Kayıtlar

gerçek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Yansımalar

Resim
Fotoğraflarını koyuyorum da önüme tek tek; buğulanıyor gözlerim. Yitirdiklerime değil; hiç sahip olamadıklarıma dertleniyorum mesela. Seninle geçiremediğim bir hayat, canımı acıtıyor zaman zaman. Mutlu olduğum anlarda yanımda arıyorum seni. Mutsuzluğumdan bahsetmiyorum bile ki başrol sensin nasılsa. Olmayışın... Kimseler görmeden odamda yaşatıyorum seni. Duvarlarımda, satırlarımda, yastığımın altında... Yastığımın kenarında asılı kalmış gülüşlerin var mesela. Başımın altında yastıktan önce kolun... Avuçlarımda ellerin ve sırtımda göğsün var yorgandan önce. Üşüdüğüm gecelerde sıkıca karnıma dolanmış kolların var. Ensemde nefes alışların ve saçlarıma karışmış kirpiklerin var. Kahkahaların var evimin her köşesinde yankı yankı. Kokun var gizli saklı bi' yerlerde. İsmin var umutlarımda. Kurduğum her hayal adınla başlıyor ve her hayal kırıklığım son buluyor adınla. Yokluğun da en az varlığın kadar sarıyor bütün ruhumu. Daha fazla sarıyor hatta. Varlığının tam tersine üşütüyor beni

Umudun Küçük Kadını

Resim
Küçük bir kağıda karalamış SİNEM’im ve demiş ki; ’Gerekenden fazla zamanım var!’ Kısacık bir ömür ve zamansız bir ölüm.. Bu, çok mu gerekliydi ya da bu, gerekli miydi? Hayat boyu bitmek bilmeyen yıl dönümleri yaşarız. Kimini küçük tebessüm, kimini gözyaşlarıyla hatırlarız. Bazen bir şeyler yazar, bazense yakarız. Karaladığım hiçbir şey, değerli değildir benim için. Bu satırlardan başka. Dönüp geriye bakarsam, bugüne dek ne sayfalar yazıp çizmişimdir. Ne acılar yaşamış ne ayrılıklara göğüs germişimdir.  Göğüs geremediğim, üzerinden yıllar geçse de acısını dün gibi içimde taşıdığım tek kaybım vardır.  Sinem'im; Ne çok zaman olmuş sen rüyalarıma gelmeyeli? Seni mezara koyuşumun üzerinden ne çok zaman geçmiş? 14'üm seni benden alıp gideli kaç yıl olmuş melek yüzlüm? Bugün kaç olmuşsun sen? 23'üne girişini birkaç satır yazı ve mezarına bırakılan bir buketle kutlamak nasıl bir cezadır bize? Yıllardır dökülen gözyaşı, hiç mi kurutmaz gözlerimizi? Hiç mi kurumaz yaşlar

Aşk Dediğin

Salonda minderimin üzerinde oturuyordum. Avucumda tuttuğum cam kırıkları yüzünden kanlar süzülüyordu ellerimden. Pantolonum artık beyaz değildi. Aslına bakarsan, hiçbir şey beyaz değildi artık. Biri dünyanın ışıklarını kapatmış ve her yer zifiri olmuştu. Peki şimdi ne yapacaktım?  Kocaman umutlarla başlayan aşk, kocaman küfürlerle son bulmuştu. Oysa rüya gibiydi her şey. Herkes imrenerek izler, güzel sözler söylerdi. "Bitmesin" derdi herkes. Çünkü hiçbiri böylesine derin bir aşka sahip olmamıştı.  Bitişine bakılırsa, o kadar da büyük bir aşk değildi. Yaşanmış her hatıra, her güzel anı; hak etmediği bir sona mahkum edilmişti. Peki neydi sebebi? Kimdi suçlu? Ben miydim yoksa her şeyimle sevdiğim o çekip giden adam mıydı? Geri gelir miydi peki? Bir şansımız daha olur muydu? İkimizin de kafasındaki tek soruydu bu. Ama ikimiz de bilirdik ki başlamazdı bir daha biten bir ilişki. Ki Bu kadar fırtınalı bitmeseydi. Bu kadar kırılmasaydık ve kırmasaydık bu denli... Aşk dediğin,

