Kayıtlar

Bir Tek Sen

Ben sana söverim de şimdi, toplum buna hazır değil. Çünkü severim ben seni. Varımla, yoğumla severim. Toplum buna alışık. İnsanlar bunu bildi kaç zamandır. Kolay kolay da değiştiremezsin toplumun yargılarını. Yani ben ki sanatı sanat için savunan, Şimdi toplum içindir diyorum sanat. Diyorum ki ben, Yokluğun toplum içindir. Yok ol diyorum yani. Benim için değil, İnsanlığın yararı için terk et diyorum bu dünyayı. Sensiz dönmeyen bir dünyam yok zaten. Sensiz mutsuz da değilim. Ağlamıyorum da ulu orta her yerde. Yalnızca nefretimi kusuyorum ben sana. Tıka basa varlığınla doldurduğun hayatımdan, Zehri atıyorum yalnızca. Seni atıyorum. Bir tek seni. Nefret ediyorum. Bir tek senden. Ve yok ol istiyorum. Bir tek sen.

Bi' Kişi

Önümde milyon tane yol varken, hepsi dönüp dolaşıp aynı yere çıkıyor. Aklına gelebilecek ne varsa hepsi aynı yer... Hayaller, planlar, dün, bugün, yarın hepsi! Bi' kişi fazla bu dünyaya.

Belki Diyorum Yine

Bu gece; yaşanmış, yaşanmamış veyahut yaşanamamış onca şeyi koydum bir kutuya. Bugüne dek tanıdığım, ya da yanlış tanıdığım kim var kim yoksa o kutuda. Ben bu gece; yüreğimi çıkardım koydum önümdeki masaya. Sevmezsin diye beyaz ışığı, zifiri karanlığa boyadım geceyi. Mumlarımla aydınlattım biraz biraz. Tütsülerimle ahenk kattım. Ve açtım şarabımı. Sana içtim. En başa... Annenin rahmini terk ettiğin güne, ve bensiz geçirdiğin, sensiz geçirdiğim bir güne daha içtim. Yapıp yapıp, birer birer yıktığım, yaktığım umutlarımı koydum önüme. En güzellerini seçtim. Tuhaftır ki umutlar, küle de dönse yeniden yakılabiliyor. Bir kez daha yaktım hepsini. Çünkü ben hep korktum. Sahip olmaktan, ait olmaktan korktum hep. Geçtim sahiplik eklerini. Bir olmak korkuttu beni. Defalarca kez yakıp yıktığım adamın kalbini bir kez daha kırabilme ihtimalim korkuttu. O yüzdendir nerede olabileceğini tahmin dahi etmeden, gidebileceğin yerlere gidişim. Ve yine korkup hiçbir kapıyı çalmadan geri gelişlerim. Sır

Umudun Küçük Kadını

Resim
Küçük bir kağıda karalamış SİNEM’im ve demiş ki; ’Gerekenden fazla zamanım var!’ Kısacık bir ömür ve zamansız bir ölüm.. Bu, çok mu gerekliydi ya da bu, gerekli miydi? Hayat boyu bitmek bilmeyen yıl dönümleri yaşarız. Kimini küçük tebessüm, kimini gözyaşlarıyla hatırlarız. Bazen bir şeyler yazar, bazense yakarız. Karaladığım hiçbir şey, değerli değildir benim için. Bu satırlardan başka. Dönüp geriye bakarsam, bugüne dek ne sayfalar yazıp çizmişimdir. Ne acılar yaşamış ne ayrılıklara göğüs germişimdir.  Göğüs geremediğim, üzerinden yıllar geçse de acısını dün gibi içimde taşıdığım tek kaybım vardır.  Sinem'im; Ne çok zaman olmuş sen rüyalarıma gelmeyeli? Seni mezara koyuşumun üzerinden ne çok zaman geçmiş? 14'üm seni benden alıp gideli kaç yıl olmuş melek yüzlüm? Bugün kaç olmuşsun sen? 23'üne girişini birkaç satır yazı ve mezarına bırakılan bir buketle kutlamak nasıl bir cezadır bize? Yıllardır dökülen gözyaşı, hiç mi kurutmaz gözlerimizi? Hiç mi kurumaz yaşlar

