Kayıtlar

bencil etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Alkımın Güneşi "Bölüm 17"

Resim
             Ertelediğim alarmların üzerine akşamdan tembihlediğim annem ve babam da uyandırmak için peş peşe arayınca artık kalkmak zorunda kaldım. Tabi bu da çok zor oldu. Hem ruhen hem bedenen. Güneş öyle bir sarılmıştı ki uzanıp telefonu bile çok zor aldım. Üstelik uykusu da çok ağırdı. Telefon susmadığı halde Güneş hala mışıl mışıl uyuyordu. Uyanmayacağını bildiğim halde parmak uçlarımda odaya gittim. Dakikalarca ne giyeceğime baktıktan sonra her zamanki gibi kot tişört yapmaya karar verip banyoya geçtim. Duşa girdiğim anda acı gerçekle karşılaştım. Sular kesik! Saçlarımdaki yağdan 2 kilo patatesi çok rahat kızartırsın yani o kadar diyeyim. Bu halde nasıl gideceğim ben okula ya? Çok da önemli bugünkü ders. Off!             Küfür ede ede duştan çıkıp giyindim yeniden. Aynanın karşısında hem kendime hem kaderime sövmeye devam ettim. Bir çırpıda saçlarımı her kızın kurtarıcısı olan balerin topuzu yapıp yanlarından küçük tutamları çıkardım. Bir parfüm bulutuyla salona girdi

Belki Diyorum Yine

Bu gece; yaşanmış, yaşanmamış veyahut yaşanamamış onca şeyi koydum bir kutuya. Bugüne dek tanıdığım, ya da yanlış tanıdığım kim var kim yoksa o kutuda. Ben bu gece; yüreğimi çıkardım koydum önümdeki masaya. Sevmezsin diye beyaz ışığı, zifiri karanlığa boyadım geceyi. Mumlarımla aydınlattım biraz biraz. Tütsülerimle ahenk kattım. Ve açtım şarabımı. Sana içtim. En başa... Annenin rahmini terk ettiğin güne, ve bensiz geçirdiğin, sensiz geçirdiğim bir güne daha içtim. Yapıp yapıp, birer birer yıktığım, yaktığım umutlarımı koydum önüme. En güzellerini seçtim. Tuhaftır ki umutlar, küle de dönse yeniden yakılabiliyor. Bir kez daha yaktım hepsini. Çünkü ben hep korktum. Sahip olmaktan, ait olmaktan korktum hep. Geçtim sahiplik eklerini. Bir olmak korkuttu beni. Defalarca kez yakıp yıktığım adamın kalbini bir kez daha kırabilme ihtimalim korkuttu. O yüzdendir nerede olabileceğini tahmin dahi etmeden, gidebileceğin yerlere gidişim. Ve yine korkup hiçbir kapıyı çalmadan geri gelişlerim. Sır

Askı Anlatan

Dünyada aşkı anlatan ne kadar dizi, film varsa hepsini kenarından kıyısından izledim. Aşkın olduğu her fotoğrafa defalarca kez baktım. Kadının gözlerine ve erkeğin kalbinin en derinlerine... Neler hissettiklerini anlamak istedim hep. Hangisinin daha çok sevdiğini, günün birinde eğer biri giderse, hangisinin suçlu olduğunu anlamaya çalıştım. Sorularımın hepsinin cevabı vardı. Hepsine uygun bir cevabı da hep kendim yarattım. Her aşkın kendisine özel, kendisine daha güzel olduğunu anladım baktıkça. Her bakışımda kalbimden parçaların koptuğunu hissettim. Canımın biraz daha yandığını... Sahip olduğumu sanmışken kaybettiğimi hatırladım. Aslına bakarsan hiç sahip olamadım. Sevmesine sevdim. Kalbimi kanatırcasına... Kalbimi ellerine bıraktım adamın. Bıraktım da hırpalana hırpalana bana kalmadı benim kalbim. Bir süredir de düşman oldum aşkın olduğu filmlere. Aşkı anlatan her şeye düşman kesildim. Birbirine aşkla bakan her çifti kıskandım. Evet kıskandım! Belli etmedim belki kimselere. O

Bencilliğin Çocuğu

İnsan; kendini keşfetmeye başladığı an, ilk bulduğu umarsızlık oldu kendinde. Karşısındaki kim olursa olsun değil bu umarsızlık. Biraz bencillikle karışık bir şeyler... İnsan; sevildiğini anladığı an umarsızlaştı. Yıllarca sevgiyi kovalamamış gibi umursamamaya başladı. "Nasılsa benimle" mantığını soktu devreye. "Ağzına da sıçsam benimle. Sıçayım o zaman, keyfime bakayım." Varoluşundan beri insanı hataya, hatalara sürükleyen en berbat his oldu bencillikle umarsızlığın çocuğu. Her güzel duygunun altına yatıp, kirletti hepsini. Aşkı kirletti, masumiyeti kirletti, kalbi kirletti. İnsan; kazanmayı da avucunda tutar her daim, kaybetmeyi de. Kelebek misali. Avucundaki kelebeğin hayatını çalmak da bahşetmek de onun elindedir. Göğüs kafesindeki organın elindedir. Ve insan; kelebeğin hayatını çaldığı an, kaybetmiştir. Aşkı da, huzuru da, mutluluğu da... İşte bu kadar basit!