Herkes Kendi Yoluna

İçimde birikenleri yazmaya kalksam, yol yaparım yanına  da  gelmek ister miyim o yoldan ben bile  bilmem bunu. Görmek ister miyim yüzünü bir daha? Bilirim ki  gökyüzüne aynı zamanlarda baktık. Aynı  yıldıza anlattık sevdayı, aynı yıldıza ağladık. Sonra sildik  yaşları. Sildi gurur. Hayat sildi yaşları. Kalp  sildi, beyin sildi. Kalp ve beyin ilk defa ortak bi karar verdi.  Sonra ne mi oldu? Herkes yoluna baktı.  Artık  iki yabancıydık. Artık tanımıyordum seni.  Tanıyamıyordum. ..... Şimdi yollar yapsam da sana, yaptığımla kalırım. Herkes bilir  ki herkes kendinden sorumludur aşkta.  Sorumluluktan kaçana da çoktur o yol. Gözüne durur, dizine  durur. Kalbine durur senin. Demem o ki  yaptığım yollar yol değildir artık bana. Ne bana ne de bir  başkasına. Artık kesişen yol yok. Herkes kendi yoluna.

Meger

Meğer ben huzurun tanımını yapabilirmişim. Mutlu olabilirmişim meğer. Korkup çekinmek yerine, birazcık cesaretle muhteşem şeylere şahit olabilirmişim. Tüketmezsem umutlarımı, küçük parçalar da olsa bırakırsam kalbimin derinlerinde, En büyük özlemle beklediğim her şeye sahip olabilirmişim. Meğer bir ömür varmış bana ait olan. Beni dört gözle bekleyen, ağzımdan çıkan her kelimeyi dikkatle dinleyen Kocaman bir kalp varmış meğer. Sarıp sarmaladığında beni kollarında kaybeden, Koklayarak öpen bir ruh varmış. Meğer insan sorgularmış hayatını "Daha önce yaşamış mıyım ben?" diye Kollarına dolan huzurun kocaman olduğuna şahit olabilirmiş. Mutluluktan da ağlayabilirmiş insan. "Nasıl güzel sevgidir bu?" dermiş. Bu kadar güzel bir sevgi varmış meğer dünyada. Bir adam, bir kadını bu kadar güzel sevebilirmiş meğer. Küçük bir şair, bu denli büyük sevilebilirmiş. İki küçük yürek yan yana gelince Kocaman bir dünya olurmuş meğer. İki kişiye ait, kocaman bir dünya

Mert Olan Her Sey

Gidişinin ardından geçen kaç vakit vardır bilemem. Saydım demem! Sana asla yalan söylemem. Bitişimin kaçıncı mevsimi geçmiştir bilir misin? Saydın mı beni ardında bıraktığın günleri? Geceleri sardın mı koynunda beni sarar gibi? Saklamadan gözyaşlarını Bu kez içine atmadan... Hıçkıra hıçkıra ağladın mı? Gecelerce... Güneş doğduğunda ise yaşıyor gibi yaptın mı hiç? Sen hiç sevdin mi beni? Kalbini kanatırcasına kana kana sevdin mi? Uyurken ben, Öptün mü saçlarımı? Kokumu hapsettin mi içine? Ben senin dokunduğun her saç telimi kestim sen gittikten sonra. Sen kokan yastıklara dokunmadım. Bir daha dönmedim sol yanıma. Nereden bilirdim ki yine geleceksin? Ve bilebilir miydim Beni benden çok seveceksin. Gidişinle hayatımdan uğurladığım mert olan her şeyi bir kez daha hayatıma almak, zor geldi bana. Bir kez daha gözlerine bakabilmek, tutabilmek ellerini korkuttu fazlasıyla. Kaybetme korkusu, göğsünde uyuma mutluluğundan ağır geldi. Git dedim sana! Uğruna canımı v