Saklambaç

Ve sen gittin. Ardında yıkık dökük bir kadın bırakarak. Bu kez dönmemek üzere bütün köprüleri yıkarak Gittin. Hiçbir anı yaşanmamış gibi şimdi. Gülüşler, birlikte değil. Acılar da... Çünkü biz, Başka acılarımızı sardık her zaman. Ve şimdi bir acı var ortada durmadan kanayan. Sebep olan bir başkası değil. Bu kez sen acıttın yüreğimi. Saçlarımı bu kez sen kestin Ve sen tokat gibi suratıma indirdin terk edilmeyi. Eylül, turuncusuna sarıp aldı bizi. Acılarını sırtımıza yükledi Eylül. Acılarımızın çoğunu barındıran Eylül, Bir acı daha ekledi sinesine. Sen gittin. Hiç gelmemiş, hiç söz vermemiş gibi. Gecenin bir vakti sokaklarda kalmamış, Uyurken şarkılar söylememiş gibi. Bakmamış gibi gözlerime Ve kokumu hiç içine çekmemiş gibi. Sadece gittin. Gittiğini bilmeme hakkım yokmuş gibi Haber vermeden kayboldun koca şehirde. Kocaman yüreğimde saklambaç oynadın benimle Ve bulamadım seni. Ki bulsam, mahvedecektim, unutacaktım seni. Ama öyle saklanmışsın ki bu kez, Ul

On Dört

Hiçbir şeye sahip değilim. Bana ait olan hiçbir şey yok. Kalemimle kağıdım bu yüzden var belki de. Kaybettiğim, sahip ya da ait olamadığım onca şey için, bir kaleme sahibim. Kalbimden dolup taşan onca şeyi karalayabilmek için var bu sayfa. Sarılıp ağlayabilmem için var kedim. Bütün derdimi anlatabilmem için... Hiçbir şeye sahip olmadığım halde bir çok derde sahibim. Kaybettiğim her şeyi bir gurur gibi taşıyorum göğsümde. Acılarım, birer nişane göğsümde. Ve yaşadığım hiçbir acıdan kaçmıyorum. Üstüne basa basa ben bu acıyı yaşadım diyorum. Ve en büyüğüyle daha bir çocukken tanıştım. Ölümü, küçük bir çocukken verdiler kollarıma. Nefes almayan kardeşimi daha dün aldım kollarıma adeta. Belki de ben, bu yüzden çocuk kaldım. 14 yaşımda takıldım kaldım. Her yıl sonunda başa sardım yeniden. Her yıl yeniden yaşadım. Aşkı da 14'ümde tattım ben. Kardeşimi mezara koyduktan sonra tanıştım aşkla. Belki de kardeşim olmadığından aşk dedim adına. Ama sevdim. O adamı çok sevdim ben. İçimi ka

Soru

İnsan, ömrünün her noktasında bir çok soruyla yüz yüze gelir. Bazılarını kendine sormaktan kaçınır çünkü cevapları bellidir. Kimi sorular, hayata sorulur, kimileri sevgiliye. Çoğunlukla da kendine. Bazı sorularının cevapları, atacağı adımları belirler, bazıları ise cevabından kaçınılan sorulardır. Can yakar, acıtır, ağlatır. Bazı şeyler, sorularla başlar. İnsanın hayatı sorularla başlar ve kısır bir döngüde devam eder. Bazen insan saçmalar ve bazen biteceğini bildiği şeylere başlar. Biteceğini bildiği şeylere bir soru sorarak başlar. "Benimle olur musun?" der sevdiği kadına ve bir aşka başlar. İkisi de çok iyi bilir ki bitmeyecek aşk yoktur. Varsa da masallardadır. Bitince hangisi yıkılır ya da taş üstünde taş kalır mı ikisi de bilemez elbet. Belki de ikisi de bu soruya cevap arar. "Sizinle çalışabilir miyim?" der ve bir işe başlar. O işten bir gün çıkacağını yahut atılacağını bildiği halde. Belki de hangisinin olacağının merakından başlar işe. İnsan meraklıdı