapıştı

Üçüncü Yüz

Resim
Üç yüzü vardır insanın. Birincisi herkese gösterdiğin, her gün takındığın, senin kimliğinle bütünleşmiş yüzün... Bilirsin işte! Kimliklerinde olan, adın söylendiğinde insanın hafızasında canlanan, sinirlendiğinde alnındaki karmaşayı, yorgun göz altlarını, güldüğünde yanağındaki boşlukları anlatan yüzün... Bu yüz; yirmi dört saatini geçirtebilir insana. Bütün gün birinci yüzünü takınırsın ve rahatsızlık duymazsın. Mutlu eder seni. İçinde kopan fırtınalardan uzaklaştırır, patronunun suratının ortasına yumruk atmana engel olur, sevgilinle yatan kadını tek parça halinde bırakır. Dışarıya karşı çoğunlukla mantığını yansıtır. Birinci yüzüne bakarlar ve derler ki "Onu tanıyorum." Günün yorgunluğunu atmak için oturduğun bir barda alkol damarlarına karışmaya başladığı an birinci yüzün köşesine çekilmeye başlar. Sen fark etmezsin bile. Öyle yavaş, öyle ağır... Mantığın öyle yorulmuştur ki dinlenmek ister biraz. İzin istemez, gidiyorum demez. Sohbet etmek için ağzını açtığın a

Masallar

Resim
Masallar... Masal kahramanları, prensler, prensesler, yedi cüceler, periler... Her daim birbirine kavuşan, her daim birbirini bulan o büyülü aşklar... Yapılan onca kara lanet karşısında yalnızca inanan ve aşkla dolu olan yüreklerle son bulan acılar... Neden varlar? Çocukluğumuzda dinleyerek uyuya kaldığımız masallar, büyüdüğümüzde de merakımız yüzünden bırakmıyor peşimizi. Çocukluğumda bıraktığım her masal kahramanını yeniden aldım hayatıma teker teker. Çünkü bir dizi izledim. Her sezonu en az yirmi üç bölümden oluşan ve şimdiye kadar yedi sezonu geride bırakmış olan bir dizi...  Çocukken öğrendiğim, bildiğim, bilmediğim onca masal kahramanını aldım hayatıma bir çırpıda. Her zaman birbirlerini buluşlarını hayranlıkla izledim. Ölümün bile önüne geçişlerini gördüm. Ciddi ciddi bir kalbi ikiye bölüp ikisini birden yaşatmayı izledim. Canavarlarla nasıl savaştıklarını ve tüm o savaşlarda bir an olsun birbirlerinin elini bırakmamalarını... Kötü adamların aşkla ka

Özetle Üniversite

Resim
Bi mağazada mesaimin bitişini beklerken kat bilgisayarımdan öğrendim hayallerimin şehrine kavuştuğumu. Evet hayallerim... Ete kemiğe bürünmemiş olan ama "İzmir olsun da gerisi hallolur." diye şekillendirdiğim, ne olduklarını bile bilmediğim hayallerim... Yalnızca İzmir'de yaşamayı seveceğimi biliyordum. Sevmem gerekiyordu yaşamayı. Çünkü yaşıyordum ve sevmiyordum yaşadığımı. Kendime bir fırsat sunmuştum. İyileşip, yeniden başlayacaktım. Kaybettiğim arkadaşlarıma acımayacaktım. Yeni insanlar... Hep sevmişimdir yeni insanları tanımayı. Yüreğimdeki yarım kalan çocukluk aşklarımın defterlerini kapatmakla kalmayıp yakacaktım da. Çünkü İzmir! Havası bile mutluluk kokan şehirdi benim için. Mutluluk ilk kez oluk oluk akacaktı damarlarımda. İlk sene yurt... Aileden ilk uzak kalış... İlk bir hafta telefonda salya sümük ağlamak... Özlemek, geri dönmek istemek, bir yandan da kendine şans tanımak... Karmaşa içerisinde geçen, göz açıp kapayıncaya kadar geçen, neyin ne olduğun

Alkımın Güneşi "Bölüm 36"

Resim
          Ocakta taşmakta olan çayın kokusu bütün evi sarmış, televizyonda kısık sesli bir müzik açılmıştı. Bir ıslık da çalan şarkıya eşlik ediyordu. Dışarıda tatlı bir yağmur vardı ve bir şarkıyı kendi halinde mırıldanırcasına yağıyordu. Tavada kızan yağın sesine bakacak olursak birkaç dakika içinde mis gibi kokan omletler hazır olacaktı. Tost makinesi dünden kalan ekmeklerin yeteri kadar kızarmış olduğunu ilan etmişti çoktan. Kahvaltı sofrası bütün mükemmelliğiyle  hazırlanıyordu.             Peki ben yattığım yerden niye kalkamıyordum ve bu kahvaltıyı kim hazırlıyordu?             Uykuya yeniden dalmak için ısrar eden gözlerimi zoraki araladığımda ilk olarak yerdeki bira şişeleriyle göz göze geldim. Henüz bunun şaşkınlığını üzerimden atamamışken göğsümde yatan Güneş’le karşılaştım. Siktir!!! Nasıl yani??? Biz en son arkadaş kalmıştık? Ne olmuştu ki böyle? Battaniyeyi biraz yukarı kaldırdığımda acı bir gerçekle daha karşılaştım. Güneş’in başını yasladığı göğsüm çıpl

Alkımın Güneşi "Bölüm 35"

Resim
          Yemeğimiz bitene kadar diken üzerindeydim. Güneş her an önemli bir konuşma yapacakmış gibi hissediyordum. Çünkü dediğimiz gibi yalnızca mumlarımız eksikti. Güneş konuşmak için muma ihtiyaç duymazdı. Gerçi romantik ortama da gerek yoktu onu konuşturmak için. Kafamda kurduğum onca senaryodan hiçbiri gerçekleşmedi. Hala bir umut ağzından bir çift güzel söz duymayı bekliyordum. O ise babasının yeni alacağı BMW’yi anlatıyordu. Annesinin ona “Cano” diye seslendiğini falan…             Masayı topladığımız sırada Gökmen nihayet odadan çıkıp yanımıza geldi. Sarışın mavi gözlü çocuğun yanakları ve gözleri kıpkırmızı olmuştu. Elindeki şişe boştu. Nasıl içmişti kim bilir? Keyfi de fazlasıyla yerindeydi.             -Ooo ne çabuk yediniz ya?             -Sen gelmek için biraz gecikmiş olmayasın?             -Abim aradı napayım. İzmir’e gelecekmiş.             Hadi bakalım. İki tanesi yetmezken üçüncüsü de geliyordu. Abiydi gerçi. Belki onun aklı başındaydı. Belk