Dar Hejiroke

Gecenin zifirisinde küçük hücrenin bir köşesine sinmiş küçük bir kız var. Dünyanınsa o kızdan yok haberi. Göğsünde; yaraları... Derin mi derin. Acı mı acı. Kanıyor durmadan elleri. Durmadan yazan elleri kanıyor. Umutları kanıyor küçük kızın. Uykuları, saçları, bütün rüyaları kan kokuyor. Küçük bir kız, dizlerini göğsüne çekmiş ağlıyor gecenin sinesinde. Geceye sığınıyor. Saçlarını sigarasının dumanı okşuyor ve boşluk doluyor kollarına. Hayallerine gün batıyor. Doğmuyor hiçbir gün. Hiçbir mutluluk doğmuyor kızın gecesine. Bir hayalini daha sigarasıyla birlikte söndürüyor küçük kız. Bir umudunu daha öldürüyor. Sevdikçe sevilmiyor. Sevmiyor onu hiç kimse. Saçlarını kimse okşamıyor. Umut okşamıyor. Ve rüyaları! Birbirinden güzel bin bir rüya tersine çıkıyor. Bir damla daha yaş düşüyor yanaklarına. Gamzelerine birer damla daha yaş gömülüyor. Biraz daha yitiyor değerler. Güzel olan her değer terk ediyor küçüğü. Küçüğü terk ediyor hayat.

Buruk Dusler

Mayıs görünümlü bir Mart gecesinde Ilık ılık esen rüzgar, çarpıp geçerken tenimize; Kim bilir kaçıncı sigarayı bastırmıştık kül tablasına... Kurduğumuz kim bilir kaçıncı hayal yok olup gitmişti ellerimizde... Ve biz; Dünyanın bütün yükünü sırtına almış İki küçük insandık. Biz o gece buruşturup çöpe attık Bütün kırgınlıklarımızı. Hayata karşı aldığımız bütün yenilgiler Yok oldu bir anda. Yalnız biz vardık. Yalnız sigaralarımız vardı. Yalnız kısık sesle çalan müziğimiz Ve düşlerimiz... Ceplerimizden taşan düşlerimiz... Kurup kurup, Buruk buruk ardından baktığımız onlarca düş... Göz kapaklarımızı zorlayan yaşlar Ama asla akmayan, Akamayan... Bir tek biz vardık. Onca yalanın içinde var olmaya çalışan, İki küçük insan... Bir tek biz! Bütün yaralara rağmen Hala hayata tutunmaya çalışan Yalnız biz...

Gercek Olamayacak Kadar Guzel

Resim
Hiç ummadığım bir anda, kalemim kağıda yaklaştı usul usul. Sözcükler damladı sayfalara, kalbime bir aşk damladı. Işık damladı gözlerimin en derinine. Bir adam doğdu hayatıma. Varlığından bihaber uyuduğum gecelere inat, uykularıma sızdı usulca. Sonra yatağıma... Soluma... Göğsümün tam altına damladı adam. Birikti içimde damla damla. Kokusu damladı saçlarıma. Ellerimi kavradı elleri. Güldükçe güzelleşen gözleri vardı adamın. Öpülesi dudakları, sevilesi bir kalbi vardı. Bir umut damladı hücreme. Güneş izinsizce sızdı odamın camından içeri. Gülen bir kalbi vardı adamın ve onun kalbiydi güneşin güzelliği. Bir akşamüstü sıcacık bir aşk damladı küçük yüreğime. Sevdayı yeniden yaratan, her satıra ayrı anlam katan bir aşktı o. Umuttu, sevgiydi. Gerçek olamayacak kadar güzeldi. Ama gerçekti. O aşk; benimdi. O aşk; geleceğimdi. O aşk ki; yüreğimin tek sahibi...