Kayıtlar

Alkımın Güneşi Gerçekler

Resim
Şimdi biraz da işin özüne girmenin vakti... Okuyanlar düşündü; Alkımı ayrı Güneşi ayrı... Yazanın hayal gücü nasıl da muazzamdı! Nasıl da içinden yazmıştı her şeyi! Alkım Güneş'i nasıl böyle sevmişti? Bazınız biliyordu, bazınız bildi, bazınız tahmin etti ve bazınız yakınından bile geçmedi. Kurgu sandı. Belki sonu gelmeyen bir rüya... Belki şizofreni? Belki bunların hepsi bir hayaldi? Her şeyden öncesi bu bir hikayeydi. Hikaye neydi? Yaşananlardı. Yaşanma ihtimali olanlardı. Alkımın Güneşi yaşandı. Tek nefeste okunsa; birkaç saatte bitecek olan bir hikaye... Kitap olsa; koca bir roman... Sizin okuduğunuz kadarıyla tek cilt... Hadi gelin işin aslına inelim: Alkım kimdi? Bendim... Bu blogun, romanın, hikayenin, onlarca yazının, şiirin sahibi... Peki neydi Alkım? Gökkuşağı... Gökkuşağıydım ben. Yedi rengi birden içinde barındıran, her güne bir renk yerine ya da koca bir ömre tek renk yerine her anına bir renk armağan edendim. Rengarenktim. Umut doluydum. Aynı zamanda gözyaşı

Alkımın Güneşi "Bölüm 47" SON

Resim
           -Artık gitme vakti…             O şekilde ne kadar kalmıştık bilmiyorum ama hıçkırıklarımın ve gözyaşlarımın dinmesine yetecek kadar kaldığımız kesindi. Güneş kalan cesaretini toplamış ve artık gitmesi gerektiğini bir çırpıda söylemişti. Yeniden bir yumruk oturmuştu boğazıma. Yutkunamıyordum. Burnumu çeke çeke yüzümde kalan son damlaları ellerimin tersiyle sildim. Güneş çoktan ceketini ve ayakkabılarını giymiş, kapının önünde duruyordu.             -Vedalaşmayacak mıyız? Son kez sarılmayacak mısın?             Kollarını açmış, cennet gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Dizlerim kitlenmiş gibi hareket edemiyordum. Sarılsam; bir daha bırakamayacaktım. Sarılmasam da kendimi affetmeyecektim. Henüz kararımı verememiştim ve Güneş artık kollarını indirmişti.             -İyi bak kendine gökkuşağı! Bir an önce kendine seni hak edecek olan bir Güneş bul.             Arkasını dönüp çıkmıştı eşiğinde durduğu kapıdan. Evimden çıkmıştı Güneş. Bir daha da hiç g

Alkımın Güneşi "Bölüm 46"

Resim
          Selin gittikten sonra istemeye istemeye de olsa salonun köşesine yerleştirdiği abajuru açıp ışığı kapattım. Abajurun salonu aydınlatmasına mumlar da yardım ediyordu. On altı tane mumun (Çok abartılı olduğunu düşündüğüm için ısrarla sayısını belirtiyorum.) alevlerinin tavanda dans edişini izlemekse muhteşemdi. Bir görüntü bu kadar mı huzur verirdi insana ve böylesine umutla sarar mıydı dört bir yanını?             Ben alevlerin dansını izlerken kapı çaldı. Her zamanki gibi kalp atışlarım değişmiş, elim ayağım uyuşmuştu. Bu hep böyle mi olacaktı ya? Ben bu adamın karşısında sakin sakin duramayacak mıydım hiç? Bir yerlerim illa da uyuşmak zorunda mıydı yani? Kapının önüne gittiğimde birazdan kalbimin duracağını düşünüyordum artık. Soluk alışlarım bile hızlanmıştı. Göğüs kafesim hızlı hızlı kalkıp iniyordu. Kalp krizi geçirmeden kapıyı açmam lazımdı artık. Son kez boğazımı temizleyip, saçlarımı ve elbisemin eteğini düzeltip yüzüme bugüne dek kimsenin görmediği; en özel

Alkımın Güneşi "Bölüm 45"

Resim
-Bu akşam müsait misin? Kalbimi yerinden söküp boğazımda saniyede bilmem kaç ritimle atmasına neden olan mesaj iki gün sonra gelmişti nihayetinde. Öğle vaktiydi. Her şeyi hazırlamam için yeteri kadar zamanım olacaktı. Hoş! Bir saat sonra geliyorum dese de hazır olurdum zaten ben. Güneş’im sonunda benim olmaya geliyordu. Sonsuza dek üstelik. -Evet müsaitim. -Tamam o zaman akşam sekizde sendeyim. Şarap içeriz dimi? Şarap mı demişti o? Bildiğin şarap yani. Hani romantik akşam yemeklerinin tamamlayıcısı olan şarap… İçeriz tabi Güneş’im. İçmez olur muyuz? Sen şarap içersin ben şarap niyetine gözlerini içerim. En çok da ben sarhoş olurum ama. -İçeriz tabi. Güneş’le akşamı kararlaştırdıktan sonra Selin’i aradım hemen. -Koş kızım koş! Güneş geliyor bu akşam. Karşılıklı bağrışlar, çığlıklar ve benim mutluluk gözyaşlarımın sonrasında Selin nihayetinde gelebilmişti. Bu akşam benim zafer yemeğimdi. Aylarca geceme doğurmak için sancısını çektiğim güneşimi niha

Alkımın Güneşi "Bölüm 44"

Resim
İki haftalık zorlu sınav maratonumu bitirdiğimde Güneş’ten hala ses çıkmamıştı. Koray zaten vefasızdı, arayıp sormazdı. Güneş de ne Koray’ı ne de beni aramıştı. Gökmen de kayıplardaydı. Bir şeyler dönüyordu. Bu kadar suskunluk hiç hayra alamet değildi. Artık hiç yoktan Gökmen’i arayıp bir şeyleri yoklamam gerekiyordu. -Nasıl gidiyor canım? Sesin soluğun çıkmıyor? -Asıl senin çıkmıyor. Sevgilinden bize vakit ayıramaz oldun. -O gece ayrıldık biz Poyraz’la. Çok da önemli bir şey değildi zaten. -Aaa ciddi misin? Şaşırmıştı. Ama şaşkınlığının yanı sıra bir de tereddüt vardı sesinde. Birazcık da endişe. -Niye noldu? Neyine şaşırdın bu kadar? -Ne bileyim kızım. Güneş defterini kapattın sanıyordum. -O defter hayatıma giren biriyle kapanacak bir defter değil canım. -Unutmaya çalışıyordun ama? -Napmaya çalışıyorsun Gökmen? Amacın ne? Bir şey mi biliyorsun? -Hadiii… Yine başladın deli deli konuşmaya. Ne bilicem kızım. Güneş İstanbul’da. Ben ayrıl

Alkımın Güneşi "Bölüm 43"

Resim
           Birkaç gün önce Selin’in aklıma soktuklarını düşünmezsek hayatım bütün sıradanlığıyla devam ediyordu. Sabah erken kalkıp okula gidiyor, yaklaşan sınavlar için derslere yoğunlaşıyordum. Akşamları yeni yemekler deniyor ve sebepsiz bir mutluluk taşıyordum. Güneş’i kabul ettiğim taktirde nasıl bir hayata adım atacağımı düşünüyordum. Belki de daha önce hiç tatmadığım mutluluklarla o zaman tanışacaktım. Belki de evlenecektik günün birinde? Güneş ve gökkuşağının aşkından dünya güzeli çocuklar doğacaktı belki. Belki de "Bulut"tan bir oğlumuz ve "Yağmur"dan bir kızımız olacaktı; gözleri cennet rengi olan. Hayat hiç olmadığı kadar güzel görünecekti gözüme. Mutluluktan ağlamanın ne demek olduğunu o zaman anlayacaktım.             Hayal kurmak güzeldi de Güneş’ten henüz ses çıkmamıştı. Ne bir mesaj gelmişti ne de aramıştı. Koray’a da gelmiyordu üstelik bir süredir. Selin’in söylediğine göre Koray’la da hiç konuşmamıştı o geceden sonra. Koray'daki vefas